Sevgili Zeynep kardeşim (Özyılmazel), kendi instagram hesabından "Zeynebe Mektuplar" yazıyor. Zeynep'ten, Zeyneb'e Mektuplar.. Hayat boyu iç yazışmaların dışa vurumu bir çeşit..
Benim sosyal medyayla ilgim olmadığı için, ara ara seçtiklerini bana da yolluyor..
Son yolladığı "Ne isterdim biliyor musun?" başlığı taşıyordu..
Okudum. Bir daha okudum.. Kafama bir tokat gibi indi satırlar.. Çünkü bana çok tanıdık gelmişti yazdıkları..
O zaman size de nakletmeye karar verdim. Yanda bulacaksınız.
Zeyneb'in çığlığı, Allahın günü "Kahrolsun kadına şiddet uygulayanlar" yazıları yazarak, mesajları atarak, başkalarını da yazmaya tahrik ederek, yazmayanlara "Niye yazmıyorsun" diye söverek marifet yaptıklarını sananlara bir ders.. Amaç sorunu çözmek mi, yoksa tiraj ve reyting yapmak mı anlamak zor, bugünlerde çünkü..
Onun için hepsi, herkes okumalı Zeyneb'i ve düşünmeli..
Kadına karşı kaba kuvvet, onun gözünü morartmak mesela, insanoğlunun yer yüzünde göründüğü günden beri var.. Mağara duvarlarında, kadını saçlarından sürükleyen ilkel resimler bulunmadı mı?.
Aslında "Kadına şiddet" eksik bir deyiş.
Güçlünün, güçsüze şiddeti bu.. Erkek avlanmak, yiyecek getirmek ve yuvayı korumak için savaşmak zorunda ilk insanlarda.. Kadın ise doğurmak, sütüyle beslemek, büyütmek, yani insan neslini devam ettirmekle (Survival) görevli. Bu yüzden erkekler, vahşi, sert savaşçılar olarak güçlü, hele hamilelik dönemlerinde ağır bir şey taşımaları bile doğum için tehlikeli kadınlar, narin, müşfik, ve zayıf evrilmişler binlerce yıl boyu..
Bugünkü "Erkek/ Kadın" güç farkı o evrim sonucu yani..
O zaman güçlünün güçsüze, yani erkeğin kadına kaba kuvvet uygulaması, aslında insanın her canlıya kaba kuvveti kırmızı çizgi.. Ama uygulanıyor mu?.
Her defasında kıyamet kopuyor, ama bitiyor mu, her şiddet olayında dayaklar, işkenceler, cinayetler?.
Moraran gözler, yok olan hayatlar?.
Bu savaş sürecek. Sürmeli.. Sürdürmeliyiz de.
Bitiremesek bile ne kurtarsak kardır. Ama..
Ama, benim söyleyeceğim başka bir şey var, Zeyneb'i okurken düşündüğüm..Yaşadıklarımdan, gördüklerimden hatırladıklarımla düşündüğüm bir başka şey..
Moraran gözü, kanlar içinde kalan vücudu görüyor ve biliyoruz. Ama kadına şiddet sadece bu "Görünen" mi?
Kız çocuklarının doğdukları andan itibaren, evde, mahallede, okulda, işte, toplumun her katmanında uğradıkları asıl şiddetin farkında mıyız?, Onların hayatlarını karartan, ruhlarını yok eden, asıl iz bırakan, asıl onulmaz şiddetin farkında mıyız?.
Psikolojik şiddetin.. Baskının..
Bireysel, ailesel, çevresel ve toplumsal baskının genç kızlarımıza yaşattığı dehşeti, bilen, gören, anlayan, yazan ve söyleyenimiz var mı?.
Moraran göz, kısa bir süre sonra iyileşir..
Ama hemen hepimizin, kadınlar da dahil hepimizin el birliği ile, hem de yetişme çağından başlayarak kızlarımıza uyguladığımız şiddetin o genç ruhlarda açtığı yara kapanmaz..
"Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez" demiş eskiler..
Zeynebin Zeynebe yazdığı mektubu iyi, ama çok iyi okuyun.. Sonra en yakınınızdaki kadına, anneniz, ablanız, kardeşiniz kimse ona, eğer kadınsanız kendinize sorun, onun yazdıklarını..
Sorun da görün bakalım, bu ruhsal şiddeti hemen her genç kız, kadın yaşamamış mı?.
Bu görünmez şiddet onların, kadınsanız sizin ruhunuzda onulmaz yaralar açmamış mı?.
O baskının yaşandığı yaşlar en güzel yılları değil mi hayatın?. O günlere geri dönme imkanınız var mı?. Kaybettiklerinizin zerresini geri alabilir misiniz, kadınlar?
O zamanlar neler istediniz, genç kız, genç kadın olarak ve hiçbirini yapamadınız?.. O zaman mutsuzluğa mahkum olan bir gençlik yaşadınız..
Erkekler siz de sorun.. Kadına şiddeti tel'in etmek için en şiddetle bağıranlar en başta..
Zeynep'in çektiklerini, sizin hayatınızdaki kadınlar çekmedi mi?.
Siz de çektirmediniz mi yani hiçbir kadına?.
Asıl şiddeti, onların ruhunu kanatan onulmaz yarayı asıl bizler, biz erkekler, baskılarımız, yasaklarımızla açmadık mı?.
Ne demişti İsa!.
İlk taşı günahsız olan atsın!.
Şimdi kırılası ellerinizle alın da, başınıza çalın taşınızı..
***
Zeynebe Mektuplar
Ne isterdim biliyor musunuz?
Desteklenmeyi, karşıma çıkacak her engele rağmen başarabileceğimin söylenmesini, "Sen istersen yaparsın kızım, biz senin arkandayız!" denmesini isterdim.
Her şeyimi konuşabilmeyi, paylaşabilmeyi, yargılanmadan yol gösterilmesini isterdim. Kendi yolumu düşe kalka, hata üstüne hata yaparak bulmak zorunda kalmamayı, bu yolda yalnız bırakılmamayı sonra da yaptığım seçimler için suçlanmamayı isterdim.
Belime kadar olan saçlarımı toplamadan dışarı çıkamayacağım söylenmesin ve bunu protesto etmek için saçlarımı kulaklarımın altında kestirmeyeyim isterdim.
Tayt giyerek bakkala gittim diye ceza almayayım, V yaka kazaklarımı gizli gizli giymek zorunda kalmayayım isterdim.
Bir aile dostumuz (!) tarafından tacize uğradığımda babam duymasın diye örtbas edilmesin, benim nasıl bir ruh halinde olduğum ve bunun gelecek tüm ilişkilerimi nasıl etkileyeceği hesaba katılsın isterdim.
Eve geç geldiğimde bekaret kontrolüne götürülmekle tehdit edilmeyeyim isterdim.
Tek derdim kendim olmak, yeteneklerimi keşfetmek, geliştirmek, kimseye ihtiyaç duymadan yaşamakken zengin adamlarla evlendirilmeye çalışılmamak, bunu reddettiğimde, kalbimin peşinden gitmek istediğimde acımasızca eleştirilmemek, aptal muamelesi görmemek isterdim.
Kocam bana sadece eş dost yanında ilgi gösterdiği, onun dışında ilgi ve saygı göstermediği için, fikir ve seçimlerimi önemsemediği için, mutsuz olduğum, kendimi kadın gibi hissetmediğim için başkasına aşık olduğumda, en yakınlarım bile bana sırtını dönmesin, "kötü kadın" muamelesi yapmasın isterdim.
Çalıştığım kulüpte bana sarkıntılık eden iş adamına istediği karşılığı vermediğim için işim, geçim kaynağım tehlikeye girmesin isterdim.
Tek başıma başardığım onca şey, yaptığım onca iş hafife alınmasın, başarılarımla dalga geçilmesin isterdim.
Ve daha bunun gibi neler neler isterdim... En çok da bu yazıyı asla bir erkeğin yazamayacağı bir dünyada yaşamıyor olmayı isterdim...
Benim çocuğum olmadı. Yukarıda yazdığım ve daha yazmadığım birçok sebepten buna pek hevesim de olmadı. Sonra bir baktım, galiba zamanım da kalmadı.
Ama eğer olsaydı, kızım olsun isterdim. Kendine güvenen, cesur, tuttuğunu koparan, benim gibi içine işleyen güvensizliklerini yenmek için ileriki yaşlarında bu kadar savaşmasına, kendini bu kadar korumaya çalışmasına gerek kalmayan, başını yere eğmeyen bir "Cumhuriyet Kadını" yetiştirmek isterdim.
Müzik Önerisi: Have You Ever Really Loved A Woman? - Bryan Adams
Zeynep Özyılmazel
zeynepozyilmazel.com
***
Gülmeye başladıysak..
Korona, Kovid-19 diye kabuslar görürken, gülmeye başladıysak eğer bu iyi haber.. Çünkü bilimsel açıdan hala belirsiz bu virüsle başa çıkacak en büyük silah, kendi vücudumuzun bağışıklık sistemi. Bu sistemin güçlü olması da, kendimizi iyi hissetmemize bağlı..
Gülmek kadar insana kendini iyi hissettiren bir şey var mı?.
Evden çalışıyorum ya.. Sevgili berberimiz Zafer, eve geliyor.. Çocukluğuma dönüyorum o zaman.. Çocukken babam hep eve çağırırdı berberi, Bandırma'da.. Köy'de.. Elinde doktor çantası gibi bir şeyle gelirdi. Havlular, örtüler annemden..
Önce babam.. Sonra, ağbim, ben.. Ayrı bir şenlik olurdu sanki, traş günleri..
Zafer kafamın dışında çalışırken, içinde olanlara bakın..
İçerde bir şey daha var. Tam da o gün Ipad'ime düşen bir karikatür. Alman çizer, Garth German'ın..
Zafer'e gösterdim.. Bastı kahkahayı!.
Siz de gülün, biraz!.
***
Tebessüm
İki uzatmalı bekar, parkta sohbet ediyorlarmış.. Uzun uzun politikacıları çekiştirmişler. Sonra konu yemek pişirmeye gelmiş.
Biri "Bir yemek kitabı aldım, ama hiçbir şey pişiremedim" demiş..
"Eee!.." demiş öteki.. "Yemek pişirmek çok zor bir iştir."
"Aynen öyle" demiş ilki.. "Kitaptaki bütün tarifler ayni lafla başlıyordu.. 'Bir temiz kap alın..'"
Sevdiğim Laflar
"İlgilenemeyeceğiniz çocukları dünyaya getirmeyin. Çocuklar zevk tohumu değildir."
Sokrates