Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Türk futbolunu 3, 5 bencil uğruna yok etmek...

Türkiye Futbol Federasyonu, yabancı sayısını kademeli olarak indirme kararı aldı ve kıyamet koptu.
Başta kulüpleri "Benden sonra tufan" zihniyeti ile yöneten başkanlar ayaklandılar. Sonra onların bol para verdikleri hocalar.. Sonra da bu başkan ve hocaların güdümündeki spor, pardon futbol, daha da pardon, Üç büyükler medyası..
Türk Futbolu adına atılmış bu büyük adımı geri aldırmak, her şeyi eskisine döndürmek için Başkan/ Hoca/ Medya üçlüsü el ele vermiş, çırpınıyorlar ve ben de onları hüzün içinde izliyorum.
Yahu bu ülkede, Türkiye'yi, Türk İnsanını seven, onun yücelmesini isteyen tek "sorumlu" yok mu?.
Türk futbolcusu, Türk Milli Takımı kimsenin umurunda değil mi?.
Niye yabancı futbolcu isteniyor?.
Hayır!. Avrupa Kupalarında iyi sonuçlar almak için değil?.
Hani nerde o iyi sonuçlar, o zaman?.
Yedeklerine kadar, 14 yabancı ile oynayan Galatasaray başta, bana bir iyi sonuç göstersenize, Avrupa'da alınmış, Üç Büyüklerde!.
Ben size, sınırlı yabancı ile başaranları, Şampiyon Kulüpler Kupasında yarı final oynayan, UEFA Kupası'nı kazanan Mustafa Denizli ve Fatih Terim Galatasaraylarını göstereyim.
Bu palavra ile yabancı dolunca takımlar, Türk Milli Takımı, kendi takımlarında bile süre almayanlardan kuruldu ve 2016'da hezimete uğradık. 2018'e gidemedik bile.. Avrupa kökenli Türkler olmasa, Milli Takım ayakta bile duramayacak.
Niye bu gerçekler balçıkla (Kastım medyamız tabii) sıvanmaya çalışılıyor da, gerçek ısrarla saklanıyor?
Yabancının sınırsız olması niye isteniyor, biliyorsunuz değil mi, Spor Şefleri?.
Türk futbolcusu ucuzlasın diye.. Türk'ün pazarı olmasın diye..
Evet, aynen o..
Çünkü sahadaki ve kenardaki yabancı sayısı kısıtlı olursa, belirli sayıda Türk oynatmak zorunlu olacak. O zaman Türk pazarı doğacak. O zaman Türk futbolcusuna talep büyüyecek. O zaman Türk futbolcunun fiyatı yükselecek..
İstenmeyen, aslında bu.. Kör müsünüz, yoksa idrak yeteneğiniz mi yok?. Ya da benim iddiam gibi.. Onlar emrediyor, siz yazıyorsunuz.
Yabancı serbest olunca, 50-100 bin euroya Güney Amerika ve Afrika'dan getirilen beşinci sınıf adamların rekabeti yüzünden "Türk" asla onu yetiştirmeye değecek fiyatı bulamayacak.
O zaman da hiçbir kulüp, büyük maliyetler gerektiren alt yapı kurma ve adam yetiştirme riskine ve zahmetine girmeyecek..
Bizim hırslı ihtiraslı başkan ve hocalar sayesinde milyarder olan Futbol Menecerleri, herkesin bildiği el altı yöntemleri de kullanarak, ucuzları, eskileri, sakatları bize sokuşturacaklar..
Eskiden, yabancı kısıtlıyken böyle miydi?.
Bir Anadolu kulübü, büyüklerden birine bir futbolcu sattığı zaman, bütçesini toparlardı nerdeyse..
O zaman da "Yetiştirmek için yatırım yapmak"tan çekinmezdi.
"Bir tane satsam tamam" çünkü..
Şimdi yetiştirdikleri bile 3 otuz paraya giderken, hangi Anadolu kulübü o yatırımı yapabilir?. Büyük kulüpler niye yapsınlar?
Türk düşmanlığının, yabancı bağımlığının altında, ekonomi var.
Türk futbolunu ve futbolcusunu yok etme pahasına, kör olası hesaplar var.
Birilerini zengin, birilerini yok eden hesaplar.. Ne demişti Veysel..

"Birinin aklı yok deli divane
Bir kısmı muhtaçtır acı soğana
Bir kısmını zengin etmiş yan yana
Şimdi kendi saklanıyor sır gibi

Kimine saz vermiş çalar eğlenir
Kimi zevk içinde güler eğlenir
Veysel gözyaşlarını siler eğlenir
Yeter gayrı yumma gözün kör gibi."


Gözünüzü yummayın Spor Bakanım.. Sakın yummayın, Cumhurbaşkanım..
Bu ülkenin "devlet güçleri" Türk futbolunun ve Federasyonu'nun arkasında durmalı!.

***


Hoş geldin Hatay'ım!..

Hatay'ın Süper Lig'e çıkmasına nasıl mutlu oldum bilemezsiniz..
Sebep!.
Hatay benim ilk göz ağrım da ondan.. Futbolu çıplak gözle ilk Bandırma'da izlemiştim. İstanbul'dan Vefa gelmişti de, ünlü Kör Galip'i görmeye ağbimle giderken, babam tembih etmişti. "Kör Galip'e dikkat edin.." Topu bir dikermiş, 50 metreye.. O devirler marifet topu dikmekmiş zahir..
Sonra Kilis'e gittik. Kilis Gençlik vardı ama, Cemal, Hayati ve Necati Dayımlar, sadece yazları tatile geldikleri Kilis'te ikinci kulüp, Karataşspor'u kurdular, rekabet olsun diye.
Hatırladığım Antep'e maça giderdik. Bugün Gaziantepspor'a dönüşen Şehreküstü ile maça.. Bizi hem yener, hem de döverlerdi, nedense.. Ama genç Kilisli futbolcular, geceyi, o zaman sadece Antep'te olan bar ve sazlarda geçirmeyi sevdikleri için, yenilmeyi ve dövülmeyi göze alırlardı. Ben mi?
Otelde bırakılırdım tabii.
Ortaokula Hatay'da başladım.
İlk ciddi futbol kulübünü orda gördüm. Kurtuluşspor..
Özellikle futbolda en ileri Anadolu takımlarına sahip Adanalılar sık sık maça gelirlerdi. Demirspor..
Milli Mensucat falan. Tribünsüz toprak sahanın etrafına çevrilir, boğazımız yırtılana kadar "Kurtuluş" diye bağırırdık. O Kurtuluşspor da, Hatayspor'a dönüştü.
Üç yıl, Süper Lig için savaştı Hatayspor.. Önce Alanyaspor, sonra Gaziantepspora kaptırdı, son anda, terfi etmeyi. Ama bu yıl, Mehmet Altıparmak Hoca ile başardılar.
İlginci.. Daha önce Hatay'ın yolunu kesen iki takım, Alanya ve Gaziantep'in başında ayni Mehmet Altıparmak vardı, iyi mi?.
Adam Hoca değil, asansörcü..
Yürü, Hatay'ım benim!..

***


Hollywood'da Türkler...

Sinema Dünyasında, özellikle de Netflix'te bir Türkiye algılaması başladı..
Karantina yüzünden fazla evdeyiz.. Sinema, tiyatro da yok. Bol bol ekran başındayız ya..
Sherlock Holmes filminde, ünlü hafiye, benim her sabah bir tatlı kaşığı aldığım, her derda deva, resmen ilaç Orman Gülü balının reklamını yaptı.
"Türkiye'de Karadeniz bölgesinde yetişen Orman Gülü'nden arıların ürettiği özel bal" diye de anlattı, filmdeki mucizeyi yaratan şeyi.. Yıllardır, Kadın Pazarı, Bal Dünyası'ndan alırım, kaç defa yazdım.
Netflix'in hoş dizisi Suit'te çamur banyosuna meraklı bir avukat var. Geçen gün izliyorum.
Çenesine dek çamur havuzuna girmiş. Konuşmaya gelen arkadaşına "Sen de gir. Bu çamur çok kıymetli.. Türkiye'den geldi. Kırmızı çamur" diyordu.
Ülkemiz çamur banyoları cenneti gerçekten. Çocukken Manyas'a giderdik ya.. Büyük halamların yaşadığı Gönen'in iki şeyi ünlüydü.. Kavunu ve çamur banyoları.. Gönenli Caner "Şimdi ikisi de kalmadı" diyor..
Geçen hafta tüm dünya ile birlikte bizde de gösterime giren Netflix filmi Old Guard'da (Meraklısının sıkılmadan izleyeceği bir bilimkurgu polisiyesi) Charlize Theron'a filmin bir sahnesinde "Bayılacağın bir hediye.. Türkiye'den geldi" diye baklava ikram ediyor.
Charlize, nasıl bir lezzetle yiyor.. "Fındıklı" diyor.. "Karadeniz'den gelir. Dünyanın en iyisi.
Baklava da Doğu'dan.." Fındıklı baklava ender yapılır bizim Doğu, daha doğrusu Güneydoğu Anadolu'da..
Sade.. Kaymaklı.. Fıstıklı ve cevizlidir, baklava..
Fındıklı için, bana sorarsanız ülkenin 1 numaralı Baklava Ustası Nadir Güllüoğlu aylarca uğraştı, Salı toplantılarından bilirim. Rasim (Borsa), yemek, Nadir (Karaköy Güllüoğlu) tatlı, İsmet de (Kolaylar) meyve, sebze sponsorumuzdur ya.. Bu yemekler çeyrek asırdır onlar sayesinde sürüyor. Nadir istediği lezzete ulaşınca çalışmalarında, bize getirmiş, tattırmış ve anlatmıştı fındıklıyı, bir salı günü, ordan bilirim.

***


Gerçekten rüya...

Günaydın editörümüz Asiye Tansu Ceylan Shakespeare'yen bir başlık atmış, haberine "Boğaz'da bir yaz rüyası" diye..
Gerçekten öyle..
Sunset'te Park Şamdan!.
Birisi dünyaca ünlü restoran, kulübümüz.. Öteki gene dünyaca ünlü restoran, barımız.
Sunset, Barış'ın. (Tansever).. Park Şamdan Ersoy'un (Çetin).
"İnsanı seyahatte tanı" demiş eskiler.
İkisini de seyahatte tanıdım. İki ayrı seyahatte.. İkisini de sevdim..
Gittim, iş yerlerini gördüm.
Hayran oldum.
İki Usta.. İki büyük usta şimdi güç birliği yapmışlar..
Park Şamdan, Sunset içinde açılmış.
Gerçekten Shakespeare'i sahneye koymak gibi..
Bir Yaz Gecesi Rüyası işte.. Üvertürü Ersoy'dan.. Rüya, Barış'tan..
İlk fırsatta gideceğim.

***


Kurbanlar Lösev'e!..

Kurban Bayramı'na iki hafta kaldı. Üzerine kurban görevi düşenler planlarını yaptılar mı?. Doğrudan mı kesecekler, yoksa bir hayır kurumuna vekalet mi verecekler..
Ben vekaletimi verdim bile.. Bu yıl Lösev'e.. Lösemili çocuklara can veren kuruma..
1994 Mart'ında vurulduğumda aylarca International Hospital'de kalmıştım. Lösemi çocuklar bölümünde oda bulabilmişlerdi bana.. Onları ilk orda tanıdım.
Yüzlerinde maske.. Yanlarında annelerinin ittiği serum şişesini taşıyan aletlerle odama gelir, beni ziyaret eder, neşelendirirlerdi.
Tekerlekli sandalyeye oturacak hale gelince, ben de onları ziyarete, onlarla koridorlarda dolaşmaya başladım.
Nasıl sevdim hepisini.. Bakın sevgili okurlar!.
"Bir kurban, bir can" diye düşünün.. Lösev'e vekalet verirseniz, inançlarınız uğruna akıttığınız kan, bir çocuğa "can" olarak dönecek.
Çok kolay!. Lösev'in her bankada hesabı var. Şubenize, ya da herhangi bir banka şubesine gidin. "Lösev" deyin tamam..
Ben Yapı Kredi Bireysel Bankacılık ile çalışıyorum.
Telefon ettim. "Lösev için kurban bedeli 1250 lira" dedim. Hepsi o.. Ertesi gün, Lösev'den "Teşekkür" mesajı cebime düştü.
İnternet başta, çok daha çeşit ödeme yolları var, yurt içinden, dışından..
Tıklayın.. Öğrenin.. www.losev.org.tr
Yurt dışında iseniz.. international@losev.org

***


TEBESSÜM
Mağazanın girişindeki dev panoda şu uyarı vardı.. "Dükkanımıza maskesiz geliyorsanız, ateşinizi ölçmek zorunda kalırız. Not: Bizde sadece rektal termometre var."

SEVDİĞİM LAFLAR
"Mademki görüyorsun, o vakit hoş gör!" Aşık Veysel
(Teşekkürler, Kestaneci)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA