Dün sabah gazeteme bakıyorum..
19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı günü çıkan gazeteme.. Sol başta, yukardan aşağı, çift sütun bir kutlama şeridi.. Ama tepesinde Turkcell'in logosu var. Yani ilan. Sağ başta da, bir kartpostal büyüklüğünde bizim haberimiz.
Manşette Başkan Erdoğan'ın korona ile ilgili açıklamaları var.
"19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı özelinde millete seslenişi ise 15'inci sayfada..
Bu özel gün için özel yazıları bir Yavuz yazmış, bir de ben..
Hepsi o!..
*
Atatürk'ü Anma deyince, aklıma hep Asım Kocabıyık gelir.. Elinde bir tahta bavulla Haydarpaşa'ya inen binler, onbinlerce Anadolu gencinden biri..*
Erzurum Üniversitesi'ne konsere gitmiştik, Borusan Filarmoni ile.. Israrlı alkışlarla Asım Bey de sahneye gelip kısa bir konuşma yapmıştı.
"Konser öncesi 85 yaşındaki Kocabıyık'ı mikrofona davet ettiler..
'Kocaeli ve Uludağ üniversitelerini Atatürk'ün yolunda yürüyecek gençler yetişsin diye kurdum' dedi..
'Bu orkestrayı, Atatürk'ün gösterdiği yolda yürümek için kurdum' dedi..
...Ve konuşmasını bu ülkenin her kentinde en okunacak yere yazılması gereken müthiş sözlerle bitirdi..
'Bana Atatürk'ün yolunda yürüme fırsatı verdiği için Allahıma şükürler olsun!..' İşte bu, uçlarda yaşamayı marifet sanan ve bu ulusu bölmeye çalışan iki uçtaki şaşkınlar..
İşte bu..
'Beni Atatürk'ün yolunda yürüten Tanrı'ya şükür', ne demektir, anlayabildiniz mi?..
'Atatürk'ün yolunda diye Tanrı'ya şükretmek', nasıl bir yaşam felsefesi, nasıl bir inançtır, bilincine erebildiniz mi?..
İnşallah erersiniz!..
Teşekkürler Kocabıyık!.." demişim, halkından aldığının en büyük bölümünü gene halkına veren o muhteşem adama..Atatürk'ü sözlerinde değil, yüreğinde yaşayan o mert o vefalı Anadolu çocuğuna..
***
Bomba gibi olmak!..
Telefonla arayıp "Nasılsın" diyen herkese "Bomba gibiyim" diyorum. Ses tonum bomba gibi olduğumu anlatıyor zaten. Frankfurt'tan hemen her gün arayan dostum Dr. Erdoğan Karatay "Sırf bu 'Bomba gibi' deyişini duymak için arıyorum ağabey" diyor.
Niye bomba gibiyim?. Niye korona ve karantina beni yıkmıyor?.
Çünkü.. Önlemlerimi aldım.
Bomba gibi olmanın ilk kuralı, moral..
Artık hiçbir haber kanalını açmıyorum. Hiçbir ana haberi de izlemiyorum. Sosyal medyam zaten kapalı..
Yardımcılarımın bana duyduklarını, okuduklarını anlatmaları da yasak..
Dünyanın savaşmak için bir araya geldiği koronavirüsü, sırf Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı devirmek için kullanan, yani, kişisel öfke, kin ve nefretleri uğruna insan canına bile değer vermeyen gazeteleri okumayı bıraktım. Şöyle bir bakıyorum, kapak sayfalarına. Eski tas eski hamam. Atıyorum elimden.
Dünya korona ile uğraşırken, bir muhalif gazetecinin Bodrum'daki evinin verandasının üstünü kapatmasını günlerdir dillerine dolayanları da okumuyorum.
Adamı kendi elleriyle kahraman yapıyorlar, farkında değiller.
Hiçbir gazetede, hiçbir doktoru, uzmanı okumuyorum. Bilim Kurulu üyesi olanlar bile birbirlerine zıt konuşup kafa karıştırıyorlar. Ağzı olan değil, olmayan da konuşuyor.
İyi haberleri içerde, minnacık, kötü haberleri manşetlerde veren tiraj düşkünü gazeteler de okuma listemin dışına çıktı..
Korona ile savaşta baş ilaç insanın morali.. Kendini iyi hissetmesi. Bunca kötü haberle nasıl iyi hissedebilirsiniz ki?.
Okuduğum gazete sayısı da, okuduklarımın da elimde kalma süresi azaldı. Nerdeyse topu birden, bir New York Times kadar meşgul etmiyor beni..
Şimdi o çok azalan "Okunur" gazetelerim arasından, kimin yönettiğini bilmediğim Milliyet'i de çıkaracağım galiba..
Korona yetmezmiş gibi şimdi de bir 'Kanser' sayfası yapmaya başladılar.
Adeta günlük..
Bahar gelmiş. Güneş çıkmış..
Koronanın baş ilacı D vitamini. Doğal D vitamini de, sadece güneş ışınlarında var.
Ultraviyole ışınları virüsün ömrünü kısaltıyor..
Nihayet görünen güneş sadece moral değil.. "Fiilen de savaşıyor virüsle" diye millet bayram yaparken, hem de "Bilim Günlüğü" adı altında açılan sayfada Prof. Bilmem kim "Güneş ışığı cilt kanseri yapar. Cilt kanseri de ölümcüldür" diye manşet yazıyor.
Buyurun buradan yakın..
Güneşe çıkarsan kanserden, çıkmazsan koronadan gideceksin.
Pazartesi günü de kolon kanserini anlatmış bir sayfa.. Yani korona yetmedi dertlenmemiz için, bir de kanser serisi başladı..
Bu sayfa ve bu Prof. devam ederse, Milliyet'e de şut, gazete takımımdan..
İşte, bomba gibi olmamın ilk sırrı..
Kafamı bozacak hiçbir şeyi dinlemiyor ve okumuyorum..
Hayatım kitaplar, müzik kanalları, film, dizi izlemek ve en büyük şansım, bahçemde, her gün dünya kadar vakit geçirmemi sağlayan 6 minik kediciği seyretmekle geçiyor. İkincisi..
Yemek ve yatma saatlerim düzenli, ki bu çok önemli, insanın kendini iyi hissetmesi için..
Art niyetlileri, felaket tellallarını okumaz, dinlemez ve günlük karantina saatlerinizi, askerdeki gibi düzene sokar ve uyarsanız, siz de "Bomba gibi" olursunuz.
***
Sadece disiplinli olanlar özgürdür!..
Başlıktaki laf mantıksız, içinde çelişkili gibi geldi değil mi, size.. O zaman bu yazıyı okuyun..
*
1988'den 2003'e, Olimpiyatlar, Dünya ve Avrupa Atletizm Şampiyonaları'nı TRT'de "Unutulmaz" Kenan Onuk'la anlattı.
Barbaros Talı, onun kurumda yetiştirdiği yardımcısı, ben hep yanında oturan gönüllü dostuydum.
Barbaros, çalışkanlığı, zekası, öğrenme hırsı ve azmiyle çok iyi yetişti.
2000'li yılların başında TRT'de pazar öğleden sonra canlı yaptığımız, spor, kültür, sanat ve eğlence programının spor sorumlusuydu.
Çalışmaktan, yaratmaktan, üretmekten hiç bıkmadı.
Daha önce yazdım.. Şimdi YouTube'da kendi adını taşıyan "Barbaros Talı" kanalı var. Bu kanalda, her biri 5 ile 10 dakikalık bölümlerle Spor Efsaneleri anlatıyor. Efsane olan insanları yani.. Michael Phelps'i izleyin yazmıştım bu sütunlarda..
Karantina dönemlerinde vaktim bol ya.. Bu defa da bir Maraton Efsanesi Kenyalı Eliud Kipchoge'yi izledim.
Çocukluğunda iki kilometre uzaklıktaki okuluna koşarak gidip gelen, bisikletle gittiği köylerde süt satan Kenyalı bir gencin; çok çalışma ve disiplinle elde ettiği inanılması güç başarı hikayesini anlatmış Barbaros.
Kenya'nın şampiyon koşucularıyla ünlü Kalenjin kabilesinin bir üyesi.
1992 Barcelona Oyunları ile 91 ve 93 Dünya Atletizm Şampiyonalarında 3 bin metre engellide 3 gümüş madalya kazanan Patrick Sang'a özenerek başlamış atletizme.
Yaşadıkları köyden komşuları olan Sang'a gidip antrenman programı istemiş. Aldığı iki haftalık programı tamamladığında tekrar gidip yeni programını sormuş.
İki ayın ardından yaptıkları sohbette Kipchoge'nin annesinin Sang'ın ilkokul öğretmeni olduğu çıkmış ortaya. Sonrasında birlikte çalışmaya başlamışlar.
İlk dünya şampiyonluğunu 2003'te Lozan'da koştuğu kros şampiyonasının gençler kategorisinde elde etmiş, Kipchoge. Aynı yarışta 5 bin metrenin dünya gençler rekorunu da kırmış.
Ardından pistlere çıkmış. 2003'te Paris'teki Dünya Şampiyonası'nda, 5 bin metreyi kazanırken şampiyona rekorunun da yeni sahibi oldu.. (Mişli geçmişten vazgeçtim, burda.. Çünkü, ordaydım. Kenan, Barbaros, ben orda birlikte izledik o yarışı..) 2004 Atina Olimpiyatları'nda 5 binde, 2006'da Moskova'daki Dünya Salon Şampiyonası'nda 3 binde bronz madalya almış.
2007'de Osaka'daki Dünya Şampiyonası ile 2008 Bejing Olimpiyatları'nda 5 bin metrede gümüş madalya kazanmış.
2012 yılından itibaren başladığı yol koşularında; önce 59:25 ile dünyanın en iyi ikinci yarı maraton derecesini elde etmiş.
Ardından, katıldığı 13 maraton yarışının 12'sini kazanmış.
2016 Rio Olimpiyat Oyunları'nda maratonda şampiyon olmuş.
2018 Berlin Maratonu'nu 2:01:39'la dünya rekoru kırarak kazanırken; eski rekordan 1 dakika 18 saniye daha iyi koşmuş. Maratonda 50 yıldır gerçekleştirilemeyen farkı elde etmiş.
Son olarak, geçtiğimiz yılın ekim ayı başında Viyana'da organize edilen denemede maratonu, saatte 21.18 kilometre ortalama hızla, iki saatin altında, 1:59:40'da koşarak tarihe geçmiş bir atlet Kipchoge.
Antrenörü Patrick Sang, "Kipchoge her antrenmana bir hedef ve kararlılıkla gelir. Onu en farklı kılan özelliği budur" diyor.
Çok titiz ve düzenli olduğu söyleniyor.
Spor yaşamı boyunca yaptığı her antrenmanını not ettiği, elit düzeye geldikten sonra her biri bir senelik antrenman bilgilerini içeren 15 deftere sahip olduğu biliniyor.
Başarıyı "Motivasyon + Disiplin = Süreklilik" olarak formüle ediyor.
'Sadece disiplinli olanlar özgürdür.
Eğer disiplinsizseniz, ruhunuzun ve hırsınızın kölesi olursunuz' diyor.
Sabahları 5'de uyanıp, 6'da antrenmana başlıyor, ardından kahvaltı yapıp dinleniyor. Kahvaltı dediği, iki dilim sade ekmekle çay.
"Böyle olur Afrikalıların kahvaltısı.
Yeter" diyor.
Öğle yemeğinin ardından kısa bir süre uyuyor. Saat 4'te tekrar koşuya çıkıyor. Akşam yemeği ve dinlenmeden sonra saat 9'da yatıyor.
Pazartesi'den cumartesi sabahına kadar kampta kalıyor. Hafta sonlarını ise evinde eşi ve 3 çocuğuyla birlikte geçiriyor.
Önemli maraton koşularından beş ay önce hazırlıklara başlıyor ve ara vermeden çalışıyor.
10 milyon dolar servete sahipken, sakin ve basit yaşamı benimseyen, ferdi spor yapmasına rağmen takım çalışmasını önemseyen ve takımın bir parçası olmayı tercih eden farklı bir anlayışa sahip.
Bu anlayışı "Benim yüzde yüzüm, takımın yüzde birine kıyasla hiçbir şey." diyerek açıklıyor.
Maratonu iki saatin altında koşarak elde ettiği olağanüstü başarı ile 66 yıl önce bir mili dört dakikanın altında koşan Roger Bannister'in ardından tarihe geçmiş bir atlet.
"Dayanıklılık Koşularında Tarih Yazanlar" başlığı ile iki bölüm hazırlamış Barbaros. İmkansız denileni başaran, iki atletin Sir Roger Bannister ile Eliud Kipchoge'nin atletizmin fiziksel ve mental bariyerleri kırdıkları iki tarihi başarıyı anlatıyor, iki ayrı bölümde..
YouTube'da "Barbaros Talı" yazıp tıklayın yeter.. Sporseverler çok keyif alacaklardır.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Karantina günlerinde, etkili olmak için çok küçük ve çok yalnız olduğunuzu düşünüyorsanız, bir sivrisinekle karanlık bir odada hiç kalmadınız demektir." Anonim
TEBESSÜM
Yargıç... "Davacıya 'Hayatın tuvalet kağıdı gibi olsun' diye beddua ve hakaret etmişsin!"
Sanık... "Uzun ve yararlı olsun, dedim Hakim Bey!.."