Dün, kız kardeşim Serpil'den gelen bir öykü ve alınması gereken dersi nakletmiştim, "Yardımlaşma tamam, ama asıl dayanışma" başlığı altında.
Yazılarımı bitirip üst kata çıktım. 25 yıldır abonesi ve tiryakisi olduğum İzmir'in mütevazi haftalık gazetesi Gözlem gelmiş.
Açtım.. Üçüncü sayfada Öcal Ağbimin yazısı..
"Yapmayın, etmeyin efendiler.."
"Yani bu kadar mı tesadüf olur" demedim bile.. Bize temel eğitimi ayni baba, ayni anne verdi. Ayrılan fikirlerimiz tabii çok.. Kavgalarımız da.. Ama temelde, vatan ve insan severlikte farkımız yok..
Buyurun, ağbimin yazısını da okuyun.. Onun yazısı, Türk ve İslam dünyasından alınmış örneklerle dolu..
Hem iktidar, hem de muhalefet yanlılarının alacağı "hisseler" bol bol..
***
Ey siyasetçiler, ey siyasetçilerin kavgalarına kendini kaptırmış yazar - çizerler, kanaat önderleri, gazeteciler, hatta bilim adamları..
Felaket her gün dünyada ve ülkemizde durmadan can alıyor; aynaya bakalım; bizler ne yapıyoruz?..
Hiç mi, bu iktidarın doğru ve iyi yaptığı bir şey, bir iş yok; her yaptığına vur da vur!..
Hiç mi, bu muhalefetin doğru ve iyi yaptığı bir şey, bir öneri yok; her yaptığına vur da vur!..
İkiye ayrılmışız. Milleti de ayırmak için insafa sığmayan böylesine bir kavgayı sürdürmekten ve "ateşi körüklemekten" başka ne yapıyoruz?
Ne diyor; Hazreti Muhammed..
"Sevdiğini ölçülü sev; bir gün düşmanın olabilir. Sevmediğine de ölçülü kız; bir gün dostun olabilir."
Ne diyor Atatürk..
"Uygarlık bağışlama ve hoşgörü demektir. Bağışlama nedir bilmeyen uygarlık, uygar- lık değil zorbalıktır ki, çöker."
"Eğer devamlı sulh isteniyorsa, kitlelerin vaziyetlerini iyileştirecek milletlerarası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir."
Anlatılır ki, Uhud'da, yanaklarına batan miğferi dişinin kırılmasına sebep olmuştu, Hazreti Peygamber'in. O ise, kendisini öldürmek isteyen düşmanları için dua etmişti, "Allahım! Kavmimi bağışla, çünkü onlar beni bilmiyorlar."
30 Ağustos büyük zaferden sonra, Türk Ordusuna esir düşen Yunan Ordusu Komutanı General Trikopis anlatıyor..
"Atatürk beni mert bir askere yakışır bir biçimde kabul etti. Gazi'nin bana söylediği sözleri hiç unutamayacağım: 'Üzülmeyin generalim, siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte yenilmek de vardır. Napolyon da savaş kaybetmiş, tutsak olmuştu. Size karşı büyük bir saygı besliyoruz. Burada kendinizi tutsak durumda saymamanızı rica ederim. Konuğumuzsunuz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.' Atatürk'ün bu ince ve nazik davranışı karşısında rahatladım. Moralim düzeldi. Bu büyük Komutan'a karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım."
1071 yılının 26 Ağustos'unda Bizans İmparatoru Diyojen, Malazgirt Savaşı'nda Selçuklu ordularına mağlup olur, esir düşer ve Sultan Alparslan'ın karşısına çıkarılır.
Alparslan, Diyojen'e sorar; "Siz galip gelseydiniz ve ben esir düşseydim, bana ne yapardınız?.."
Diyojen cevap verir; "Ya atımın kuyruğuna bağlar, sürüklerdim veya bir demir kafes içerisinde diyar diyar gezdirirdim."
Alparslan bir soru daha sorar; "Benim ne yapacağımı düşünüyorsunuz?.."
Diyojen'in cevabı "Ya boynumu vurduracaksınız yahut da benim size yapmayı planladıklarımı yapacak, zaferinizle övüneceksiniz" olur.
Alparslan gülümser; "İşte aramızdaki fark. Ben sizi serbest bırakacağım ve ülkenize güvenli bir şekilde dönmeniz için, yanınıza çok sayıda asker vereceğim!.."
Yunus Emre der ki..
"Ben gelmedim dâvî için Benim işim sevi için !"
(Ben kavga için gelmedim, / Benim işim sevgidir.)
Ya Mevlana..
"İnsanlarla dost ol. Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa yol kesenlerin beli o kadar kırılır."
Ziya Paşa'nın unutulmaz mısraları..
"İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah!"
(Kötülük görse bile, insana doğruluk yakışır; / Hazret-i Allah doğruların yardımcısıdır.)
Ve... İşte Kuranı Kerim'in buyruğu..
"Olur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah, gücü (her şeye) yetendir, çok bağışlayan, çok merhamet edendir." (Mümtehine, 7 / Elmalılı meali)
Hiç mi "Kıssadan hisse" almayacağız; ey Türk ve ey Müslüman?
Titre ve kendine dön!..
***
Haydi Başkan!..
Bizim, Antep, Kilis'te çok tekrarladığımız bir laf vardır..
"Dostluk kantarla, hesap miskalle.."
Kantar odun tartma birimi. 100 kilo demek. Miskal, altın ölçüsü.. Keçiboynuzu çekirdeği ağırlığı..
Antepli hemşerim, Mülkiye'den okul, Galatasaray'dan kulüp arkadaşım, Alkent'ten komşum, kardeşim Mustafa Başkan'la aynen öyle olduk hep..
Özhan Başkan'la olduğu gibi.. Galatasaray deplasman maçlarını seyretmeye bize gelirdi, rahmetli Özhan.. Şakalaşır, gülerdik.. Ama ben zehir zemberek eleştirilerime devam ederdim. Dostluk kantarla, iş miskalle ya..
Bir deplasman akşamı, kapı çaldı.. Özhan geldi gene.. Ercan'a döndü. "Beni bu herife muhatap etme!. Sen benim şarabımla beyaz peynirimi getir, evladım" dedi. Şarabını yudumlarken bana döndü, haber verdi..
"Seni bugün mahkemeye verdim.."
Mustafa ile mesleki durumumuzu sadece okurlar değil, dünya bilir..
Hastalandığını duyunca aradım.. "Biraz halsizlik var, Hıncal Abi" dedi. Uzunca bir sohbet ettik.. Sonunda "Kontrole gideceğim. Seni haberdar ederim" dedi..
Hastaneye yatınca mesaj attım.. Geçmiş olsun, diye..
Cevap geldi..
"Hıncal Abi. Merak etme, iyiyim. 2-3 yerde lezyon var. Hepsi hallolacak. Teşekkür ederim. Sevgilerimle.."
Ben de cevap yazdım..
"Sen benim aslan arkadaşımsın. Ben dahil herkesi yendin. Bunlar sana vız gelir, tırıs gider.."
Bu sabah gazetemde okudum, 10 saat süren çok ciddi bir ameliyat geçirmiş..
Yenecek inanıyorum.. Biz inançlıyız..
Duamı da ediyorum..
***
Koca Bakana yeni sorular...
Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir "Şimdilik" kaydı ile liglerin 12 Haziran'da başlayıp, temmuz sonu biteceğini açıklarken "Maçlar oynanırken hangi tedbirlerin alınacağı Sağlık Bakanımız ve Bilim Kurulu ile görüşülerek kararlaştırılacak" dedi.
Şimdi, bizim çoğu Fener sözcüsü spor basını, "Galatasaray'ın ne olur ne olmaz bir şampiyonluk daha kazanır" diye kıyamet koparıyor, ligin tamamlanması kararına.
Koparır aaa.. Ne diyebilirim?..
Ama diyeceğim biri var..
Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu raporlarıyla, sosyal yaşamda AVM'lerin açılması dahil pek çok iyileşmeye gidilirken ve Avrupa'da pek çok ülkede ligler başlamak üzere iken, bizde kopan kıyamette Sağlık Bakanı, başından beri tüm tutumu, konuşma ve açıklamaları ile, güven veren, sevgi ve saygı uyandıran Dr. Fahrettin Koca niçin "Karar Futbol Federasyonu'na ait" demekten öte laf etmiyor, alenen ve resmen topu Nihat Özdemir'e atıyor?.
Devlet adamı sorumluluktan kaçar mı, yüklenir mi, Sayın Bakan?
Bir tehlike görüyorsanız, Bilim Kurulunuz da görüyorsa, neden engellemiyorsunuz?
Siz neden engellemiyorsunuz?. Özdemir değil..
Benim aylardır sokağa çıkmamı kim yasakladı?.
Nihat Özdemir mi?.
***
Bir soru da Soylu Bakana...
Beykoz İlçe Belediye Meclisi Üyesi Mehmet Temel, Riva'da bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş..
Bir hafriyat kamyonu, Temel'in arabasını altına almış ve buraya dikkat!..
"30 metre sürüklemiş.."
Bir kamyonun altına aldığı arabayı 30 metre sürükleyebilmesi için hızı saatte kaç kilometre olmalı, Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu?.
Bir emir verin teşkilatınıza.. Size bakanlığa başladığınızdan bu yana sadece, hafriyat kamyonlarının sebep olduğu yaralamalı ve ölümlü kazaların listesini versinler..
Millet yolda o sarı kamyonları görünce, Azrail görmüş gibi kaçarken üstelik, bunca kaza..
Neden "Ölümüne" gidiyor, bu tekerlekli Azrailler?.
İki sene evvel İstanbul Emniyeti'nden bir yakın arkadaşım anlatmıştı..
"İki sebebi var. Birincisi inşaat sahipleri.. Bunca rezidans inşa ediliyor. Gecikme milyonlara mal oluyor. O zaman müteahhit patronlar istiyor, aceleyi.. İkincisi.. Hafriyat kamyonları sefer başı para alıyor. Günde ne kadar çok gidip gelirlerse, o kadar kazanç.. Sadece gaza basmakla kalmıyor, 16- 18 saat de çalışıyorlar. Yorgun, bitkin ve uykulu.."
Merhum Mehmet Temel, İlçe Belediye Meclisi'nin AK Partili üyesiydi. Onu söylemeyi unuttum, Sayın Bakanım.
***
Ah TRT Müzik ah!..
Sabahları "Günaydın" diye başlardı TRT Müzik. Neşeli keyifli bir Günaydın olurdu, kalkanlar, güne başlayanlar, işe gidenler için..
Şimdi bir "Amatörler Saati"yle başlıyor. Hepsi sizin, benim gibi başka işleri ve meslekleri olan insanlar bir araya geliyor, çalıp söylüyorlar.
Hoşluk.. Güzellik.. Ama yeni başlayan güne "Merhaba" için değil.. Dünyanın hangi televizyonu güne amatörlerle başlar?.
İkincisi.. Programları için bilgi yazmaya hala üşenip, bizi kusura bakmayın ama eşek yerine koymaya devam ediyorlar.. "30 Dakika" ama kim?. "Selahattin Alpay'ın konuğu" kim?. Yahu iki satır içerik, hem kendi sitenizden ilan ettiğiniz yayın akışında, hem de ekranda "bilgi"yi tıkladığımızda.. İki satır yahu..
Peki o, klip bile yapılamayan günümüzde, günde iki kez "En Sevilen 10/ En Sevilen 20" saçmalığı..
"Bu listeler nasıl yapılıyor" diye bu sütunda sordum defalarca.. Tık yok..
O zaman cevap belli..
"Parayı veren listeye giriyor ve yükseliyor."
Eee.. Ne demişti, Turgut Özal?.
"Benim memurum işini bilir!."
***
"Benim memurum işini bilir" dedim de..
TRT Müziği kendi kanalları gibi kullanan, haftalık özel programları yetmezmiş gibi, "Hey Gidi Günler Hey, Arşivden" gibi eski, "Gökkuşağı, Ezgiler, Şarkılar" gibi sözde yeni programlara abone olan, haftada kırk kere ekrana gelen dört beş kişi de var. "Biz çok yüksek yerlerden torpilliyiz" diye hava atanlar hani..
TRT Müzik Yönetmeni kardeşim.. Beni ararsan, sana isimlerini söylerim ama, yayınlarını izliyorsan, sormana gerek yok..
Onları da "İşini bilen" memurların mı kolluyor yoksa, suçu yüksek yerlere atıp!.
***
Tebessüm
2 kere 2'nin 4 ettiği yere "Matematik" Etmediği yere de "Hayat" denir.
Utku
***
Sevdiğim Laflar
"Şunu itiraf etmek gerekiyor ki, yaşamın güçlüklerinden geçerek gelen, harcadığı çabayla bataklıktan kendini kurtaran, tüm zorlukları geride bırakıp yüksek bir düzeye ulaşan biri, yaşamın iyi ve kötü yanlarını herkesten iyi bilir."
Alfred Adlerç