Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Panik yok!. Güvenmek ve sakin olmak var!.

İnsan doğası en bilinmeyenden en çok korkar.
Koronavirüsün ilk andan itibaren hemen herkesi panikletmesi bundan. Virüsün henüz ilacının da aşısının da bulunmayışı yüzünden, her gün gelen yayılma haberleri, içimizdeki panik duyusunu tetikliyor. Panik giderek toplumsallaşıyor. Etraf panikleyince, biz daha çok panikliyoruz. O zaman toplumda panik büyüyor ve.. Ve bu kısır döngü, koronavirüsten daha hızlı ve daha tehlikeli yayılıyor.
Neden daha tehlikeli?.
Çünkü, henüz ilacı bulunmayan korona ile savaşımızı vücudumuzdaki bağışıklık sistemi yapacak. Bu biliniyor.
Bağışıklığı sağlam olanlarda, virüs, bildiğimiz nezle gibi çok hafif geçiyor. Hasta 3, 4 günde iyileşiyor. Evet aynen öyle.. Üç, dört günde..
Tehlike sadece bağışıklık sistemi zayıf olanlar için ve bu zayıflık ölçüsünde var.. Ölümlerin hepsi, bağışıklık sistemi zayıf olan kesimden.
Niye "70 yaş üstü, şeker, tansiyon ve kalp hastaları" risk altında, ki bu aynen ben, çünkü bu hastalıklar bağışıklık sistemini zayıflatıyor.
Şimdi, işte burayı dikkatle dinleyin.. Ezberleyin..
"Moral, bağışıklık sistemini güçlü tutar.. Panik çökertir."
Çünkü sistem beyinle de yakından ilgilidir..
Niçin dünya çapında uzmanlar, mesela Cornell Tıp Fakültesi Klinik Psikiyatri Profesörü Friedman ve Genel Cerrah Dr. Mehmet Öz, "İyilik yapın. Başkalarına, hiçbir karşılık beklemeden yardım edin" diyorlar..
Çünkü iyilik yaptığınızda kendinizi iyi hissediyorsunuz. Beyniniz mutluluk hormonu salgılıyor. "Kendini iyi hissetmek" bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor. Tıp, yani bilim böyle diyor.
Panik ise tam tersini yapıyor. Korku, dehşet ve panik, sistemi zayıflatıyor.
Paniğin, yani koronanın sizin elinizde olan, olması gereken en kolay çaresi, sakin olmak..
Sakin olmanızı sağlayacak en önemli şey de, güvenmek.. Kime?.
Devletimize!..
Ki bu güven için sebebimiz var. Türkiye Cumhuriyeti, salgının doğduğu Eski Dünyanın, yani Avrupa ve Asya'nın tam göbeğindeki yerleşimine rağmen salgına karşı şu anda örnek mücadeleyi verenlerin başında geliyor.
Devletim, hiçbir panik, dehşet havası yaratmadan önlemleri alıyor ve sırası, yeri, zamanı geldikçe açıklıyor.
Yani dünyadaki, çevremizdeki ve bizdeki rakamlar "Bu devlete güvenin" diye adeta bağırıyor.
O zaman devlete güveneceksiniz. Hangisinden olursa olsun, "İnançlı" iseniz, ötesini de "Kader"e bırakacaksınız.
Devletin, konuyla ilgili tüm bilim adamlarıyla toplanarak, alınacak önlemlerin sosyal etkilerini de gene uzmanlarıyla tartışarak, hem bireysel, hem toplumsal ölçüler içinde aldığı önlemlere güvenelim..
En büyük risk grubunda olan ben güveniyor ve moralimi asla bozmuyorsam, siz de yapabilirsiniz.
Güvenirsek kafalarımızda, kötü düşünceler, korku, panik, dehşet havası olmaz. Kendimiz için kötü düşünmez, başkalarına, yardım, iyilik edersek..
"Bağışıklık sistemimiz güçlenir!."
O zaman..
"Milletçe koronavirüsü yeneriz!."

***

Bize, medyaya düşen görev!.

"Panik yok. Güvenmek ve sakin olmak var" dedik. Bunu gerçekleştirmek için en büyük görev medyaya düşüyor, ama, benim gazetem Sabah dahil, başta da muhalifler, hepimiz tam tersini yapıyor, sanki yangına körükle gidiyoruz..
Bilimsel olarak anlattım.
İlacı ve aşısı bulunana dek, virüsle savaşın tek yolu, insanın kendini iyi hissetmesi..
Ama bu gazeteleri okur, bu televizyonları izlerken, kendimizi iyi hissetmemiz mümkün mü?.
Ki iğrenç sosyal medyayı katmadım daha..
Bakın bu henüz "Meçhul" bir virüse karşı, ulusça değil, tüm insanlıkla savaş veriyoruz..
Bu ne demek?.
Tüm insanlığın birleşmesi, ayni amaçta birleşmesi demek.. Topyekun savaşmak demek.
O zaman her kuruma, en insana düşen görevler var.
Bize, medyaya düşen..
Savaşın şu andaki en iyi silahı, insanın kendini iyi hissetmesi, moralini yüksek tutması değil mi?.
Nasıl iyi hissedeceğiz kendimizi..
"Birlik, beraberlik ruhu" ile. Tüm insanlık ayni hedefte birleştik madem ki öyle olmalıyız.. Bu savaş bitene dek, her türlü kin, öfke, nefret söylem ve eylemlerine ara vermeliyiz.
Kendini iyi hissetme duyusunu en kolay yücelten şey "Sevgi"dir. Sevgi yazmalı, sevgi konuşmalıyız..
Sadece medya da değil.. Herkes.. Hepimiz..
İşte genelde evdeyiz. Her evde tonla cep telefonu var. İşte tam zamanı.. Yıllardır aramadıklarınız dahil, sevdiğiniz herkesi arayın. Neşeli şeyler, havadan sudan konuşun. Telefonu kapadığınızda siz de kendinizi iyi hissedeceksiniz, o da.. İşte, koronaya iki kurşun!.
Dün beni hem de nasıl tesadüf, Mekteb-i Mülkiye yıllarındaki ayrılmaz grubumuzdan Aral Ersin aradı.. Yani 40 yıldır haberleşmiyorsak yeridir.. Ama telefonu kapadığımda içim nasıl coşkuyla doluydu.
O duyu ile başladım ben sevdiklerimi aramaya.. Her konuşmadan sonra, daha keyifli, daha neşeli oldum. Karşımdaki de öyle.. Çünkü neşe, keyif ve sevgi de bulaşıcıdır.
Dün sabah gazetemi aldım.. "Şu koronovirüs günlerinde başka gazete yapalım, başka şeyler yazalım" diyen nerdeyse yok..
Hemen her yazarımız gene eski tas eski hamam, belli grup ve kişilere saldırmalar.. Öfke, nefret saçmalar.. Kin yaymalar.. Haberler aynen eskisi gibi, tek taraflı seçiliyor ve sürdürülüyor.. Sen "Öteki" dersen, ötekini yerin dibine sokacak haberleri büyütür, sürdürür, "Bizimki" dediğinin yaptığı müthiş işleri anlatırken ne kadar inandırıcı olursun?. Onu düşünmemiz lazım..
Muhalif gazeteler, virüse karşı harika başarı gösteren Sağlık Bakanı Dr. Koca'ya bile şüphe düşürmek amacıyla fitneler yazarken nasıl bir ihanet içindeler, nasıl sosyal medya ile işbirliği yapıyorlar, onu görerek, bilerek, bizim "Birleştiren, kucaklayan, sevgi ile kucaklayan olmamız gerekiyor" diye düşünüyorum ben.
"Bu Sabah gazetesini okuyan kendini iyi hissetmeli" dememiz ve bunu virüs günleri boyunca sürdürmemiz gerekiyor.
Yapabiliriz dostlarım.. Yapabiliriz meslektaşlarım!.
Bu savaşı ancak "Topyekun" verirsek, kazanırız!.
Hep beraber.. Sevgiyle.. Saygıyla.. İnanarak.. Güvenerek. Sakin kalarak..
O zaman moralimiz yüksek kalır. O zaman Bağışıklık sistemimiz alçalmaz..

***

Yaşa TRT Nağme!.

18 Mart çarşamba öğleden sonra, evde okuma saatimde, her zaman olduğu gibi Digi404'ten yayın yapan TRT Nağme radyosunu açtım..
..Ve gazeteler öyle yığınıyla kaldı..
TRT Nağme, 18 Mart Çanakkale Zaferi yıldönümü için özel ama harika bir program hazırlamış.. Açtığımda benim bayıldığım, babamın çalarken evde herkesi ve her şeyi susturduğu türkü çalıyordu..
"Yanık Ömer!."
Çanakkale Kahramanı Muhteşem Mustafa Kemal'in de en sevdiği türküdür.
Sadettin Kaynak'ın yazdığı müziği de, sözleri de harikadır..
Ardından kahramanlık türküleri.. Tabii o efsane "Çanakkale içinde.." türküsü.. Ve de "Yemen" olmaz mı, hiç?
Kendime geldiğimde, akşam yemeğe davet ettiğim Erol Kaynar gelmişti. Öyle dalmışım Anadolu'mun kahramanlık türkülerine ve DigiTurk'ün yanlıştan dönüp yeniden başladığı o dünya güzeli ülkemin, dünyalardan da güzeli manzaralarına.. Erol da benim gibi dalmaz mı?.
Dalınmayacak gibi değil..
TRT Nağme'de sadece müzik değil.. Arada günü anlatan sözlü bölümler var.. Mesela Akif'in "Çanakkale Şehitlerine" dizeleri.. Mesela Mustafa Kemal'in, dünyanın öbür ucundan ülkemizi İngiltere adına işgale gelen Avustralya ve Yeni Zelanda'dan gelen ve Gelibolu'da ölüp kalanlar için söyledikleri..
"Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar. Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar. Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."
Erol "Yahu ne adamdır bu Atatürk!. Bunlar ne yüce, ne asil duygulardır" derken, ben tutamadığım gözyaşlarımı siliyordum.. Şu anda, bu satırları yazarken gene ağlıyorum.. Mutluluktan.. Gururdan..
Lloyd George İngiliz Parlamentosunda "Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı. Onu yenmemiz imkansızdı" dedirten Mustafa Kemal'e sahip olmanın gurur ve mutluluk göz yaşlarımdan utanmıyor, iftihar ediyorum..
18 Martlarımız kutlu olsun..
Türküyle, Kürdüyle, Lazı, Çerkezi, Rumu, Boşnağı, Makedonu, Ermenisi, Yahudisi, Arabı, Acemi, her nerelisiyse artık, bu vatanın çocukları ile kazandığımız, 7 düvele karşı kazandığımız, bize Kurtuluş Savaşı'nın inacını ve yolunu açan, Çanakkale Zaferimiz hepimize kutlu, hepimize mutlu olsun!.

***

Maskeli Mevlüt!.

Genç meslektaşım, kardeşim Mevlüt (Tezel) anlatıyor dün..
Büyükada'dan yola çıkmış.. Heybeli, Burgaz, Kadıköy üzerinden Beşiktaş'a gelmiş. İskeleden 10 dakika yürüyerek evine uğramış. Ordan da otobüsle gazeteye.
"Bütün bu yolculuk boyunca 3 maskeli kişi gördüm. Dördüncü de bendim" diyor..
Eee!.. Harika.. Kimselerde panik yok. Kimseler gereksiz, faydasız maskelere saldırmamış, fırsatçıları zengin etmemiş, yani.
Ama Mevlüt tam tersini söylüyor.
"Maske taktığımı gören beni hasta sandı, uzaklaştı" diye yazmış.
"Oysa ben hem kendimi, hem başkalarını korumak için maske taktım" diyor.
Yanlış..
Maske ile kendini koruyamazsın. Çünkü o rastgele aldığın maske nefes aldığın havayı geçirdiğine göre içindeki virüs de geçirir.
Mantıklı düşün!. Koronanın ilacı bulundu mu?. Onu öldüren ilaç.. Hayır.. O zaman virüsü aynen içeri, ağzına, burnuna geçiren maskenin koruyucu faydası ne, bir düşün. Düşün de yarın, hem bana, hem okuruna anlat, Mevlütcüm..
Maske ne işe yarar?.
Hasta isen, öksürüp tıksırdığında virüs taşıyan tükrüğün 1-1.5 metre öteye fırlamasına engel olur. Önlemlerin biri niye "1- 1.5 metre mesafeli oturmak?." Maske sende varsa, virüsün o mesafeye tükrükle taşınmasını önlüyor o kadar.
Yani hasta değilsen takmanın faydası yok.
Yani seni maskeli görenler korkmakta haklı..
Haa!. Sen, kendini daha iyi hissetmene yol açıyorsa, maske tak. Ama takmayanlara kızma ve herkesi takmaya da teşvik edip, fırsatçılara bilmeden destek olma.. Maskesi olmayanları, maske bulamayanları panikletme..

***

TEBESSÜM

- Bir fili üç hareketle nasıl buzdolabına koyarsınız?.
1. Buzdolabını açın.
2. Fili içine koyun.
3- Buzdolabını kapayın!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA