Bilgisayarın başına oturduğum an "Çarşamba 9.57" ve İstanbul'un ne yazık ki, "güya" Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'tan, sorduğum cevabı çok basit, ama devletin saygınlığı ve güvenirliği açısından çok önemli soruma hâlâ yanıt yok.. Ne müdürün kendisinden, ne de aynen onun gibi benim vergilerimle maaş alan Basın Bürosu'ndan çıt çıkmıyor..
Aslında yaptıkları, "Halkın devletten cevap hakkı"nı hiçe saymak ve bir yerde Anayasa'yı ihlal etmek..
Benim, yeni geldiğinde makamında oturup kahvesini içtiğim, tavrına ve konuşmasına hayran kaldığım müdür bu değil, kesin.. Aklıma gelen şey, "Emir aldığı.." Bu emri ona kim verir?.
1- İstanbul Valisi..
2- İçişleri Bakanı..
3- Emniyet Genel Müdürü..
Bundan evvelki emniyet müdürü de, susmak, aldırmamak, eleştiri ve sorulara cevap vermemekle maluldü. O zaman düşünüyorum işte..
"Emir mi var?."
İstanbul Emniyet Müdürü'ne "Hıncal Uluç'u sakın muhatap almayın, yok sayın" diye emir verdiniz mi, Sayın İçişleri Bakanı?. Sayın Emniyet Genel Müdürü ve Sayın İstanbul Valisi..
Vermedinizse, Cumhurbaşkanı'nın millete tüm kanallarda canlı yayınlanan hitabından ve "Maske, mesafe ve temizlik kurallarına kesin uyun. Sokağa çıkmanın yasak olduğu günler ve saatlerde dolaşmayın" demesinden hemen sonra, yasak saatte (23.00) açık olması ve servis yapması yasak olan bir mekânda parti yapan ve resimlerini çeken gazetecilerle dalga geçen şımarık hanım hakkında, hemen tüm gazetelerde çıkan resimli, yani belgeli, şahitli ispatlı haberlere rağmen soruşturma açtırmayan ya da açtıramayan (Açtırsa anında hem de şahsen beni arar, söylerdi, öyle hukukumuz vardı) emniyet müdürünüz hakkında siz soruşturma açtırdınız mı?.
Özellikle yemek sektöründe kapalı olan mekânlar yüzünden yüz binlerce insan gizli işsiz. Evine para götüremiyor. Bu mekânların açılmadığı her gün, acı çekenler, hatta sürünenler, tefecilerin eline düşenler artıyor.
Ama halkın kurallara riayet etmeyişi yüzünden, salgına yakalananların sayısı, bu pervasız, bu umursamaz ünlü ve zenginler yüzünden düşmüyor ve yumuşama gelmiyor.
Bunların resimleri, haberleri her gazetede çıktığı halde, "Devlet" ortada görünmeyince, teşvik oluyor, yenileri de azıyor, ortaya çıkıyor..
İşte dün "Salı, saat 10.20" yazımı yazdığım saatlerde, hem de pek sevdiğim ve oyunculuğunu hep övdüğüm (Okurlar bilir) Farah Zeynep Abdullah, Levent Parkı'nda maskesiz dolaşırken görülmüş, resimleri de çekilmiş..
Ortaköy'den Sarıyer'e sokağa çıkma yasağı olan hafta sonunda sahil yolunda yürüyenler tonla.. Onların da resimleri yayınlandı.. O resimlerde de görünmeyen tek kişi polis..
Göreve geldiği gün bana "Polis kritik bölgelerde hep görünecek" diyen Zafer Aktaş müdürüm, Cumhurbaşkanı'nın "Kurallara mutlak uyun" demesinin ardından ilk hafta sonunda kuralların böyle çiğnenmesine seyirci kalıyor.
Nerde Devlet Başkanı'nın talimatlarına uyulup uyulmadığını denetleyecek ve uyulmasını sağlayacak polis?.
Herkesin yaptığı yanına kâr kalırsa, kâr kaldığını da herkes görür, bilirse, Devlet Başkanı'nın sözü bile böyle rahat çiğnenirse, bu ülkede salgın azalır mı?.
Yasaklar yumuşar mı?.
Şımarık hanımlar Cihangir'de partiler yapıp, Bebek sahilinde dolaşıp, parklarda pahalı köpeklerini gezdirirken, gecekonduda analar, baba artık para getiremediği için çocuklarını suyuna tiritlerle doyurmaya devam etmezler mi?.
İçişleri Bakanım Süleyman Soylu?.
Devletin bizzat Devlet Başkanı tarafından her kanalda bir saat anlattığı, sebebini izah ettiği kuralları hiçe saymak hem de herkesin gözleri önünde umursamamak serbestken ve sizin polisiniz "Erkekliğin onda dokuzu kaçmak, biri hiç görünmemek"i oynarken, bu salgın nasıl azalacak, hayatımıza birazcık yumuşama nasıl girecek, söyler misiniz?.
Düzene, kurala uyan gerzek.. Devleti ve onun Başkanını hiçe sayanlar serbestken, nasıl olacak bu iş İçişleri Bakanım?.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
PEKİ, SAVCILARIM NEREDE?.
Bir ülkede polis polisliğini, savcı savcılığını yapmazsa, o ülkede güven olur mu, adalet olur mu, eşitlik olur mu?.
Cumartesi gecesi, yani sokağa çıkmanın yasak olduğu saatlerde, imtiyazlarını, belgelerini kimden aldıkları meçhul birtakım insanlar Kadıköy sokaklarından geçtiler. Yasaktı. Stada girdiler, yasaktı. Statta sadece Şeref Tribünü ve localara izin verilmişken, numaralı tribüne oturdular.
Yasaktı..
..Ve o statta devleti temsil eden Spor Bakanı ve Futbol Federasyonu Başkanı vardı.
Onların gözlerinin önünde bu yasak saatte, yasak stada gelip, yasak tribünde oturan belirsiz kişiler, ısınmak için sahaya çıkan Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim ve Kaptanı Arda Turan'ın isimlerini haykırarak, analarına, eşlerine ve bacılarına "Sinkaf" tezahüratı yaptılar..
Bu yaptıkları Türk Ceza Yasası'na göre suç. Yani Cumhuriyet Başsavcılığı, şikâyeti bile beklemeden "Resen" el koyma hakkı, yetkisi ve görevine sahip..
Günlerdir, bir açıklama duydunuz mu?.
Bunlar kimdir?.
Stada giriş izni, nasıl ve kimler tarafından verilmiştir?. Bu rezil insanlar ve onları hem de yasak saatlerde yasak stada getirip, yasak tribüne oturtanlar hakkında kılını kıpırdatan savcı olmuş mudur, bilmiyorum.
Dahası..
Bu ülkede "Sporda Şiddeti Önleme Yasası" var. 6222 sayılı ve bu 6222'yi uygulamakla görevli, işi sadece o olan, sadece o iş için benim vergilerimle maaş alan bir 6222 Savcısı var..
Kadıköy İstinaf Mahkemesi Savcısı ve 6222 uygulamaları için iki kitap yazan ve YouTube'da hâlâ duran bir saatlik bir konferans veren Asım Ekren Savcım "6222 suçları şikâyete bağlı değildir. Savcı resen el koyar" diyor..
Gazeteler, başta benim de program yaptığım aSpor, Fenerbahçe'yi temize çıkarma yarışında..
O stat Fener'in.. Yani içindeki her suçtan doğal sorumlu, stadın sahibi ve oynanan maçta güvenlikten sorumlu kulüpken, "Sağlık çalışanı" adı altında o rezil holiganları yasak saatte yasak stada dolduran da Fener Başkanı Ali Koç!.
Hangi gazetede okudunuz, 6222 savcısının harekete geçtiğini?.
6222 savcısının adını bilen var mı bu kentte?.
Peki, yukarda İçişleri Bakanı'na sordum.
Şimdi de Adalet Bakanı'na soruyorum..
Bu ülkede polisler ve savcılar görev yapmaz, ortada görünmezlerken Devlet'in varlığı, gücü ve saygınlığı nasıl tesis edilecek, görülecek ve biz halka güven verecek?.
YouTube'da Asım Ekren Savcımı bir daha dinledim o konferansta..
"6222 bugüne dek (O zaman 2019 sonu) sadece küçükler ve fakirlere uygulandı. Büyükler ve güçlüler görmezden gelindi" diyor açık açık.. İşte YouTube orda, İçişleri ve Adalet Bakanlarım..
"Asım Ekren Savcı" yazın, tıklayın..
En tepede 1 saat 36 dakikalık "Basın Yayın ve Spor Suçları Konferansı" diye göreceksiniz.
İlk 35 dakikada gelinen bu durumdan basın ve yayının sorumlu olduğunu anlatıyor Sayın Ekren. Değil mi?. Hâlâ başta bizim Turkuvaz gurubu gazeteleri ve aSpor televizyonu asıl suçlu ve sorumluları temize çıkarmak için uğraşmıyor muyuz?.
35'ten 50'nci dakikaya kadar da, "Savcılar resen harekete geçerlerse, sporda şiddet bıçak gibi kesilir. Çünkü cezalar önleyici olacak kadar ağır" diyor ve anlatıyor..
2019'dan bugüne dek, bir suçlu yakalanmış, yargılanmış ve cezalandırılmış mı?.
Duydunuz mu?.
Bu defakiler yakalanır, suçlanır, mahkûm olurlarsa şaşarım..
Adını bile duymadığım, eylemlerinden hiç haberdar olmadığım 6222 savcım!.
Bir gürleseniz artık!. Böyle bir günde bile sesinizi duyan olmazsa, 6222 Özel Savcılığı gibi bir makama ne gerek var?.
***
NETFLİX VE.. AŞKIN İKİ YÜZÜ!..
Hafta sonu Netflix'te eski, 1996 yapımı bir filme rastladım..
Öyle isimler vardı ki oyuncular arasında..
Lauren Bacall'dan Barbra Streisand ve zamanın en ünlü mankeni dünyanın ilk "Bayan Vücut"u Elle Macpherson'a, Jeff Bridges'ten George Segall, hatta en iyi James Bondlardan Pierce Brosnan'a..
"Bir bakayım" dedim..
"Sıkılırsam değiştiririm.." Bir film çıktı, inanılmaz..
Ben Bacall'ı da Streisand'ı da pek sevmem, ondan kaçırmış olmalıyım.
İyi de etmişim.. Bu filmi ilk defa seyretme keyfini 2021'de yaşadım, o sayede.
Bacall bu filmle "En İyi Yardımcı Oyuncu" Oscar'ını almış..
İki saat nasıl geçti anlamadım..
Final de bana özel sürpriz sanki..
Benim 1 numaralı opera şarkım "Nessun Dorma"yı koymazlar mı?.
"Sabaha dek uyku yok" demek...
Televizyonu kapadım. Yatak odama gittim. Nasıl tatlı bir uykuya daldım, sabaha dek..
Filmin orijinal adı "The Mirror Has Two Faces." Yani "Aynanın İki Yüzü!." Doğrusu da o.. İki yüzlü olan aşk değil, sizin baktığınız ayna.. Daha doğrusu aynaya bakış açınız!.
Nasıl mı?. Film de onu anlatıyor işte..
*
Netflix dedim de.. Önce bir düzeltme..*
Netflix'e devam.. Serpil'in bile hayran olduğu bir futbol dizisi The English Game.. İskoçya'dan gelen dünyanın ilk profesyonel futbolcusu Fergie Suter'in futbolun kaderini ve şeklini nasıl değiştirdiğini anlatıyor.
Biyografik belgesel sanki.. 6 bölüm..
Ben sindire sindire günde 1 bölüm izledim, bitmesin diye.. Bizim futbol düşmanı bacı, bir nefeste hepsini bitirmiş.. Hadi bir anekdot da ondan, o zaman..
Bir pazar maça gidiyorum, Ankara'da.. 19 Mayıs Stadı dış sahalarında amatör maçlar oynanırdı 50 yıl önce... Kar sepeliyor.. Baktım tahta sıralı portatif tribünde Serpil, nişanlısı bizim Damat Fethi'yle o amatör maçı izliyor iyi mi?.
Düşüyordum az daha.. Yıllar sonra Serpil bizim yerel gazetede yazdı da öğrendim..
Hani Türk Diplomat Burhan Belge'den başlayarak (Murat Belge'nin babası) 9 koca değiştiren Zsa Zsa (Jo Jo) Gabor vardı. O işin kitabını yazmış.. O kitaptan işte..
"1. Madde.. Çaktırmadan erkeğin zevklerini öğrenin ve sizin de aynı şeye bayıldığınıza inandırın.." Meğer Serpil de Jo Jo taktiği yaparmış. Yüzük el değiştirip evlendiler.
Bir daha değil maça gitmek, bizim Fethi ile Fener-Galatasaray derbisine gitmemize bile bağırdı, çağırdı, Bacı..
İşte English Game'e, yani futbol dizisine bayılan o Serpil işte, anlayın..
Bir de yerli diziye başladım dün gece.. 50M2..
İki bölüm izledim.. Ba-yıl-dım!.
Oyuncuların hiçbirini tanımıyorum, Hasan Yalnızoğlu hariç.. Anadolu Ateşi ilk başladığında Kötü adamların başını oynayan harika dansçıydı.
Sonra kayboldu.. Çok değişmiş tabii.. "Ben bu adamı tanıyorum" dedim, dedim.. Sonra araştırıp buldum..
Oymuş..
Herkes çok iyi oynuyor. Hele de başroldeki Engin Öztürk.. Selçuk Aydemir'in oyuncu yönetimi harika.. Ama tempo zaman zaman düşüyor, bir gerilim ve aksiyon filmi için..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Culpam poena premit comes / Ceza, suçun ardından gelir! Horatius
(Yani "Suçu ve suçluyu bulmazsan, ceza da olmaz" diye anlıyoruz, tüm hukukların temeli Roma Hukuku kuralını, bugün)
TEBESSÜM
"Hayır senden nefret etmiyorum. Çakmağını çakarken tutuşsan, benim elimde de bir bardak su olsa, içerim!."