Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir virüsün derin düşündürdükleri...

Doktor Ahmet Kurtaran, bizim gurubun, yani Modern Folk Üçlüsü'nün filozofudur da. Doktorluğu, diş hekimliğinden gelir ama, felsefe doktoru da olabilirdi. Öyle çok okur.. Öyle çok düşünür..
Korona günlerinin başından beri düşünmüş.. Düşündüklerini de bu köşe aracılığıyla size iletmemi istemiş.. Yolladı.. Güzel ama uzun.. Editörlük yaptım. Kısalttım biraz. Buyrun özünü..

*

Günümüz dünyası ve ülkemizde toplum hayatını ve kendimizi, yaşamlarımızı büyük ölçüde etkileyen doğa hadiselerine, ekonomik, idari, sosyal krizlere alıştırmaya, uyum sağlamaya çalışırken, tüm bunlar yetmiyormuş gibi, gözle dahi göremediğimiz bir virüs bizleri birbirimizden iyice uzaklaştırdı. Bir araya gelmemizi, tokalaşmayı dahi yasaklatıp, sosyal yaşamımızı esir aldı.
2000'ler sonrası "Yeni bir dünya kurulacak', 'Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" deyip duruyordum da, bu kadarını beklemiyordum doğrusu!
Şimdi akıllardaki soru, tüm bu gelişmelere biz insanlar mı sebep olduk? Yoksa başımıza gelenler Tanrısal bir program mı?
Bunu çözebilecek ne bilimsel, ne de dini bir derinliğim var... Ancak, söylenenleri dinliyor, akıl süzgecimden geçirerek kendi doğrularımı bulmaya çalışıyorum...
Bir süredir ilgimi çeken ve üzerinde düşünüp, çalıştığım konuların, yaşadıklarımızla yakın alakası olduğunu görünce de, bunları sizlerle paylaşmak istedim. İnanırsınız, inanmazsınız onu bilemem!..
Bildiğiniz gibi Big-Bang yani Büyük Patlama ile evren oluşmuş, evrenin sonsuzluklarında galaksiler sonrasında Samanyolu, Güneş sistemimiz, planetler ve Dünyamız meydana gelmiş. Biz insanların yaratılıp bu günlere ulaşması ise çok daha sonraları...
12 saatlik bir saat kadranı düşünün, onun son birkaç salisesinde bile değil, salisenin de ölçülmez küsurlarında insan var, ancak... Sonuçta görünen o ki, "Gelişme, ilerleme, yani Tekamül" üzerine kurulu bu düzende, her şeyin bir zamanı var. O zaman gelince "Ol"uyor, sırası gelen..
Tüm bunları tesadüflere bırakmak saflık olur.
Ardında muhteşem bir akıl, plan, program, uygulama disiplini söz konusu, Kuran'a göre de bu yüce bilincin tek bir adı var.. Allah...
Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlıyor, yaratıyor, doğruları gösterip yolu tarif ediyor, sonrasında da akıl-mantık verdiği bizlerden tercihlerimiz doğrultusunda yürümemizi bekliyor... O da bizleri İlahi Adalet kurallarıyla gözlüyor, denetliyor...
Esasında kuralları da son derece açık ve net... Bizler, yarattığı bu muhteşem bütünün birer parçalarıyız, O'ndan gelip, O'na dönüyoruz. Bir yerde, Yaratanın yeryüzündeki gözü, dili, kulağı, dünyadaki bedenli silueti konumundayız ve mükemmelliğe ulaşma yolunda düşe kalka yürüyoruz.
Mükemmele ulaşmak pek de kolay değil, bir yaşama sığması mümkün görünmüyor...
Biz insanların da tekâmülümüz söz konusu...
İşte sizlerle esas paylaşacağım konu da bu... Son bilgiler gelişme ve ilerlemenin, "Dikey ve Yatay Tekâmül"le sağlandığını ifade ediyor.
"Dikey Tekâmül", Tanrı- İnsan ilişkisiyle ilgili...
Yüce Yaratıcı, her anımızı, yaptıklarımızı, düşündüklerimizi kayda alıp, arşivlerken, bize de evrimimize göre sinyaller gönderiyor. Günümüzün cep telefonunun ana merkeze bağlantısı gibi...
Bunun böyle olduğunu da Kuran'da, "Şah damarınızdan dahi daha yakınız" diyerekten bildirmiş, daha da ne desin!...
"Allah, herkesi duyar, yardımını esirgemez" denilmesi de buradan geliyor olsa gerek...
Sonuçta vahiy, ilham, keşif ve tüm fikirlerimizde, Tanrı'nın desteği var.
Özetle, insan sorumsuzca üreyip, doğayı tahrip edip, savaşlar, saldırılarla bir diğerini yok etmek için silahlar, olumsuzluklar üretirken, Yaratıcı büyük bir sükûnetle hala yarattığını, Dünya'yı koruyup, kolluyor...
Anlayacağınız, Anadolu tanımıyla tam da;
"Saldım Çayıra, Mevlâm Kayıra" durumu... Tanrı yapıyor, insan bozuyor döngüsü..
Gelelim Yatay Tekâmüle... Bu da, insanın insanla olan ilişkisinden oluşuyor.
İnsan sosyal bir varlık. Bir arada ve beraber olma arzusu, tüm yaratılmışlar için geçerli. Bir düzen içinde beraber olmak önemli. Amaç, ortak bir sinerji, enerji bütünlüğü oluşturmak, bir arada olarak birbirinden güç almak...
Bu da, dayanışma, paylaşım ve tekâmülümüzün bir diğer yanı.
Zamanımız, bilime, akla geçme, Allah'ın bütünlüğü şemsiyesinde birleşip, kucaklaşıp, hoşgörü, kabullenme, helalleşme zamanı...
Bunun böyle olması gerektiğini "Gözle göremediğimiz bir virüs" bugün bizlere yeniden hatırlatıyor, işte..
Dünya ve insanlık bir araya gelip, düşmanlıkları unutarak, ortak bir akılla "Nasıl kurtuluruz"un arayışına giriyor. Çünkü virüsün, dil- din- ırk- cinsiyet- fakir- zengin ayırt etmediği ortada.
Yarınlarda "Yepyeni bir Dünya kurulacak" ve "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak"tır... Bu arada dinlerin özü daha çok anlaşılacak "İnançsız bilim, bilimsiz inanç olmaz" sözleri daha bir anlam ifade edecektir.
Sevgi ve sağlıkla kalın...

***


Lloyd Webber ve Denizli!..

Aynen öyle.. Dün size Albert Long Hall Anma Konseri'ni uzun uzun anlattığım Andrew Lloyd Webber'in , Mustafa Denizli ile de bir ilgisi var. Mustafa Hocama pahalıya mal olan bir ilişki hem de.. Webber ve Denizli.. Aklınız pek almaz, biliyorum. O zaman dinleyin..
Milli maç için Londra'ya gitmiştik, büyük bir gazeteci kadrosuyla.. Millet Oxford Caddesi'nde alışveriş peşinde.. Ben West End'de müzikal bileti kolluyorum..
Starlight Express'te buldum. Webber'in.. O gece gittim. Bütün oyun tekerlekli patenle oynanıyor. Baş roldekiler dahil herkes paten üstünde..
Ertesi sabah Milli Takım Teknik Direktörü Mustafa Hocama anlattım..
"Yahu bunların yaptığı spor.. Çocukların görmesinde fayda var. Hem sportif ve hoşça bir gece yaşarlar, hem de vizyonları açılır" dedi..
Adamını yollamış. Tüm takım kadrosu için bilet aldırmış. O gece tüm kadro gittiler.
... Ve İstanbul'a döndük..
Kafiledeki, Mustafa Hocamdan nefret eden bir gazeteci gammazlamış.
Hocam için devletin parasını, keyfi, izinsiz harcamaktan soruşturma açıldı. Yapılan anlaşmaya göre, ekstralar dışında otel masrafları İngilizlere ait.
Çocuklar odalarında portakal suları içmişler. Hocam onları da ödetmişti, kafile muhasebecisine.. O paralar da geri istendi, anlayın..
Milli Takımı Londra'da dünyaca ünlü bir müzikale götürmek ve futbolcuların odalarında portakal suyu içmelerine izin vermek, "Devlete karşı işlenmiş suç"muş, iyi mi?.
Webber konserinde, tekerlekli patenler üzerinde dönerken sanatçılar, Mustafa Hocamı hatırladım.
Galiba en büyük günahı benimle arkadaş olmaktı..

***


Yaşa sen Sunay!..

Benim harika arkadaşım, o unutulmaz, bana hala "Nerde, ne zaman" diye sorulan "Yaşadığımız Günler"in yıldızı Sunay Akın, bu karantina günlerini, Ramazan'ı da içine alarak "Mahya Işıkları" adı altındaki sohbetleriyle renklendiriyor..
YouTube'a girecek "Mahya Işıkları/ Sunay Akın" yazacaksınız.. 5-10 dakika süren Sunay Akın sohbetleri alt alta dizilecek..
Geç haberim oldu. Her gün bir tane anlatıyor evinden. 11'e gelmiş.. Ben ilkini izledim ve durdum.. Öyle keyif ki, hemen bitirmemem lazım.
"Her gün bir tane" diye karar aldım..
İlk sohbetinin başlığı "Hilal görünecek.." Ramazan ayı, hilalin görünmesiyle başlar ya.. Bugün harika teknolojiler sayesinde, hilali saniyesi saniyesine tespit mümkün..
Peki o teknoloji yokken..
İstanbul kadısı, 12 güvendiği adamını 12 minareye çıkarır, hilali gözletirmiş..
Birinin "Gördüm" demesi yetmez.
İki de şahit lazım.. Onlar da tamamsa, tellal bağırtırmış kadı.. "Hilal göründü" diye ve ahali, Ramazan'ın başladığını anlarmış. Diğer aylar, yani takvim de ona göre sıralanırmış artık.
Jules Verne "Aya Seyahat" romanında, bunu anlatır. Çocukken bütün kitaplarını bir nefeste okumuş, bu yüzden hayat boyu pek coğrafya dersi çalışmamıştım.
Romanda, aya gidecek roketin yapımı için zamanın büyük devletlerinden bağış istenir. En büyük bağış İstanbul'dan gelir. Verne romanında "Çünkü İslam dünyasında "Ayın önemi çok büyüktü. Kutsal ramazan ayı onunla belirlenirdi" diye anlatır.
Sunay tüm bunları nasıl lezzetle bir araya getirmiş. İzlerken bayıldım, bayıldım..
Açtım kutladım..
Yazım bitince yukarı çıkıp, "İkinci Bölüm/ İstanbul'da Salgın"ı izleyeceğim.

***


Milliyet 70 yaşında...

3 Mayıs'ta Milliyet 70 yaşına girmiş. Bir de ekle, o günleri anmışlar gazetelerinde..
Ama bugünkü gazetede o günleri yaşamış tek kişi olmadığından belki de, pek başarılı olamamışlar, Abdi İpekçi'nin dünyaca ünlü gazetesini anlatmakta..
Öyleydi gerçekten..
Sedat Simavi'nin Hürriyet'i hep çok satardı ama, dünya için en saygın Türk gazetesi Karacan ve Abdi İpekçi'nin Milliyet'i idi.
Ankara'da Yankı nasıl okulsa, İstanbul'da da Cumhuriyet'le birlikte Milliyet okuldu, ayrıca..
Ne büyük gazeteciler yetişti o okuldan..
Yazıyla anlatmak mümkün değil.
Gazeteler yetmez. Ansiklopedi lazım..
Ama "Devler" vardı, tek kelimeyle de olsa, anılması gereken.
Mesela daha çok yakın günlerde kaybettiğimiz Doğan Şener..
Magazin Müdürüydü.. Yener Süsoy, Hulusi Tunca, Erhan Akyıldız, daha nice gençleri yetiştiren Doğan.. Bir başka Milliyet Devi, Halkla İlişkiler Müdürü Necdet Günkut ile Liselerarası Hafif Müzik Yarışması'nı kurarak ve yıllarca sürdürerek bu ülkeye yüzlerce çok ünlü müzisyen kazandıran Doğan..
Kurumları kurum yapan, efsane yapan, binalar, makineler değil, insanlardır, isimlerdir..
Doğru dürüst resimaltı bile yazmadan, tanıyamadıkları için kimin kim olduğunu bile işaret edemeden, arşivi sayfalara yığmakla, Karacan'ın, Abdi Bey'in, Namık Ağabey'in, Deli Turan'ın, Doğan Şener ve Hasan Pulur'un Milliyet'i anılmaz ve anlatılmaz..

***


TEBESSÜM
Hava tahminini nasıl yaparsınız?..
Bahçe kapınıza gidin ve köpeğinize bakın. Köpek kapıda ve ıslaksa, büyük olasılıkla dışarda yağmur yağıyordur. Eğer kapıda durmuş ıslak ve silkiniyorsa, felaket yağıyordur.
Tüyleri kuru ama tersine taranmış gibiyse, dışarıda fırtına var demektir.
Tüylerin üzerinde kar taneleri varsa, hava karlıdır.
Tabii havayı böyle tahmin etmek istiyorsanız, köpeğinizi devamlı dışarıda tutmalısınız.. Hele kötü bir hava bekliyorsanız, mutlaka dışarıda olmalı. Sevgilerimle, Kediniz.

SEVDİĞİM LAFLAR
"Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir." (1924)
M. Kemal Atatürk (Basın özgürse toplum da özgürdür. 3. Dünya Basın Özgürlüğü Günü kutlu olsun.)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA