Pazar günü, Yılmaz Erdoğan'ın "Öyle Bir İstanbul ki Aşk" adlı şiirini koymuştum köşeme, son kitabı Bin Aşk Yılı Uzakta'dan alıntılayarak.. Orda, Orhan Veli'yi hatırlatıyordu..
"Bu şehri en güzel düşünen adam,
Aşiyan'da bir Orhan Veli" ..diyerek.. (Yılmaz'ın dizelerinin yanına boydan boya o enfes İstanbul çizimlerini yapan arkadaşımı ve sayfayı tasarımlayan Uğur Kırımlı Kardeşimi de alnından öperim. Bu karantina günlerinde bu güzellik..)
Meğer, Yılmaz'ın onu anan satırlarının yayınlandığı o pazar günü, Orhan Veli'nin 106'ncı yaş günü dolayısı ile Sarp Sarkal da harika bir yazı yazmış, Cumhuriyet'te. Doğum günü 14 Nisan 1914.. Yani bu satırları yazdığım dün..
Orhan Veli'nin en unutulmaz anısını nakletmiş Sarp.. Ben ilk defa duydum.
Ankara Erkek Lisesi'ni ziyaret eder, 1933'te "Baş Öğretmen" Mustafa Kemal.
Lise sonların mezuniyet sınavı. Ders tarih.
Gazi'nin de katılıp sorular sorduğı sınavın öğrencilerinden biri de Orhan Veli'dir.. Şair, hayatının en unutulmaz anısını çok sonra Cumhuriyet'e yazar..
"Bu satırları yazarken damarlarımda hâlâ o saatlerin ateşi, kaynayışı ve ürpermesini duyuyorum.
Bir talebeyi en çok korkutan hadise imtihan bile Gazi'nin karşısında zevkli bir hadise oluyor.
Yalnız tarih değil, bütün bildiklerimi onun karşısında anlatsaydım, saatlerce o sorsaydı ben cevap verseydim. Gazi'nin karşısında imtihan verme şerefini ömrüm boyunca saklayacağım." Orhan Veli adını ilk defa babamdan duymuştum.
Müthiş şiir meraklısı babamdan..
Evimizde Fuzuli'den başlayarak tüm Divan Şairleri'nin kitabı vardı.
Sıkı "Aruzcu" babam, "Hece vezni" ile yazılmışları dahi şiirden saymazdı.
Tüm ailenin zorunlu olmadıkça mutlak toplandığı, yemekten uzun sohbetlerin edildiği akşam sofrasına elinde bir kitapla oturdu..
Ankara'daki en yakın dostu "Bilgi Kitabevi" sahibi Ahmet Küflü'nün bastığı "Garip" adlı kitap..
Sonradan Türk Edebiyatı'nın en önemli dönemlerinden biri olarak kayda geçen "Garip" o gün, o kitapla başlamıştı işte..
"Garip adı az bile" dedi, babam, hiç unutmam..
"Böyle şiir mi olur?." Bir Garip Şiir okudu, kitaptan Orhan Veli diye birininmiş..
"Ağaca bir taş attım,
Düşmedi taşım, Düşmedi taşım.
Taşımı ağaç yedi;
Taşımı isterim, Taşımı isterim!"
O dizelerin de bir öyküsü varmış meğer. Sarp'ta onu da okudum.
O yıllarda Necip Fazıl (Kısakürek) "Ağaç" diye bir edebiyat dergisi çıkarırmış.
Orhan Veli, Ağaç'a bir şiir göndermiş.
Basmamışlar. Geri istemiş, vermemişler. Oturmuş bu şiiri yazmış işte..
Orhan Veli, şimdi ebediyen yattığı Aşiyan'da İstanbul'u dinliyor..
Bu karantina günlerinde duyduğu sesler, kendi günlerine çok benziyordur.
Evlere kapanmadan önce duydukları sadece kulakları delip beyinleri zedeleyen korkunç gürültüydü, oysa.. Hani "Her şey çok güzel olacak" diyen Belediye Başkanımızın seçimde vaat ettiği, ama seçilir seçilmez unuttuğu "Gürültü kirliliğini önleme" sözünün kaynağı, insanı, dinlerken geçin şiir yazmayı, kahreden o korkunç İstanbul gürültüsü..
*
Bu kadar yazınca, "İstanbul'u dinliyorum"u bir daha okumadan olmaz..*
İstanbul'u Dinliyorum
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin
Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
***
Melek ne yapar, peki?.
"Benim Adım Melek" diyordu, TRT'nin dizisinde Nehir Erdoğan.. Bizim guruptaki adıyla, Nehroş!.
Milenyum dönümü, 90'ların sonu ve 2 binli yılların başında, TRT'de "Tele Pazar" diye, öğleden sonraları 3.5 saat süren bir canlı yayın başlatmıştık.
TRT dahil hiçbir kanalın yüz vermediği, kültür, sanat, spor konularını seçiyor, müzik ve eğlence ile süslüyorduk.. Kaç star çıktı, Tele Pazar'dan..
Nehir de onlardan biri..
İzmir'den Marmara İşletme'ye gelen gencecik sunucumuzdu.
19 yaşında.. Esas sunucumuz Ali Kocatepe'nin asistanıydı.. Orda göze çarptı.. TRT dizisi Koçum Benim'de Tarık Akan'la oynadı.
Orda da Türker Ağabey (İnanoğlu) keşfetti.
Yabancı Damat, uluslar arası dizi oldu. Dünyaya açıldı.
Los Angeles'a gitti. Orada Broken Angel/ Meleğin Sırları filminde baş rol oynadı.
Bu arada Türkiye'de pek çok dizi ve filmde rol aldı.. İkizler Memo-Can'da "Melek"ti adı..
Ardından yeniden ilk yuvası TRT için 'Benim Adım Melek'e başladı bu defa. Adı gene Melek'ti. Dizi reyting rekorları kırıyor.
Korona başlayınca, Gaziantep'te yapılan çekimlere ara verildi. Nehir de, İstanbul, Şaşkın Bakkal'daki evine döndü.
İlk günden beri evinden dışarı çıkmıyor ama, sanal adının gereğini gerçek dünyada yapıyor bu defa.. Yani Melek olmaya evinde devam ediyor..
Nasıl mı?.
İşte resimde gördüğünüz gibi.. Her akşam üstü, iki ekmeği ufalayıp, sahil yolu boşaldığından beri pek yiyecek bulamayan martılara ve kargalara atıyor..
Sen çok yaşa, Nehroş!.
***
Pekineller!..
Pazar günü en keyifle okuduğum yazılardan biri, Süher ve Güher Pekinel kardeşlerle, Tuba Kalçık'ın yaptığı söyleşiydi.
Pekinel Kardeşler'in genç yetenekleri destekleme, onlara dünya çapında burs temin etme çalışmalarının nasıl iyi sonuçlar verdiğini biliyordum zaten.. Ama bu emeklerin sık sık, böyle kutlanması lazım ki, destekler daha da artsın..
Tuba, karantina günlerini de sormuş, bu dünyaca ünlü piyanist ikizlerimize..
Bakın Güher'in yanıtına.. Okuyun ve düşünün!..
"Kanımca Covid-19 insanoğlunun daima ertelediği kendini sorgulama dönemini tüm benliğimizle zorla hissettirdi.
Kimsenin kendine ve etrafına vakit ayıramadığı, nereye ve ne için koştuğumuzun bilincinden yoksun, her gün hızlanan bir yaşam temposunu yakalamak adına verdiği yaşam savaşı, Covid-19 ile varoluş savaşına dönüşmüş olarak, bizleri oluşturduğumuz kafeslerde, hayatın anlamını yeniden yaratmaya zorluyor."
***
Bizi aldatmayın, Beyler!.
İnsanları aldatmak moda oldu, karantina günlerinde.. Aldatan da kurumlar..
TRT gibi, kamu, Digiturk, Turkcell gibi özel kurumlar..
TRT ve Digiturk her kanallarında fazlasıyla "Tekrar" program yayınlıyorlar.
TRT2 filmleri dahil. İpin ucunu kaçırmadıkları sürece itirazım yok. Hele bu çok az sayıda insanla, kadroların dönüşümle çalıştığı günlerde, tekrarlar olacak tabii. Ayrıca daha önce izlemeyenler için de bir fırsat..
Ama ya daha önce izleyenler..
İzlediğimiz her şeyi aklımızda tutacak halimiz yok ki..
Bilgi notuna bir "Tekrar" yazmaları yeterli. Bu zahmet bile değil.
O zaman bile bile yapıyorlar, demektir..
Amaçları bizi kandırmak!. Yayını izlemeye başlayıp, durumu fark edene dek kalsak bile reytinglerine eklenecek ya..
Bu işi etse etse RTÜK halleder!. Ama RTÜK de yok bu ülkede.. Ekran mahkumu olduğumuz günlerde, başa geleni çekmeye mecbur, sahipsiz köleleriz biz..
Ahmet Armutçu kardeşim de Turkcell'in oyununu anlatmış, mailinde..
Karantina günlerinde ceplerimize gene, ülkemizde yasak olan kumarı internet üzerinden oynatan şebekelerin numaraları bol bol düşmeye başladı.
Tepesi atmış.. "Ne oluyor?. Kim bunlar" öğrenmek ve bana yazmak için birisinin numarasını çevirmiş.
Karşısına Turkcell'in klasik anonsu çıkmış..
"Aradığınız numara, yurt dışı Kıbrıs numarasıdır." Sonra telefon çalmadan kapanmış.
Hemen ardından telefonuna Turkcell'in mesajı düşmüş..
"Turkcell'den 19 TL Yurt Dışı Paketi aldınız." Hemen Turkcell Müşteri Hizmetlerini aramış.
"Numarayı tıkladığınızda paketi almış oluyorsunuz" demişler.
Şimdi düşünebiliyor musunuz?.
Cebimize düşen kumar sitelerinin hemen hepsi Kıbrıs numaralı..
Sıkıntıdan patlayan numarayı çevirdi mi, Turkcell'e 19 lira yazıyor, otomatik..
Havadan satış, havadan kar!.
Armutçu şöyle bitirmiş Mailini..
"Turkcell CEO'su, Berat Kandili gecesi mesaj atmıştı. Günahlarından beraat etti mi şimdi?. Etse bile, Yaradan 'Kul hakkı ile gelme' diyor!"
***
Sony Coşkun!.
Servis kolaylığı içinde evimde fazla marka bulundurmam.
O zamanlar, en iyi, en çabuk servis, elektronikte Sony idi. Televizyon, teyp, radyo, dvd cihazlarımın hepsi Sony idi. Çünkü harika bir Sony Uzmanı dostum vardı..
Coşkun Seçkin..
Cihaz almaya bile birlikte giderdik. O kadar iyi bilirdi ki Sony'yi bana "Bunu alma.. İki ay bekleyelim, yeni modeli gelecek" derdi mesela..
Etiler'de bugün yerinde devasa bir rezidans yükselen, geniş otoparklı dev atölyesi vardı.
Biz, TRT'de Tele Pazar'a başlamışız.. Çok da tutmuş.
Coşkun "Sizin programda komedi de var. Benim kardeşim müthiş taklitler yapıyor.
Çok güldürür" dedi..
"Yolla" dedim.. Geldi..
Önce bizi kırdı, geçirdi..
Programa aldık.. Yıllarca seyirciyi kahkahalara boğdu.
Tanırsınız mutlak.. Yavuz Seçkin!.
Onu kazandıran da bir yerde aramızdaki adı "Sony Coşkun" olan, ağbisiydi.
Sonra iş değiştirdi Coşkun.. Neden bilmem..
LCD denen aydınlatma türü yeni gelmişti Türkiye'ye.. O işe daldı.
"Sabah'ın aydınlatmasını LCD ile yapalım" dedi. "Ben öyle işlere karışmam. Kendin başvur" dedim. Kırıldı sanki..
Ercan'la da kapışmış galiba..
Bir daha aramaz oldu. Ben aradım "Ne oluyor" demek için.. Açmadı.
Görüşemez olduk, yıllardır.
Dün Yasemin'den mesaj geldi.
"Sony Coşkun'u kaybettik..
Kalp krizi.." Işıkçı Coşkun, Işıklar içinde ol!.
Yavuz!. Başın sağ olsun!.
***
Tebessüm
Ömür Göksel, genelde soğuk şakalarıyla ünlüdür.
Ama bu anekdotu, düşündürecek cinsten..
Yalçın Granit ülkenin en ünlü basketbolcusu.. Ömür Göksel de, A takımına yeni girmiş bir çaylak..
İlk maçı, büyüklerle..Top Ömür'e her geldiğinde pas veriyor durmadan.. Kaptan Yalçın mola alıp sormuş..
"Neden potaya atmıyorsun Ömür?."
"Ya girmezse, diye atmıyorum Yalçın Ağbi!." Granit'in yanıtı, basket değil, yaşam dersi..
"Atmazsan hiç girmez!."
Sevdiğim Laflar
"Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adalet öldüğünde, devlet ölür." Fatih Sultan Mehmet