Üçüncü aşımı olmuş, Kovid de geçirmiş ve haftada ortalama üç akşamımı arkadaşlarımla ekran başında geçiren biri olarak, çok iyi oyalanıyorum..
Kendim oyalanmakla kalsam iyi.. Durmadan "Aşı olun" tavsiyeleri yaparak ve izlediğim maçları eleştirip mesela "Fener'e iki kanat adamı, bir santrfor lazım" diyerek hem köşemi "dünyamızı planlayan" güçlerin emellerine alet ediyor, hem de sizi oyalamaya çalışıyorum..
Nasılım?. Kendimi ve sizi iyi oyalayabiliyor muyum?.
Dün sabah bu gazetenin üçüncü sayfasında Sevgili Kardeşim (O benim için artık böyle düşünmüyor olabilir) Haşmet'in, yani kırk yıllık Haşo'nun yazısını okuyanlar ne demek istediğimi anladılar..
Efendim, dünyayı küçük bir elit tabaka yönetiyormuş.
Ve biz, onların istediği şeyleri konuşuyormuşuz..
Mesela, "Takıma iki kanat oyuncusu, bir santrfor gerek" diyormuşuz.
Böyle ne güzel oyalanıyormuş insan.. Ne güzel uyutuluyormuş kitleler..
Böyle olunca, altıncı, yedinci kez aşısını yaptırmış insanlar TV karşısına geçip futbol izleyecek, futbol konuşacaklar ve "Ne oluyor bu dünyaya?" diye sormayacaklarmış.. Ne soracaklarmış peki?.
"Hakem penaltıyı niye çalmadı?." Haşmet bu teorisini 2018 Davos Toplantısı'nda Cüneyd Zapsu'nun sözlerine bağlıyor.. (Kim bu Zapsu?. Adını bir yerlerden hatırlar gibiyim de..) Ne 2018'i Haşmet, ne 2018'i..
Bu teori 1933-1974 sırasında Portekiz'i yöneten faşist diktatör Antonio de Oliveira Salazar'a atfedilen ve dünyaya yayılan çok popüler bir lafla özetlendi, geçen yüzyılda..
"Ben Portekiz'i yıllarca '3 F' ile yönettim. Futbol.. Fado.. Ve Fiesta.." Futbolu bilirsiniz. Fado, Portekiz'in uzun havası diyebileceğimiz müzik..
Fiesta da, Latin ülkelerinde çok yaygın, 12.00-16.00 arasındaki 4 saatlik öğle tatili..
Laf sonra, Salazar'ın çağdaşı, İspanya diktatörü Franco'ya da izafe edildi..
"Ben İspanya'yı 3 F ile oyaladım.. Futbol..
Flamengo.. Ve Fiesta.." Fado'nun yerini İspanya'da alan flamengo hep bilirsiniz, İspanyol halk müziği.. İspanyol Çingenelerinin geliştirip dünya çapında yaptıkları müzik ve dans..
Üç F'lerle İspanya ve Portekiz'i oyalayan ve uyutanları biliyoruz da, "futbol ve aşı"ile (Tabii önce Kovid-19 virüsünü yaratıp aşıya muhtaç ederek), Vuhan'dan Teksas'a tüm dünya insanlarını oyalayan ve uyutanlar kim, onlar hakkında hiçbir fikrimiz yok.. Haşmet'in yazısından da çıkaramadım.
Bilgisayarın başında oturarak hakkımızdaki bütün bilgileri toplayan ve bilgisayarlarımızı değil, bizi hack'leyerek insanı kontrol ettikleri robotlara çevirenler kimler acaba?.
Ve bu işi niçin yapıyorlar?.
Diyelim 5 insan, 8 milyar robotu yöneterek hangi duygularını tatmin edecek?.
Haşmet inançlı insandır..
"21'inci yüzyılın kalan bölümünde 'veri'yi kontrol edenler, hayatımızı da kontrol ederek" ne elde edecekler Haşmet?.
İnançlarına güvenerek soruyorum..
Yüce Tanrı'ya şirk mi (Tövbe Yarabbim, yani ortaklık) koşacak, yani "Tanrıcılık" mı oynayacaklar?.
***
BU MAÇLAR MI OYALAYACAK MİLLETİ?..
Dünyayı futbolla oyalayacaklarını düşünen o elit tabaka, kimlerse artık halt etmiş..
Türkler korkmasın.. Çünkü bu maçlar, böyle devam ederse, oyalamayı, uyutmayı geçin, bizi futboldan nefret bile ettirir..
Yazmak ve televizyonda konuşmak gibi görevlerim olmasa, sırtıma Kaleş (Pardon artık teröristler Kalaşnikof değil M16 makineli tüfek kullanıyormuş. Yani Sovyetler çökünce ya da o "Elit Tabaka" tarafından çökertilince dünyayı terör eliyle karıştırma görevi Amerika Birleşik Devletleri'ne verildi ya), pardon M16 dayasalar bir tekini seyrettiremezler..
1955'ten bu yana en üst düzey futbolumuzu çıplak gözle izlerim..
Fener'i, Galatasaray'ı geçin..
Hatayspor 1955'lerin Hatay Kurtuluşspor'unun futbolunu oynayamıyor..
Adana Demirspor, ayni yılların Selami Ağa'lı, Kartal Yaşar'lı, Muharrem'li takımının yarısı kadar var mı?.
Bir gecede dönerek 4 maç izlemek, "Bir damla bal için bir çuval keçiboynuzu yemek" gibi bir şey bile değil..
O damla bal bile yok..
Benim gibi tüm maçlara bakanlar..
Gözlerinizi yumun ve bir hareket hatırlayın.. Seneler sonra bile hatırlayacağınız bireysel ya da takım halinde bir enstantane.. Bir çalım, bir şut, bir kafa.. Bir hızlı, baş döndüren atak ve paslaşma..
Ben gözlerimi kapayınca sadece "karanlık" görüyorum..
Şimdi bu birbirinden berbat maçları yazmak içimden gelmiyor.. Sizin okumak geliyor mu peki?. Sorum fanatiklere değil tabii..
Mesela, Galatasaraylılara sorsam..
Hatay maçını Fatih Terim ve onun Galatasaray'ı mı kazandı, yoksa hakemin de yardımı ile Ömer Erdoğan ve onun Hatayspor'u mu adeta zorla kaybetti?.
Yahu Ömer, o futbolu nasıl çirkinleştirmektir, verdiğin taktik..
"Her temasta kendinizi yere atın.
Hatta temas olmasa da atın. Oyunu sık sık durdurun ki, Galatasaray da oyun kuramasın.. 'Da' diyorum, çünkü bizim oyun kurma niyetimiz yok. Vakit geçirip tek puana oynayacağız.." Galatasaray savunmasının nasıl her hızlı hücumda çöktüğünü göre göre, o takımı nasıl böyle dizginler, ekran başındaki milyonları nasıl böyle hiçe sayarsın.. Ya da ne bileyim, Andromeda takımyıldızlarında oturup bizleri hack'leyen o elit tabakanın onca gayretini nasıl boşa çıkarırsın..
Ömer yetmedi tek başına.. Bir de hakem vardı, Hüseyin Göçek.. Daha ikinci dakikada Luyindama'ya sarı kart çıkartıp "Bakın ne kadar tarafsızım" şovu yapan Göçek, daha sonra o hareketin çok daha ağırını üç defa tekrar eden ayni Luyindama'ya "Devam" dedi ki, gitsin golü atsın diye sanki..
İyi hakem kör parmağım gözüne hata yaparak taraf tutmaz.. O zaman biter..
Biteceğini de bilir. İyi hakem "yorum hakları"nı kullanarak taraf tutar. Göçek bütün yorum haklarını Hatay aleyhine kullandı.
Örnek..
Galatasaray kontratağa kalkınca, "avantaj" diye akını kesmedi.. Hatay gole giderken avantaja aldırış etmeden kontratağı durdurup golü önledi.
Örnek..
Skor 2-1'ken ve maç 4 dakika uzamışken..
Hatay durmadan bastırır ve gol kaçırırken, aut atışını 50 saniyede yapan Muslera'ya kart bile göstermedi ve o 4 dakikaya sadece 30 saniye ekleyip maçı bitirdi.
Ama bir örnek daha var.. Orda bilmeden Hatay'a yardım etti..
En ufak temasta kendini çığlık atarak yere atan, yerde kıvranan, oyunu durduran, soğutan, sonra ayağa kalkıp at gibi koşan Hataylılar'dan bir tekine, "Bu ne rezillik?.
Bu ne aldatmaca" deyip sarı kart çıkarmadı.
Oyunun katledilmesinde başrolü oynadı.
*
Fener hakemle kazandı. Daha doğrusu medya ile.. O spor sayfalarını yapanlar ve Erman Hocam hariç yazanlara soruyorum..*
Peki Beşiktaş'ın günahı ne?.*
Şimdi ben sorayım mı?.
Bu hakemlerle mi Süper Lig oynayacağız biz?.
Ey bizim hakemler?. Bizim Federasyon ve bizim MHK!.
Yarın gece 4 takımımız 4 Avrupa maçına çıkacak.. Siz takımları bırakın ve hakemleri izleyin.. Bakın el oğlu nasıl, bizim hakemler nasıl?.
Neden orda seyirci maç izlerken biraz oyalanıyor da, bizde yalnızsa uyuyakalıyor, etrafta kalabalık varsa, bizim gibi gevezeliğe dalıyor?.
Ey Türk spor medyası..
Maçları yazmayı bırakalım... Onlar yazılmaya değmez.
Hakemleri yazalım.. (Tabii hakemle kazanmak işine gelenler bu yola girmezler ya..) Hakemleri yazalım ki, yazmaya değer futbol bizde de oynanmaya başlasın!.
***
ENKA GECELERİ..
Yarın gece boşsanız muhakkak Enka'ya gidin.. Bu sene pandemi yasakları yüzünden ancak açılabilen Enka Açık Hava Tiyatrosu'na..
Bakın sadece tiyatroseverlere değil, herkese söylüyorum.. Müthiş bir oyun var. Müthiş..
Ionesco'nun unutulmaz eseri.. Kel Şarkıcı..
Yarın gece 4 Avrupa maçımız birden olmasaydı, ben de orda olurdum.
En az on kez izlediğim oyunu bir daha, bir daha görmek için.. Siz gene, benim için de izleyin.
31 Ağustos Salı gecesi inşallah orda olacağım.. Bu defa "4 Solist&4 Dünya" konserini izlemek için..
Sevgili piyanist Tuluğ Tırpan ve arkadaşları, rock, pop, Anadolu ezgileri, Latin ve caz çalıp söyleyecekler..
Veysel'in "Uzun ince bir yoldayım"ını en güzel söyleyen Duygu Tarhan'ı yıllardır dinlememiştim.
*
Güzel bir yaz gecesi demişken..
Geçen hafta, CRR'nin Harbiye Açık Hava'da düzenlediği "Dansa Davet" adlı geceye gittim.
Hayatında ilk defa klasik konsere giden yeni yardımcım Nihat'ı da aldım bu defa Caner'le beraber. Çünkü tam da "Hayatında ilk defa klasik dinleyecekler için özel bir repertuvar" yapmıştı, Cem Mansur.. Parçaları da çok hoş esprilerle anlatarak sununca, çok neşeli parçalarla, çok neşeli bir gece oldu..
Orada İBB Basın Danışmanlığı Yazılı Basın Sorumlusu Şükrü Küçükşahin ile karşılaştım..
"Ben Şükrü, Hıncal Bey" diye yanıma geldi..
"Hani sizin yazılarınıza yanıt vermeyen sorumlu.." El sıkışırken gülüştük..
Çokça da şakalaştık, görenler bizi 40 yıllık dost sanır.. Şükrü'nün insanlığına laf yok. Göreve gelince..
Ne yazık ki emir kulu..
Yukardan "Sakın Hıncal Uluç'a cevap vermeyin" emri gelirse, ne yapsın biçareler..
Pardon.. Unutuyordum.. Nihat, çıkınca bana "Hıncal Bey, çok güzeldi.. Gene gidelim klasik konserlere" dedi..
***
SEYFİ!..
Gazetelerin köşesine sıkışmış bir haber beni nasıl mutlu etti..
İBB, geçen yıl kaybettiğimiz Seyfi Dursunoğlu'nun Zincirlikuyu'daki mezarını anıtmezara çevirmiş. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de mezar başında bir tören yapmış..
Seyfi, sadece ülkemizde değil, dünyada gördüğüm en büyük şovmenlerden biriydi.
Huysuz Virjin kılığına girmiş olarak gece saat 1'de Günay'ın sahnesine çıkar ve hemen tüm salonun masasına çıkarak saat 3'lere, dörtlere kadar şov yapar ve onu izleyen ünlülere hem de ne ağır şakalarla takılırdı.
O ünlüler aslında "Huysuz bize de takılsın" diye gelirdi oraya sanki..
Açık söyleyeyim..
Günay'ı yaşatan 1'e kadar olan pahalı şovlar değil, Huysuz'du. Günay (Işıklar içinde yatsın o da) asıl parayı o saatlerde sattığı içkiden kazanırdı çünkü.
Huysuz programını bitirince odasına döner, makyajını ve kadın kıyafetlerini çıkarır, bornozlu bir erkek olarak sahneye döner ve ne assolistlere iç çektirecek alaturka şarkılar söyleyerek veda ederdi.
İyi insan, iyi sanatçı, iyi dosttu..
O anıtmezarı hem de nasıl hak etmişti.
Teşekkürler İmamoğlu Başkan!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Hayvanlar ilham vericidir. Yalan söylemeyi bilmezler. Doğaları neyse odur, onlar..
Charles Bukowski
(Kedilerim ve Kirpilerim, bahçeye açılan odamda birlikte sabah kahvaltısı yapıyorlar.. Bu sahne ilham verici değil de nedir?.)
***
TEBESSÜM
- Mavi renklidir. Kırmızı yağlı boya gibi kokar. Nedir?.
- Mavi yağlı boya!..