Aynen öyle.. Bu ülkede tek yetkili kişi olsam "Bu filmi herkes izleyecek" derdim..
Önce siyasetçiler.. Sonra gazeteciler.. Tüm anne babalar başta, herkes, hatta gerekirse birkaç defa izlemeli..
Netflix'te gösterilmeye başlanan Sosyal İkilem /The Social Dilemma adlı filmden söz ediyorum..
Sosyal medyayı bilmeyen yoktur.
Hemen hepimizin elimizin altındaki akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarlarla 2 milyar insana ulaşan sosyal ağ.
Hemen hepimizi her gün saatlerce ekrana baktıran bağımlılığımız..
İşte o sosyal ağı yaratan ekipte önemli rol oynayan uzmanlar, şimdi bu sosyal medyanın dünyayı ve insanlığı nasıl bir felakete götürdüğünü bizzat anlatıyorlar.
Korkunç.. Ben bu para tuzaklarının hiçbirine düşmedim.. Mesela, Tweeter, Facebook, Instagram ve benzeri uygulamaları telefonuma indirmedim.
Cebimdeki akıllı telefon sadece konuşmaya ve mesaj atmaya yarıyor..
Salı yemeklerimiz var.. Her türden, işten dostlar..
Cep telefonu göstermek bile yasaktır, katılanlar için..
İşte Yasemin, evde Fatoş, Ercan ve Caner'in bana internetten duydukları haberleri nakletmeleri, ya da ceplerindeki bir videoyu göstermeleri de yasaktır.
Ben bu yasağı kendi sağduyumla koydum.
Filmde uzmanlar bir istatistiksel gerçeği açıkladılar.
Internette yalan haber, gerçek haberden 6 misli hızlı yayılıyor iyi mi?. Yani başka bir deyişle gerçeği bilmeyen, yalana inanan bir dünya yarattı, sosyal medya..
Filmi izlerken anladık ki, o internet denen şey, bize yardımcı olmak, bizim hayatımızı kolaylaştırmak için değil, o uygulamaları kuranları, zengin etmek için varmış..
Google mesela.. YouTube mesela.. Facebook, Tweeter, Instagram mesela.. Meğer hiç de masum değillermiş. Tüm uygulamalar gibi onların da amacı, baktıklarınızdan, seçtiklerinizden sizi tanıyıp, size uygun şeyler teklif ederek, ekrana çekip para kazanmakmış..
Anlatanlar, Google'ı, Facebook'u, YouTube'u kuranlar olmasa.. Ve öyle müthiş kanıtlar ortaya koymasalar..
Nasıl kanım dondu, anlatamam..
Mızmızlık eden çocukların önüne, oyalansın sussun diye telefon veya tablet koyan ana ve babalar, onu, sadece onu değil, ülkenin ve dünyanın geleceğini nasıl zehirlediklerini akıllarına getirdiler mi acaba?.
Bunu söyleyen olduysa gülüp geçmişlerdir..
O zaman bu filmi izlesinler..
Film Amerika'da çekilmiş. Amerika için çekilmiş gibi duruyor. Ama izlerken baktım.. Siyasetçisi, gazetecisi, zengini, fakiri, işçisi, çiftçisi, esnafı ile sosyal medyayı kullanan hepimiz, bilincimize yerleştirilenlerle, o para babalarının istediklerini yapmaya başlıyoruz..
İkiye bölünüyoruz mesela siyasetçiler ve taraftarları olarak.. "Biz ve ötekiler" oluyor ulus..
Gazeteciler aynen.
Kalemlerimizi sadece bu bölünme yönetse neyse.. Düşündüklerimizi, inandıklarımızı yazma yerine, sosyal medyadan tık, "Like" alacak yazılar yazmaya başlıyoruz. Yani biz yazarları artık beynimiz değil, bilgisayarlar yönetiyor..
"Yapay zeka gelecek. Dünyayı yönetecek" diye korkuyoruz ya!.
Hayır.. Robotlara gerek kalmadı.
Yapay zeka, sosyal medya yoluyla bizi yönetmeye başladı bile..
Filmde, Myanmar'daki Müslüman katliamının, sosyal medya yoluyla nasıl planlandığı ve gerçekleştirildiği örneği var..
Peki o zaman Suriye olayları?. Irak başta, Orta Doğu?. Bugünkü Türk Yunan gerginliği?. Amerika'da ırkçılığın hortlaması..
Covid tedbirlerine, başta maske isyanlar?.
Daha geçen hafta Trump'ın 5 bin kişilik kapalı salona, hem de maskesiz 5 bin kişi doldurarak seçim mitingi yapması..
Bunların hepsini sosyal medyanın zaten milyarder olan patronları daha da milyarlar kazansın diye, gene sosyal medya yolu ile yaptırılıyorsa..
Üç gün yazarım, bitmez.. Onun için ne yapın edin, sadece 90 dakikalık bu filmi mutlak, ama mutlak izleyin..
Eroin ve morfinden daha tehlikeli, daha korkunç sosyal medya bağımlılığının nasıl farkına varmadığınız, farkına varmadığınız için önlem de almadığınız ve bilmeden size ordan gelen emirlere nasıl köle gibi uyduğunuzu görün, anlayın..
Sayın Milli Eğitim Bakanımız?.
İşte yeni ders sezonu ve işte her öğrencinin önünde evde eğitim için tabletler..
O çocuklar, gençler bu tabletleri sadece dersleri için mi kullanacaklar sanıyorsunuz?.
O zaman bu filmi en başta siz izleyin ve bir ortaokul öğrencisinin sosyal medya tarafından nasıl zehirlendiğini görün. Uzmanları dinleyin. Onlar sadece dehşeti anlatmakla kalmıyor, tavsiyeler de veriyorlar..
Bu tavsiyelerin, öğretmenler, anneler, babalar ve veliler aracılığı ile öğrencilere uygulanmasını sağlayın, Sayın Bakanım!.
...Ve unutmayın.. Sosyal medya yalanı gerçekten altı misli hızlı yayıyor!.
***
Amerikan gazetelerinde Sosyal İkilem!..
Sosyal İkilem, Amerika'da büyük yankı yarattı. Sinema izleyicilerinin katıldığı IMDb'de film, 10 üzerinden 8.1 puan alarak, "Yılın En İyileri" arasına girdi.
Hemen tüm gazete ve dergiler, filme büyük yerler ayırdı. Hemen hepsi ayni şeyi söylediler..
"Mutlak izlenmeli.." İşte onlardan bir demet..
The New York Times.. Sosyal İkilem, sosyal yaşamımıza, bizden elde ettiği verileri deşerek saldıran bir tahrik edici teknolojiyi ve bu teknolojinin arkasında olanları, olağanüstü etkileyici bir alarm zili çalarak anlatıyor.
Los Angeles Times.. Sosyal İkilem, bu sene gördüğünüz en önemli belgesel olacaktır.
San Fransisco Chronicle.. Sosyal İkilem, herhangi bir sosyal medya hesabı olan herkes için "Seyredilmesi zorunlu" film olmalı. Bu filmi izledikten sonra cep telefonunuza farklı bakacaksınız.
Onun gerçekte sizin dostunuz olmadığını göreceksiniz.
The Hollywood Reporter.. İnsanın kafasını fena halde karıştıran bir konuyu, mucizevi bir şekilde, zekice ve kesinlikle doğru açıyor ve anlatıyor. Ama bilim insanlarını yerin dibine sokmaya tenezzül etmiyor ve panik yaratmıyor.
Movie Nation.. Amerikan demokrasisini kurtarmak ve halkımızın ikiye bölünmesini, pandemi tedbirlerine karşı çıkmasını önlemek için biraz geç kalmış olsa da, Sosyal İkilem çok iyi bir film.
İndiWire.. Film sosyal medya konusunda korkunç şeyler söylüyor ama, yol da gösteriyor..
"Rusya başkanlık seçimlerinde, Facebook'u hacklemedi. Rusya Facebook'u kullandı."
RogerEbert.com.. Sosyal İkilem'in verdiği en büyük ders, internet üzerinden okuduğumuz her şeyi sorgulamamız gerektiği.. Özellikle bizim eğilim ve tercihlerimizi, bizden elde ettiği verilerle belirledikten sonra yaptığı teklifleri kabul etmeden önce çok iyi düşünmeliyiz.
Variety.. Çok yoğun paketlenmiş ama yaşam dolu ve eğlenceli bir belgesel.
Wall Street Journal.. Bir dünya düşünün ki, gerçeğe hiç kimse inanmıyor.. Sosyal İkilem'in ortaya koyduğu en önemli soru şu..
"Sosyal medya, gerçekler ve yalanlarla ortalığı bu kadar karıştırırken, demokrasimiz kurtulabilir mi?."
***
Suna Kıraç'ın ardından...
Adı Koç olan ilk dostum Vehbi Bey'di. Uzun sohbetlerimizde, beni ben yapan neler öğrendim.
İkinci kuşaktan Semahat Arsel'i İstanbul'a taşındıktan sonra beni eleştirim dolayısı ile arayıp azarladığı, "Koç ailesine ait yazı, Koç ailesine sormadan yazılmaz" dediği için hiç sevmedim.
Ertekin'in yakın dostu olmasına rağmen Rahmi Koç'la yıldızımız barışmadı. Sevgi Gönül ve eşi Doğan Gönül ise en yakın arkadaşlarımdı.
O kadar ortak anımız vardı ki bu ikiliyle..
Suna Hanım'la fazla bir araya gelmedik. Eşi İnan Kıraç'la Kültür ve Sanat için çok şey yapmalarından mutlu oldum, destekledim.
Ama İnan Bey'in Galatasaray Kulübü üzerindeki, elini taşın altına koymadan, perde arkasında kalarak "Liseci" oyunlara girmesine hep karşı çıktım. Bu yüzden de kardeşi Can Kıraç'ı çok sevmekle beraber, İnan cephesine uzak durdum.
20 yıl önce ALS hastası olmuştu Suna Hanım.. Basit dikkate değmez kaslardan başlayarak, sonunda insanı yürüyemez, konuşamaz hale getiren, ama düşünmesini önlemediği için durumu daha da zorlaştıran ve nihayet kalp kasını da yok etmesiyle son bulan bir hastalıktır, ALS..
Ölümü üzerine çok şey yazıldı.. En anlamlısı ve özelini Milliyet'te Özay Kardeşim (Şendir) yazdı..
"Yazmış olmak için iki satır karalamak" yerine, Özay'ın yazısını nakletmeye karar verdim.
*
Ben Şubat 2000'de hastaneye kaldırıldığı zamanla hatırlayacağım Suna Kıraç'ı.
Makineye bağlanmamak için direnen ve kimsenin ikna edemediği bir kadın portresidir o anlarda.
Sonra, o zaman 13 yaşında olan kızı İpek Kıraç alınır yoğun bakım alanına. Şöyle seslenir İpek Kıraç:
"Beni evlat olarak aldığında anne olmaya karar verdin.
Kararının arkasında dur. Beni yalnız bırakma. Anneme çok ihtiyacım var. Lütfen, bunu benim için yapacak mısın?" Suna Kıraç'ın ağzından tek bir kelime çıkar: "Tamam." İş dünyasında, sanat hayatında, eğitimde çok şey başarmış bir insanın ardından yazacak sayısız hikâye bulunabilir.
Bana göre en güzeli, en saygı uyandıranı, insanı en fazla etkileyeni, 20 yıl önceki bu anın hikâyesi.
***
Olmamış İmamoğlu Başkan!..
Kadıköy'deki Karaköy Vapur İskelesi'nin ikinci katında Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığına bağlı bir İstanbul Kitabevi ve kafesi vardı. Sizden sonra uzun süre kapalı kaldı, restorasyon için.. Nihayet açıldı. Gittim ve hayal kırıklığına uğradım. Üst katın girişi kitabeviydi. Harika kitaplar ve İstanbul üzerine inanılmaz güzel hatıra eşyaları sunan.
İkinci yarı ise, tam 180 derece üzerinden, yandaki iskele, karşıda Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı, o efsane siluetten Galata Kulesi'ne dek, dünyada benzeri olmayan bir manzaralı kafe..
Yanaşan, kalkan vapurlar.. Martılar..
Pazar Sabahları Klasik Pazar Kahve Konserleri'nin ailecek tiryakisiyiz. Kemaller Ankara'dan gelirler hatta. O manzarada konser dünyada yok..
Şimdi resme bakın Sevgili İmamoğlu dostum.. Bu restorasyon planını hangi zevksiz mimar yaptı?. Servis büfe ve barını, getirip tam da o boydan boya panoramik camın önüne koymak, sağdaki camların önüne de kitap standlarını boydan boya yerleştirmek, hangi göz arızalı, ya da zevksizin eseri.
İşte o diploması yırtılası adamın bıraktığı manzara ve size koyduğu masa..
Gidip o masada bir çay içer misiniz başkanım?.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Yalan öyle yerleşmiş ki insanların diline, 'Doğrusunu söylemek gerekirse..' diye bir kalıp var.
Dostoyevski (Teşekkürler Venüs)
TEBESSÜM
- Geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman bara girmişler..
- Ne zaman?.