"Bin dolar" diye yineledi avukat Tolman, gayet ciddi bir tavırla "İşte burada."
Genç Gillian, yeni elliliklerden oluşan ince desteyi yoklarken bu işten hoşlandığını belli eden bir kahkaha patlattı.
Dostça bir tavırla "Paranın tutarı çok garip doğrusu" diye açıkladı gülüşünün nedenini. "On bin olsaydı, sahibi bir sürü havai fişek atıp keyfini çıkarırdı."
Tolman işadamlarına özgü kuru bir ses tonuyla, "Amcanızın vasiyetnamesi okunurken dinlediniz" diye sürdürdü sözlerini. "Ayrıntılara iyi kulak verdiniz mi bilmiyorum. Bir ayrıntı konusunda sizi uyarmak zorundayım. Bu bin doları harcayıp bitirdiğiniz an, harcamaların nasıl yapıldığını bize bildirmeniz gerekiyor. Vasiyetnamenin şartı bu. Göçmüş amcanızın son isteklerine uyacağınızdan eminim."
"Bu şart ek masraflara neden olsa da bana güvenebilirsiniz" dedi genç adam kibarca, "Çünkü bir sekreter tutmak zorunda kalabilirim. Hesap kitap işini hiç beceremem de."
Gillian banknot dolu paketi cebine atıp kulübüne gitti. Koca Bryson dediği birine bakındı. Koca Byson kırk yaşlarında, ağırbaşlı ve tenhaları seven bir adamdı. Gillian, bir köşede kitap okurken buldu onu. Gillian'ın yaklaştığını gören adam derin bir iç çekti, kitabını bıraktı ve gözlüklerini çıkardı.
"Hey, Koca Bryson, uyan" dedi Gillian,"Sana anlatacak gülünç bir hikayem var."
"Bilardo salonundaki birine anlatsan olmaz mı" dedi Bryson, "Bilirsin, senin hikayelerinden hiç hoşlanmam."
"Ama bu, diğerlerinden daha iyi" dedi Gillian, bir sigara sararken. "Sana anlatmak hoşuma gidecek. Bilardo toplarının tıkırtıları arasında anlatılmayacak kadar acıklı ve komik. Göçmüş amcamın avukatlığını yapan korsan heriflerin yanından geliyorum. Amcam bana bin dolar bırakmış, söylesene, bu parayla bir insan ne yapabilir?"
Bryson, sirke şişesinin yanından geçen arıya taş çıkartan bir ilgisizlikle, "Amcan Septimus Gillian'ın yarım milyonluk bir adam olduğunu sanıyordum" dedi.
"Öyleydi" doğruladı Gillian, neşe içinde. "Zaten işin komik yanı burada, Adam varını yoğunu bir mikroba bırakmış, yani paranın bir kısmı kim yeni bir mikrop bulursa ona gidiyor, kalanı da o yeni mikrobun kökünü kurutacak bir hastanenin kurulmasına. Önemsiz bir iki bağış daha var. Evin uşağı ve hizmetçisine birer mühür yüzüğü ile onar dolar.. Yeğen de bin dolar."
"Senin her zaman harcayacak epey paran vardı" dedi Bryson.
"Hem de tonla" dedi Gillian, "Harçlık konusunda amcam iyilik meleğimdi benim."
"Başka mirasçı var mı?"
Gillian, "Yok" derken sigarasına bakıp yüzünü ekşitti, bir yandan da huzursuz bir tavırla yanındaki bir koltuğun deri işlemeli kenarını tekmeledi. "Bir de Miss Hayden var; evde kalıyor, amcamın yasal koruma altına aldığı sessiz sedasız bir kız- müziksever-, amcabeyin dostu olma talihsizliğine uğramış birinin kızı. Söylemeyi unuttum, o da mühür yüzüğüyle on dolar şakasının kurbanı. Keşke ben de olsaydım, on dolarla iyisinden iki şişe şampanya açtırır, yüzüğü garsona bahşiş verir ve bu miras içinden sıyrılırdım. Öyle aşağılar gibi tepeden bakma Bryson, bin dolarla bir insan ne yapabilir, onu söyle bana."
Koca Bryson gözlüklerini sildi ve gülümsedi. O gülümsediğinde her zamankinden daha çok üzerine geleceğini biliyordu Gillian.
"Bin dolar" dedi Bryson, "Çok da sayılır, az da. Bir insan bu parayla mutlu bir yuva kurup Rockefeller'in suratına gülebilir. Bir başkası karısını Güney'e göndererek onun hayatını kurtarabilir. Bin dolarla satın alınacak süt, yüz bebeğe haziran, temmuz ve ağustos ayları boyunca yeter ve ellisinin hayatını kurtarır. Kale gibi korunan sanat galerilerinde yarım saatliğine kumar eğlencesi sağlar. Duyduğuma göre dün bir müzayede salonunda ressam Corot'nun bir tablosuna bin dolar saymışlar. New Hampshire'da bir kasabaya taşınıp iki yıl boyunca saygıdeğer bir yaşam sürebilirsin. Madison Square Garden'ı bir geceliğine kiralayıp varsa kendi dinleyici grubuna "Birinci Sıradaki Mirasçının Endişeli Durumu" konulu bir konferans verebilirsin."
Bu sözler Gillian'ın keyfini kaçırmamıştı. "Biliyor musun Bryson" dedi, "Böyle ders verme havalarına girmeseydin insanlar senden hoşlanırdı belki. Aslında bin dolarla ben ne yapabilirim diye sormuştum sana."
"Sen mi?" dedi Bryson hafifçe gülerek. "Senin yapabileceğin akla yakın tek bir şey var. Bu parayla gidip Miss Lotta Laurie'ye elmas bir gerdanlık almak. Sonra da Idaho'ya taşınır, bir çiftliğe kapatırsın kendini. Bir koyun çiftliği olsun, çünkü ben şahsen koyunlardan hiç hoşlanmam."
"Teşekkürler" dedi Gillian ayağa kalkarak "Sana güvenebileceğimi biliyordum. İyi bir noktaya parmak bastın. Paranın hepsini bir seferde savurmak istiyordum zaten. Avukatlara hesap vermem gerekiyor, oysa tek tek döküm yapmaktan nefret ederim."
Gillian bir taksi çağırttı. "Columbine Tiyatrosu'nun sahne girişi" diye verdi adresi şoföre.
Miss Lotta Laurie, seyirci yönünden yükünü tutmuş bir matinede sahne çağrısına neredeyse hazır, beklerken; yardımcısı kendisine Bay Gillian'ın ismini verdiğinde pudra ponponuyla doğaya yardımcı oluyordu. "Bırak gelsin" dedi.
"Ne var Bobby? İki dakikaya kadar sahneye çıkıyorum."
Gillian, eleştiren bir bakışla, "Şu tavşan ayağını sağ kulağına biraz daha dokundursana" dedi ona, "Tamam şimdi daha iyi. İki dakikadan fazla sürmez zaten. Boyun takıları sınıfına giren küçük bir şeye ne dersin? Önlerinde 1 olan üç sıfıra gücüm yeter."
"Nasıl uygun görürsen" diye şakıdı Miss Laurie. Sonra yardımcısından eldiveninin sağ tekini isterken Gillian'a dönüp "Bobby" dedi, "Geçen gece Della Stacey'nin taktığı gerdanlığı gördün mü? Tiffany'de fiyatı 2200 dolar. Fakat kuşkusuz..."
Yardımcısına dönüp "Kemerimi biraz sola çeker misin?" dedi.
Dışardan sahne çağrısı yapan delikanlının sesi duyuldu. "Miss Laurie, açılış korosuna bekleniyorsunuz."
Gillian taksinin beklediği yere döndü.
"Bin doların olsaydı ne yapardın bu parayla?" diye sordu şoföre.
"Bir bar açardım" dedi şoför, hemen, canlı bir tavırla. "Parayı hiç çekinmeden yatırabileceğim bir yer biliyorum kırmızı tuğlalı, dört katlı bir köşe binası. Her şeyi tasarladım bile. İkinci kat Çin yemekleri, üçüncü kat manikür ve diğer bakım hizmetleri, dördüncü kat bilardo salonu. Sermaye koymayı düşünür müsün?."
"Yo hayır" dedi Gillian. "Meraktan sordum sadece. Şimdi ben dur diyene kadar gidelim. Arabanı saatliğine tutuyorum."
Brodway'den sekiz blok uzaklaştıklarında Gillian elindeki değnekle cama vurup taksiyi durdurdu. Kaldırımda bir tabureye oturmuş, kurşunkalem satan kör bir adam vardı. Gillian adamın karşısına dikilip "Bağışla beni" dedi, "Söyler misin, bin doların olsaydı ne yapardın?"
Kör adam, "Az önce yanaşan taksiden indin, değil mi?" diye sordu.
"Evet."
"Gün ortasında taksiye bindiğine göre" dedi kurşunkalem satıcısı, "Senden zarar gelmez. Şuna bir bak istersen?."
Ceketinin cebinden küçük bir defter çıkarıp uzattı. Gillian açıp baktığında bunun bir banka hesap cüzdanı olduğunu gördü. Kör adamın bankada 1785 doları vardı.
Gillian cüzdanı geri verip taksiye bindi.
"Bir şey unutmuşum" dedi, "Broadway'de Tolman ve Sharp Hukuk Bürosu'na gidelim."
Avukat Tolman, altın çerçeveli gözlüklerinin üzerinden pek de dost canlısı olmayan bakışlarla süzdü onu. Yine ne var, der gibiydi.
Gillian, "Özür dilerim" dedi dostça bir tavırla. "Bir soru sorabilir miyim? Umarım yersiz kaçmaz. Amcamın vasiyetnamesine göre Miss Hayden'e mühür yüzüğü ile on dolardan başka bir şey kalıyor mu?"
"Hayır, başka bir şey yok" dedi Bay Tolman.
"Teşekkürler, efendim" dedi Gillian. Taksiye dönüp göçmüş amcasının ev adresini verdi şoföre.
Miss Hayden, kitaplıkta mektup yazıyordu. Ufak tefek, ince yapılı bir kızdı, siyahlar giymişti ama gözleri hemen dikkatinizi çekerdi.
Gillian dünyayı umursamaz tavrıyla içeri daldı.
"Tolman"ın yanından geliyorum" dedi. "Ellerindeki evrakları gözden geçiriyorlardı. Bir belge bulmuşlar- Gillian, bu belgenin hukuk dilindeki karşılığını bulmak için belleğini yokladı-, bir değişiklik veya ek bir not, işte öyle bir şey varmış vasiyetnamede. Anlaşıldığına göre yaşlı kurt, bir kez daha düşününce dizginleri gevşetmiş ve sana bin dolar bırakmış. Bu tarafa geliyordum. Tolman parayı sana getirmemi rica etti. İşte burada; say istersen, tamam mı bak."
Yazı masasına kızın elini koyduğu yerin yanına bıraktı parayı.
Bayan Hayden'in benzi soldu. "Öyle mi?" diyebildi sadece.
Gillian pencereye doğru döndü ve dışarıya bakarak, "Seni seviyorum" dedi alçak sesle, "Bunu bildiğinden eminim."
"Üzgünüm" dedi Miss Hayden, parasını alırken.
"Hiç umut yok mu?" diye sordu Gillian, neşesini kaybetmemiş gibiydi.
"Üzgünüm" diye yineledi genç kız.
Gillian gülümseyerek, "Bir not yazabilir miyim?" diye sordu, sonra da gidip kitaplığın büyük masasına kuruldu. Genç kız, ona kağıt kalem verip kendi masasına döndü. Gillian bin doları nasıl harcadığının hesabını vermek için şu sözcükleri karaladı kağıda:
"Bin dolar.. Ailenin yüz karası Robert Gillian tarafından Tanrı'nın yeryüzündeki en iyi ve en sevilesi kadınına borçlu olduğu sonsuz mutluluğa mahsuben ödenmiştir."
Kağıdı bir zarfa koydu ve başıyla selam verip çıktı.
Taksi bir kez daha hukuk bürosunun önünde durdu.
Gillian, altın gözlüklü Tolman'a,"Bin doları harcadım" dedi neşeyle. "Ve anlaştığımız gibi hesabını vermeye geldim. Havada yazın geldiğini haber veren bir şeyler var, size de öyle gelmiyor mu Bay Tolman?"
Beyaz bir zarf attı avukatın masasına..
"Zarfın içindeki notta, bayım, ortadan kaybolan dolarların bu işi nasıl başardıklarının öyküsü var" dedi..
Bay Tolman, zarfa dokunmadan kapıya gidip yan odadan ortağı Bay Sharp'ı çağırdı. Birlikte dev bir kasanın mağaralarını keşfe çıktılar. Araştırmalarının ödülü olarak çekip çıkardıkları şey, balmumuyla mühürlenmiş büyükçe bir zarftı. Güçlü bir saldırıyla mührü kırıp zarfın içindekilere baktıklarında saygıdeğer başlarını salladılar, yine birlikte.
Sonra Bay Tolman, ikilinin sözcüsü sıfatıyla ve resmi bir tavırla Gillian'a bir açıklamada bulundu:
"Amcanız asıl vasiyetnamesine ek bir vasiyetname imzalamış ve bizim özel gözetimimize emanet ederken zarfın açılmasına ilişkin bir şart koymuştu. Size bırakmış olduğu bin doları nasıl harcadığınızı gösteren dökümlü bir yazı getirmediğiniz sürece zarf açılmayacaktı. Şu anda söz konusu şartı yerine getirmiş bulunduğunuzdan ortağım ve ben zarfı açıp ek vasiyetnameyi okumuş bulunuyoruz.
Hukuk terimleriyle anlama yetinizi zorlamak istemiyorum. İçeriğinin özünü aktarayım size: Bin dolarla ilgili harcama belgeniz ödüllendirilmeyi hak edecek niteliklere sahip olduğunuzu gösterdiği takdirde çok kazançlı çıkacaksınız. Değerlendirmeyi yapacak kişiler olarak Bay Sharp'ın ve benim ismim kayıtlı. Görevimizi cömert ve hak tanır bir biçimde yapacağımıza güvenebilirsiniz. Bay Gillian, size karşı olumsuz bir tavır almış değiliz. Şimdi ek vasiyetnameye dönelim. Söz konusu parayı harcarken basiretli, akılcı ve bencillikten uzak bir tutum izlediyseniz bize verilen yetkiye göre ve yine bu yetkinin amacına yönelik olarak bize emanete bırakılan elli bin dolar değerindeki hisse senetlerini size vermek durumundayız. Fakat müşterimiz göçmüş Bay Gillian'ın açıkça belirttiği gibi -bu parayı geçmişteki para harcama yöntemlerinize benzer biçimde- yani, yine amcanızdan alıntı yaparak söylüyorum -kötü şöhretli dostlar arasında, ayıplanmayı hak edercesine eğlence ve kumar peşinde- harcadıysanız elli bin dolar amcanızın yasal koruması altında bulunan Miss Hayden'e gecikmeksizin teslim edilecektir.
Evet, şimdi Bay Gillian; Bay Sharp ve ben getirdiğiniz harcama belgesini inceleyeceğiz. Kararımıza güveneceğinizi umuyorum."
Bay Tolman zarfa uzanırken Gillian daha çabuk davranıp zarfı kaptı ve şeritler halinde yırttı onu. Yırtık parçaları cebine attıktan sonra,"Tamamdır" dedi gülümseyerek, "Bununla sizi rahatsız etmeye hiç gerek yok. Tek tek dökümünü yaptığım harcamaları anlamazdınız zaten. Bin doları at ve köpek yarışlarında kaybettim. Size iyi günler, baylar."
Gillian çıktığında Tolman ve Sharp üzgün bir tavırla birbirlerine bakarak başlarını salladılar..
Çünkü holden, asansör bekleyen genç Gillian'ın neşeli ıslık sesi duyuluyordu.