Dün Medipol Hastanesi'nden gelen bir uzman (Dr. Abdullah Şumnu) eşliğinde, bir hemşire (Esra Akbulut), Caner'e ve bana üçüncü aşılarımızı yaptı.
Ben ilk iki aşıyı Sinovac olmuştum. Doktorla daha önce konuştum. Üçüncü aşı olarak BioNTech tavsiye ediliyormuş, ama o aşı, olanı biraz rahatsız ediyormuş..
"Klavyede yazı yazmamı engelleyecek kadar mı?" diye soruma, benden evvel BioNTech olan yardımcım Fatma cevap verdi.. "Ben bir hafta sol elimi kullanamadım.."
Bre aman.. Tek elli kalmam, benim bu yazıları yazamamam demek.. Telefonda anlattım randevu veren doktora.. "Ben iki Sinovac'tan sonra, haberim bile olmadan Kovid geçirmişim.
Tesadüfen test yaptırdık da ordan öğrendim. Geçen ay, antikor testi yaptırdım. 50'nin üstü 'Pozitif', 150 mükemmel iken bende 7 bin 250 çıktı.. Yani antikor durumum iyi. Üçüncüyü de Sinovac yapsak olur mu?" dedim. Doktor "Olur" dedi..
Bahçede önce benim Sinovac'ımı yaptı hemşire hanım.. Sonra da ben doktorla Kovid hakkında sohbet ederken, Caner'in BioNTech'ini..
Doktora, "İşin içinde bulunan birisi olarak Kovid'in geleceğini nasıl görüyorsunuz?" dedim..
"Bu virüs ortadan kalkmaz.. Ama sonunda nezle, grip gibi ayakta bile geçirilen bir hastalığa dönüşür" dedi.. Ki o hastalıklar da başta milyonlarca insanı öldürmüştü. Şimdi haber bile olmuyorlar, ama gene de öldürdükleri var..
"O hâle dönüşmeleri için tüm dünyanın sürü bağışıklığına ihtiyacı var yani" dedim..
Evetledi.. "Bu bağışıklık için de herkesin bu virüsle tanışması gerek.. Ya aşı ya hasta olarak bütün insanlar bu virüsle tanışır ve onunla savaşacak antikorları, vücuda saldıran her bakteri ve virüsle doğal savaşan kanımızdaki T hücrelerini bol üretirlerse, 'Nezle oldum' der gibi 'Üzerinize afiyet Kovid olmuşum' diyecek hale geleceğiz, sonunda.." Yani sevgili okurlar!.
Kovid'i sıradan nezle haline getirecek sürü bağışıklığını sağlayacak şey, herkesin aşı olması.. Bu en kolay ve acısız yol.. Ya da herkesin Kovid olması.. Çok acılı ve çok ölümlü yol..
Ellerinden eksik olmayan cep telefonu ve tabletleriyle, en yalan, en yanlış haberleri birbirleriyle paylaşan, bu rezil yalanlara anında inanıp hemen kendi sosyal siteleriyle duymayanlara yayan, aşı olmuş anne ve babalarına bile direnip "Ben aşı olmayacağım" demeyi ve olmamayı kahramanlık sanan gençler bu kafada gittikçe, Kovid sıradanlaşmaz.
Aşı olmayanları yoğun bakımlarda bir nefes oksijen için çırpınır hale getirip "Ben ne eşeklik etmişim" itirafları içinde ağlatır durur, ama zararları sadece kendilerine olsa iyi.. Bizim gibi bilime inanan ve onun tavsiyelerine uyanları da bir gün azalan, ama ertesi gün daha ağır uygulamalarla dönen yasaklar içinde yaşamaya mecbur eder, bu direnmeyi kahramanlık sayanlar..
Buna hakkınız var mı?.
Doğru.. O vücut sizin.. Ama her türlü kurala (maske, mesafe ve aşı) uyduğu halde sizin sebep olduğunuz kısıtlamalar içinde tadını kaybeden bu hayat da bizim..
Benim yaşım 82 mesela.. Yani ziyan edecek saatim yok aslında.. Yok ama sizin aptal isyanınız yüzünden yarın ne olacağımız belli değil..
Bana sövün.. Tamam.. Ama yaşama hakkıma da saygı duyun..
Çünkü sizin özgürlüğünüz, benimkinin başladığı yerde biter..
***
PEKİ TALİBAN'I KİM KURDU?..
Gazetelerimiz ve çoğu yazarlarımız, Amerika'nın askerlerini geri çekme kararının, Afganistan'ı Taliban'a terk etmek olduğunu yazıyorlar.
Bakın Ahmet Hakan ne diyordu geçen gün?.
"Afgan ordusu 300 bin. Taliban 70 bin.."
"70 bin, 300 bini nasıl ezip geçer?."
"Amerikan eliyle ordu kurarsan geçer.."
Peki Sevgili Ahmet Hakan, hadi Afgan ordusunu ABD kurdu. Peki, Taliban'ı kim kurdu?.
Bugün 70 bin olan Taliban 50, yazı ile elli medrese öğrencisi (Tüllap) tarafından kuruldu. Pakistan sınırındaki Afgan kenti Kandahar'a yerleşip Pakistan'ın ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak ve İran'ın yardımıyla hızla gelişti.
Başta Pakistan, Taliban'a destek olan ülkelerin ortak özellikleri var.. Hepsiyle ABD yakın ilişkiler içinde.
Zamanın ABD Dışişleri Bakanı Foster Dulles, Doğu ve Ortadoğu'yu bir şekilde kontrolü altına almak için NATO'ya paralel CENTO örgütünü kurmuştu.
27 Mayıs sabahı ihtilal bildirisini bizzat okuyan Alparslan Türkeş, "NATO'ya ve CENTO'ya bağlıyız" diye bağırıyordu.
O kadar güçlüydü, Amerika'nın kurduğu, ama gözlemci üye olarak katıldığı CENTO..
Yani başta Pakistan, 50 kişilik Taliban'ı hızla geliştirenlerin hepsi Amerika ile çok yakın ilişkiler içindeki devletlerdi.
Biz o zaman Ankaralı gazeteciler, Afganistan'a yönelik Rus işgalinin ardından, Ortadoğu'ya giden yolların Sovyetler'e açılmasını önlemek üzere, gerilla savaşı yapacak bir dinci gurubun CIA tarafından örgütlendiğini başkent diplomatik çevrelerinden duyuyorduk.
CIA'in örgütlediği Taliban, gene CIA'in işbirliği yaptığı CENTO üyesi İslam ülkelerinin gizli servislerinin desteği ile Afgan-Pakistan sınırında gelişti.
12 Eylül İkiz Kuleler faciasından sonra ABD, Taliban'dan, kendi bölgesinde kamp kuran Usame bin Ladin'i istedi.
Taliban kabul etmedi ve ABD-Taliban işbirliği fiilen bitti. Ne var ki, ok yaydan çıkmış, Taliban yeterli güce ulaşmıştı.
Şimdi, Amerika'nın askerlerini çekmesinin üzerine Taliban'ın 4 günde Kâbil'e girip ülke yönetimine el koyması üzerine bizde de "Taliban'ı Afganistan'a ABD yerleştirdi" diyenler çok...
Doğru ama, bu yerleştirme, 2021'de ABD'nin askerlerini Afganistan'dan çekmesi değil, geçen yüzyılda, işin tam da içinde ve başında olarak Taliban'ı kurmasıyla başladı.
***
BAŞKANSIZ GALATASARAY'DA BEKLENEN GELİŞMELER!..
Perşembe yazılarım için bilgisayarımın başına oturduğum anda, ekrana beklediğim haber düştü.
Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi'ne katılma hakkı verecek play-off maçını oynamak üzere Danimarka'nın Randers kentine hareket etmişti ve Marcao kafilede yoktu.
Peki niye yoktu?. Giresun skandalının ilk cezası olarak mı, yoksa gene Sabah Spor'un dün yazdığı gibi, bu yılın ilk Avrupa maçlarında 3 sarı kart gördüğü ve cezalı, yani zaten oynayamayacak olduğu için mi?.
Bence ikisi de değil. Marcao'nun Danimarka kafilesi dışında kalması, Fatih Terim'in olayı uyutma ve Marcao'yu takımda bırakma planının ikinci maddesi..
Birinci madde, Marcao'nun yazılıp eline verilmiş bir "Özür dileme" açıklamasını yayınlamasıydı. Bu ikisi takımda gerilimi ve taraftar tepkisini hafifletecekti. Sonra Terim'in vereceği ve emir kulu Başkanın onaylayacağı para ve maç cezaları gelecek, Terim de, PFDK'nın vereceği cezaları yeterli bulacaktı, muhtemelen.
Sabah daha erken saatlerde Türkiye'de Öcal Ağabey'imi okumuştum.
Yazı, Fatih Terim'in "Yaptırımı yapacaksak biz yapacağız. Bu konu kimseyi ilgilendirmez" deyişini şiddetle eleştiriyordu.
Galatasaray tarihine eklenmiş bir utanç halkası, tüm dünyada haber olmuş bir spor ve sportmenlik skandalı, FIFA emriyle her takımın sahaya, kolunda "Respect/Saygı" yazılı formayla çıkmaya, gene her futbolcunun her rakip ve her hakemle el sıkışmaya, gene FIFA tarafından mecbur tutulduğu futbol âleminde, böyle bir skandal, böyle bir utanç, böyle bir rezillik nasıl sadece Fatih Terim ve onun emrindeki Başkan ve yönetimini ilgilendirebilirdi ki?.
Dün Sabah Spor'un sürmanşetinde, "Dünya onu konuştu" diye bir haber vardı.
Gerçekten de öyleydi. Şimdilik bana ulaşanlara bakalım..
İspanya'nın en büyük spor gazeteleri Marca ve As, Portekiz spor gazetesi Ole ve gene Portekiz spor kanalı TV24, Hollanda spor gazetesi Voetbalzone, Fransız L'Equipe ile birlikte dünyanın en itibarlı iki spor gazetesinden sayılan İtalyan Corriere dello Sport ve La Gazetta dello Sport, İngiliz Daily Mail ve Daily Star, hatta Australian News Review, olayı "Skandal.. Ayıp.. Rezalet" diye veren dünya medyasından sadece birkaç örnek.
Tüm dünya spor medyasına haber olan bu utanç için Fatih Terim nasıl olur da "Sadece bizi ilgilendirir" der..
Kaldı ki, dün yazdım.. Galatasaray'da Başkan Burak Elmas ve yönetimi, eylem ve söylemleriyle Fatih Terim'in emrinde olduklarını açıkladıklarından "Sadece bizi ilgilendirir" lafı aslında "Sadece beni ilgilendirir" anlamına geliyor.
Ne var ki hemen altındaki 6 sütun haber de kazın ayağının pek öyle olmadığını gösteriyordu.
Türkiye Futbol Federasyonu, Marcao adlı yüz karasını Disiplin Yönetmeliği'nin 44. maddesi gereği ceza heyetine sevk etmiş, yani 5 ile 10 maç arası ceza istemişti.
Özet.. Dün yazdığımı tekrar ediyorum.
Galatasaray'ın sorunu Marcao ya da Fatih Terim değil.. Sorun, Giresun maçından ve yaşanan rezaletten sonra şeref tribünü kapısında ve havalimanında etrafını saran gazetecilere tek kelime laf etmeyen, daha doğrusu Fatih Terim'den izin almadığı için edemeyen güya Başkan(!) Burak Elmas..
Kulüp tarihinin en büyük utançlarından birini yaşıyor ve güya Başkan olan adam "gürlemek"ten vazgeçtik, tek kelime edemiyor..
Mustafa Cengiz gibi, hayatını hiçe sayarak Galatasaray için çalışan bir başkanın kulüpten ihracı için imza topladılar; güya Başkan Burak Elmas da dilekçeyi, yetkisini kullanıp çöpe atacağına Onur Kurulu'na sevk etti.
O kurulun başında kulübün gelmiş geçmiş en başarılı başkanlarından Alp Yalman var!.
Ey Alp!.
Onur Kurulu Başkanı olarak Mustafa Cengiz'i mi yargılayacaksın yoksa "Fatih emreder, ben yaparım" diyen ve ondan izin alamadığı için, kulüp tarihinin en büyük skandalı konusunda "Gık" diyemeyen "Güya" Başkan(!) Burak Elmas'ı mı?.
Çabuk söyle.. Yok sen de o susmaya mecbur olanlardansan fuzuli işgal ettiğin o "Onur Makamı"nı hemen bırak.
İstifa et ve kulüp tarihine altın kakma ile çakılan "Alp Yalman" adına kir düşmesini önle..
***
TEBESSÜM
- Anne sakın paniğe kapılma.. Ben hastanedeyim!.
- Oğlum ne paniği.. Sen 8 yıldır orda baş operatör değil misin?.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Unutma olmayınca, mutluluk da olmaz.." Andre Maurois