Süper (!) Lig'in açılış haftasındaki derbiydi, Trabzon - Beşiktaş.. Ve seyredeğer çok az şeyin olduğu maçta işte bir dehşet anı..
Dakika 34.. Beşiktaş'ın yeni transferi Nsakala ile Trabzon'un milli futbolcusu, Türk futbolunun umudu Abdülkadir Ömür kafa topuna çıktılar. Ömür iki elini gözlerinin üzerine bastırarak kendini yere attı ve yeni kuşağın en umut veren, en başarılı hakemi Ali Şansalan sarı kartını anında çıkardı. Pozisyonun tekrarlarında, Ömür'ün gözlerini geçin, yüzüne dahi temas olmadığı gayet net görülüyordu. Topa beraber zıplarken temas sadece boyunaydı ve temaslı spor futbolda bu faul bile çalınmayacak bir dokunuştu. Ne var ki, göze temaslar çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinden, kural koyucu, yüze dokunuşu önlemek için "Kart" demişti.
Geçen yıllarda sahtekarlar bunu çok kullandılar..
Ayağına darbe alanların dahi yere yüzlerini tutarak düştüklerini gördük, hemen her maçta.. Çünkü yutturursan rakibe sarı, hatta ikinciden kırmızı göstertiyorsun, yutturamazsan sana bir şey olmuyor. Yani meydan sahtekarlar için boş ve hoş. İki sene üst üste bunları dile getirdim. Sonra "Utanırlar belki" diye "Haftanın Sahtekarı" diye bir köşe açtım.. Sahtekarlar, bunu "Alkış" kabul ettiler..
İş sadece kartla kalsa mesele yok. Ama bu durmadan kendini yere atmalar yüzünden oyun sık sık duruyor, soğuyor, oyun kuracak, seyre değer bir şey yapacak imkan kalmıyordu. Onu da anlattım.
Federasyona, hakemlere kaç kez "İngiltere Liglerini niye izlemiyorsunuz?. Orda böyle şeyler oluyor mu" diye yazdım. Kimsenin kılı kıpırdamadı..
Bu sezon başlarken iki şey oldu..
Federasyon, sahtekarlıkla mücadele gerektiğini anlattı. Hakemleri ve VAR hakemlerini de uyardı. Ama anlattığım pozisyonu genç Ali Şansalan göremedi. Eyyamcılar Kralı Cüneyt Çakır da VAR'da görmezden geldi. Yani federasyon uyarısı hiçe sayıldı. Onlar da ses çıkarmadılar. Çünkü laf ola yapmışlardı o uyarıyı..
İkincisi..
Sezon başlarken, Hürriyet'te Mehmet Aslan kardeşim, bir tam sayfa hazırladı.. Yeni ligin gerçekten 'Süper' ve seyredeğer olması için yol gösteren bir sayfa..
Aslan "Türk futbolunun marka değeri her geçen gün düşüyor.
Saha dışındaki olaylar ne yazık ki, saha içini geçti. Ama yine de futbolumuz hak ettiği itibarı saha içindeki değerleriyle kazanacak. Saha içinde hepimizin şikayeti açık..
Türk futbolcusu, (Yabancısı da aynı) en küçük bir hareketi abartarak hakemi ve rakibini aldatıyor" diye başladı. Ve dedi ki..
"1- Böylece hem oyunu durduruyor hem de yarattığı haksızlıkla seyir zevkini ve ligin kalitesini düşürüyor.
2- Hakemleri ateşe atıyor, seyirciyi tahrik ediyor ve meslek ahlakını ayaklar altına alıyor.
İnanın ben bu davranışların hiçbirini hayranı olduğum İngiltere Premier Lig'de görmüyorum. Ne hakemin üzerine yürümek var, ne de küçücük bir temasta 50 takla atıp, bir saniye sonra ayağa kalkmak." Benim gib i o da İngiliz Ligini örnek gösterdi ama, benim yapmadığım bir şey yaptı.. Örnek ligin sırrını araştırdı ve açıkladı..
İngilizler, 2002 yılında The Independent Football Commission /Bağımsız Futbol Komisyonu adıyla bir kurul oluşturmuşlar.
Amaç, futbolu katleden, hakemi, rakibi, seyirciyi aldatan oyunculara dur demek.
Bir eski teknik adam, eski ve deneyimli bir oyuncu ile eski bir hakemden oluşan 3 kişilik bu kurul pozisyonları tek tek inceliyor.
Üçü de ayni fikirde ise, yani ittifak varsa, "Etik dışı davranışa ceza" çıkıyor.
Bu kurulun cezalandırdığı ilk oyuncu da Akhisar'dan tanıdık bir isim. Niasse... Ceza gerekçesine bakın..
"Aldatma suçu!."
*
Emir kulu, Kuklalar Federasyonu, hele korona döneminde halkın tek eğlencesi futbolu güzelleştirmek, sahtekarlığı önlemek için kılını kıpırdatmaz Sayın Spor Bakanım..
Siz ne derseniz, anında "Baş üstüne" diyorlar.. O zaman deyin.. Hemen emir verin.
İngiliz futbolunu kurtaran "Bağımsız Futbol Komisyonu" bizde de hemen kurulsun ve "Aldatma Suçu" cezaları hemen kesilmeye başlansın.
Yoksa bu rezilliği "Spor" diye izlemeye devam edeceğiz.. Atatürk'ün "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" dediği, Türkiye'de..
***
BeIN'e tokat gerek!..
Karantina yüzünden aylardır eve kapanmış, gelişmelere bakarsanız, daha da kapanacak halkımızın baş eğlencesi ekranlar.. Ekranlardaki spor canlı yayınları.. Spor canlı yayınlarının başında da futbol..
İşte Süper (!) Lig başladı.. Süper değil, döper bir şey gördünüz mü, izlediğiniz 10 maçta?. Beş benzemezle oynuyoruz, futbol pokerini..
Niye rezalet futbol naklen yayınları?.
Birinci sebebi en baştaki yazımda okudunuz..
Bizde Süper Lig değil, Süper Sahtekarlar Ligi oynanıyor..
İkinciyi dün sabah, Yüksel Aytuğ kardeşim ki, mesleğe spor yazarı olarak başlamıştır, köşesinde yazdı.
Bana söylese köşemin tepesine 8 sütun koyardım. O nedense aralarda minnacık vermiş..
Buyurun okuyun önce..
*
Sade suya tirit Her ay BeInSport'ta lig maçlarını izlemek için tonla para ödüyorum.
Peki karşılığında ne alıyorum?
Neredeyse hiç bir şey...
Yahu ben Galatasaray'ın Gaziantep'ten yediği golde topun saatte kaç kilometre hızla gittiğini merak ediyorum.
Rizespor'un Fenerbahçe'ye attığı hazırlanışı mükemmel golün Piero'sunu görmek istiyorum.
Serbest vuruşlarda baraj kaç metreye kurulmuş bilmiyorum.
Üstelik bunları maçtan iki saat sonraki programda değil, maç sırasında görmek istiyorum.
Elin İngiliz'i, İtalyan'ı, Alman'ı öyle yapıyor.
İzleyip de mahcup olanınız yok mu yahu?
*
Yok Yüksel yok.. Çünkü BeIn adlı futbolseveri sömürme ticarethanesine "Adam gibi maç yayınlasana" diyen yok.. Adamlar RTÜK'ün reklam kurallarını bile hiçe sayıyorlar.
Resmen taraflı yayın yapıyorlar.
Ve yayını renklendirecek, İngiliz, Fransız, İtalyan, İspanyol, Alman naklen yayınları düzeyine getirecek o canlı yayınüstü istatistikleri ve dijital programların hiçbirini kullanmıyorlar.
Tehditle, şantajla paralarını alıp gitmekten başka düşündükleri yok..
Kendisi de futbolun içinden gelme, futbolu herkesten çok sevdiğini yakından bildiğimiz Başkan Recep Tayyip Erdoğan, vakit bulup bir canlı yayın izlerse, ya da sayısı çok spor danışmanlarına emir verip izletirse, ne demek istediğimizi görecek ve gerekeni yapacaktır.
Yani umudum her zaman olduğu gibi, tepede..
En tepede!.
***
Seyircisiz maça "İmza!"
Dört kitap yazan, dördünün de gelirini muhtaç çocuklara burs olarak bırakan Cumhuriyet Savcısı Asım Ekren adını bu sütun okurları yakından bilirler.
Dün konuştuk. Konuşurken öğrendim ki, geliri gene fakir çocuklara bırakılan beşinci kitabı bitmek üzere..
Spor suçları üzerine yazdığı ikinci kitabı oluyor bu. Nerdeyse bitmiş. Yakında piyasada olur. Kitap, 6222 Sporda Şiddet Yasası uygulamasında doğan 120 sorunun yanıtlarını içeriyor.
Bir tanesini anlattı.. Kalakaldım.
Sporda Şiddet Yasası'nda, "Maç seyrinden men" cezası var. Bu cezayı alanlar, maçın başlama ve ikinci yarının başlama saatinde, bağlı oldukları karakola gidip imza vermek zorundalar. Vermezlerse cezası hapis..
Peki.. Geçen hafta Türkiye'de bütün ligler başladı. 81 ilde yüzlerce maç oynandı ve binlerce insan karakola iki defa gidip imza verdi..
"Saçmalama Hıncal Efendi.. Seyircisiz maça imza mı olur?. Gitmemişlerdir" diyorsunuz..
Valla ben de aynen öyle düşündüm, ama işin yasal yanı öyle değil.
6222 sayılı yasa "Maç saatinde ve ikinci yarı başlama saatinde imza vermek zorunludur" diyor.. Yasada "Maç seyircisiz oynanıyorsa, imza gerekmez" diye bir satır yok..
"Olmayınca da, seyircisiz maç için bile gidip imza vermemek suç" dedi, Ekren savcım.. "Komiserin, ya da yarın açılacak davada yargıçın yorum hakkı yok. Ceza yargıcının yasayı yorumlama yetkisi ve hakkı yoktur."
Peki yasa öyle de, ortada açık bir hukukun özüne, ruhuna ve de vicdanlara aykırılık var. Ne olacak?.
Ekren savcım onun da yasal yolunu gösterdi.
"Meclis'in toplanıp yasaya ek yapması uzun sürer. Her hafta binlerce insan, hem de 'Evinizde oturun' diye kıyametler koparken, sokağa çıkıyor. Belki taşıdığı virüsü karakola bırakıyor, imzasıyla beraber.
Acil çözüm KHK!. Yani Kanun Hükmünde Kararname.. Cumhurbaşkanı'nın önüne konacak "Seyircisiz maçlarda imza gerekmez" yazısı ve altında imzası tek acil çözümdür."
Başkan danışmanlarından Hidayet Türkoğlu ve Hamza Yerlikaya ve gazeteci kardeşim İlnur Çevik ne dediğimi anlamışlardır sanırım. Top onlarda..
***
Shere Hite ölmüş!..
"O da kim" diyeceksiniz.. Haklısınız.. "O da kim?."
Söyleyeyim. Baş belalarımdan biriydi, 70'li yıllarda.. Yani ben Yankı'da çalışırken.
Bu hatun, 1976'da "Hite Raporu" diye bir kitap yayınladı. Amerika çapında bir araştırma yapmış. Konu, kadının cinselliği. Bu araştırmayı da kitap yapmış işte.
M. Ali Ağabey de bir yerden bulmuş getirdi. Yankı'da ünlü Time dergisine bile örnek olan bir "Seks" sayfası var. (Time dergisi bu sayfayı açarken, bizim sayfanın başarısını örnek gösterdi.) Bu sayfaya girecek yazıları da dünya medyasından ben derliyorum. M. Ali Ağabey kitabı önüme attı. "Hite Raporu" diye köşe açtık. Her hafta bir bölüm çeviriyorum.
Yankı askeri çevrelere yakın bilinir.
Komutanların çoğu M. Ali Ağabey'in dostu.. Bir gün "Komutanlar bile Hite raporunu sordular bana" diye gelmez mi?.
50 milyon satan Hite Raporu erkek egemen topluma baş kaldırmasıyla, Feminizm'in Kalesi oldu..
Ünlü Playboy, rapora çok kızdı ve kelime oyunu yaparak "Hite değil, Hate Raporu" dedi. Hate, Hite'a çok yakın okunur ve "Nefret" demektir.
Sinir sisteminde dejenerasyon yaratan bir hastalıktan ölen Hite'ın ünlü deyişlerinden birini naklederek bitirelim.
"Pek çok erkek hala biraz saf, biraz da ben merkezci olarak inanıyorlar ki, erkeklerin hoşuna giden her şey, otomatik olarak, kadınların da hoşuna gider."
***
TEBESSÜM
Adam sabah işe giderken kapıya dek geçiren karısına "En çok neyimi beğeniyorsun" diye sordu. "Fit, atletik, çakı gibi vücudumu mu, olağanüstü entelektüel beynimi mi, yoksa, çarpıcı yüz hatlarımı mı?." Kadın, eşinin omzuna şefkatle dokunurken "Beni her sabah böyle güldürmeni" dedi.. "Hadi şimdi, güle güle.."
SEVDİĞİM LAFLAR
Hukukun amacı özgürlüğü lağvetmek veya kısıtlamak değil, koruyup büyütmektir.
John Locke