Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Koronavirüsle savaşın yolu, Altruizm!.

Önce başlıktaki "Altruizm" lafını açıklayayım size..
Altruizm , Türkçe'ye "Özgecilik" olarak çevrilen ve "Başkası için" anlamına gelen Latince kökenli bir kavramdır. Özgecilik ya da Altruizm, birisine yarar sağlamak, ya da onu zarardan ve kötülükten korumak dışında, hiçbir beklenti içinde olmadan yapılan yardım davranışıdır.
Auguste Comte tarafından ortaya atıflmış bu ahlâk kavramı, bir çeşit dünya görüşüdür.
Altruizm'e göre, başka insanların mutluluğuna önem vermek tüm davranışın en yüce ilkesidir. Comte'un kanısınca, insanlığın ahlâk ve kültür bakımından gelişmesi için Altruizm kaçınılmaz bir ön koşuldur.
Peki bu Altruizm, koronavirüsle nasıl en etkili savaş yolu oluyor?.
Onu da anlatacağım. Zaten ben söylemedim bu lafı.. Söyleyen dünya çapında bir tıp uzmanından naklettim. Onu da anlatacağım, ama önce bir kaç lafım var.

*

Yani başta sevgili medyamız, köşe yazarlarımız ve güya uzmanlarımız ilk günden beri öyle bir panik yaratma havasına girdiler, hatta benim gibi "Yahu paniklemeyin. Yaşamınızı allak bullak etmeyin" diyenleri de yerden yere vurdular ki..
Nihayet salı gece yarısı saat 00.50'de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, ülkemizde ilk koronavirüs vakasının görüldüğünü açıkladı da, rahatladık sanki..
"Oh be, bize de geldi nihayet" diye sevinesi olduk nerdeyse.. Hatta baştan beri "Panik" diye çırpınanlar "Bak dediğimiz oldu" diye sevindiler bile..
Koronavirüs karşısında, tüm muhalefetin, başta Kemal Kılıçdaroğlu alkışlarını kazanan Koca, Çin'den ilk gelen haberlerden bu yana, soğukkanlı tutumu ve aldığı tedbirlerle, Türkiye'nin, geçin İran ve İtalya olmasını önleyen, hatta dünyaya örnek olmasını sağlayan liderdir.
Medyamın ve hele çoğu iğrenç soysal medyamın "Panik yaratmak" için elinden geleni yapmasına rağmen, Koca'nın süper başarılı olmasını alkışlamamak mümkün değil.. Fatih Portakal bile kutladı, anlayın.. Sonuna "Fahrettin Koca, dileriz hep böyle devam eder" diye bir şüphe cümlesi eklemeden de edemedi ya..
Koronavirüs nihayet geldi. Mümkün olan tüm önlemlerin alındığı anlaşıldı.
Sonuçları da görüldü ama, hem görsel, hem yazılı medyamızda, hala panik yaratmak istercesine yazılar, yorumlar, açık oturumlar düzenleniyor..
Tabii bu yazı ve yorumlara kapılan, koronavirüsten daha tehlikeli, "Stres" hastalığına yakalanan ve hayatlarını kendilerine ve çevrelerine zehir edenler var..
Etmeyin..
Bakın ne diyor bu uzmanlar..
"En riskli grup (Yani ölüme en yakın olan, demek istiyorlar), 70 yaşın üstündekiler, şeker ve kalp hastaları.." Yani bire bir tarifle "Ben!." Eksiği var, fazlası yok..
Yaşım 81!. Tam 40 yıllık şeker hastasıyım..
Kalbimde 2 (iki) stent var.
Yüksek tansiyon hastasıyım. Dahası..
Bir böbreğim yok. Kalın bağırsağımın nerdeyse hepsi alındı. Midem 15 kere kanadı. Ağır sarılık geçirdim, ölümün kıyısından döndüm. Yani karaciğerim bulutlu. Safra kesem taş dolu. Karın boşluğumda, göğsümü ayıran diyafram delikti. Dikildi. Karnımdan koca bir fıtık ameliyatı oldum. Boynumdan üç omur alındı. Kafam, üç takma titanyum üzerinde duruyor.
Amma velakin ben, zerre moralimi ve keyfimi bozmadan her gün işime geliyor, yazılarımı yazıyor, günlük hayatımı aynen eskisi gibi devam ettiriyorum. Ne neşemi kaybettim, ne keyfimi..
Gene kalabalık dostlarla salı yemekleri, hafta sonu, cumartesi pazar brunçları, gene her maçı dostlarla birlikte izlemeler, gene sinemalar, tiyatrolar, konserler, gösterilere gitmeler..
Dün nasıl yaşıyorsam, bugün de aynen öyle..
Zerre paniğim, zerre endişem, zerre korkum yok. Yaşamımda yapacağım her değişikliğin stres getireceğini biliyorum. Stresin koronavirüsten çok daha tehlikeli bir çağımız hastalığı olduğunu da biliyorum.
Bu yüzden, dün nasıl yaşıyorsam, bugün de öyle devam ediyorum..
Haa!. Günlük hayatım, 40 yıldır değişmeyen, "Düzenli" günlük hayatım, zaten koronavirüs için yapılması gerekenlerin başında geliyor..
Hayatım düzen üzerine kurulu..
Olağanüstü günler dışında, her gün, gece 11'de yatağa giriyor, sekiz saat uyuyorum.
Sabah kahvaltım, öğle ve akşam yemeklerim hemen ayni saatlerde..
Acıktığım zaman, bir şeyler atıştırıyorum mutlak. Bazen günde 7 kez yediğim oluyor. Mesele açlık hissi duymamak. Suyu, susadıkça içiyorum.
Fazla su içmek, fazla çiş yaptırır.
Fazla çiş de, vücuttaki çok yararlı minerallerin atılmasına sebep olur.
Bu yaşam tarzı ile, kilom nerdeyse 15 yıldır ayni..
Koronavirüs salgınına rağmen, hayatımı aynen sürdürmemde devletime olan güvenim baş rolü oynuyor.
Ki o devlet bugüne dek, bu güvene nasıl layık olduğunu da kanıtladı.
Sağlık Bakanını ve yetkilileri inanarak dinliyor, tavsiyelerini yerine getirmeye dikkat ediyorum o kadar..

*

Şimdi gelelim koronavirüs ve Altruizm ilişkisine..
Richard A. Friedman, dünyaca ünlü Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Psikiyatri Profesörü ve Psikofarmakoloji (Ruhsal Hastalıkların ilaçla tedavisini araştıran bilim) Kliniği Direktörü..
İşte bu profesör, The New York Times'de bugüne dek okuduğum, dinlediğim, en güzel, en etkili koronavirüs yazısını yazdı..
"Bugünlerde Panik değil, Altruizm" başlığıyla..
Bu yazıyı bugün size, ayni başlıkla sunuyorum, köşemde..
Dikkatle okumanızı da şiddetle tavsiye ediyorum.

***


"Bugünlerde panik değil, Altruizm!."

(Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Psikiyatri Profesörü Richard A. Friedman'ın koronavirüs Amerika Birleşik Devletleri'ne ulaştıktan sonra The New York Times'ta yayınlanan ayni başlıklı yazısı.)
Koronavirüse yakalanma korkunuz var mı?. Geldiğinde yeterli önlemleri aldığınıza dair endişeleriniz var mı?. İyi bir ortam ve havada mısınız?.
Bunları soruyorum, çünkü son günlerde hastalarım, telefonla, ya da mail atarak, antidepresan reçetelerindeki dozajı iki, hatta üç misli arttırmamı istiyorlar ki, virus yayıldığında hazırlıklı olabilsinlermiş.. Tehlike anında ellerinde daha büyük stok bulunabilsinmiş.
Ülke çapında, dehşet verici bir yiyecek içecek stoklaması var. Virüs yayılır, karantina ilan edilirse, tedbirli olmak için.
Her türlü dezenfektan eczane ve market raflarında tükendi. Hatta internet aracılığı ile dahi zor bulunur oldular.
Bir tehdit karşısında insanın kendisini güvenceye alma refleksini anlıyorum. Ama, ilaç depolasınlar diye hastalarımın reçetelerini büyütürsem, o ilaca muhtaç hastaların ulaşmasını güçleştiririm. Bu yüzden bu talepleri geri çeviriyorum.
Hastalarıma sık sık, korku ve endişelerinin gerçekle orantılı olmadığını söylüyorum.
Çoğu zaman işe yarıyor, ama işin içinde bir salgın olduğu zaman, laf dinleyen pek kalmıyor.
Konumuz olan koronavirüste, alarm için sebep var. Koronavirüs, kesin olmayan ve geleceği tahmin edilemeyen tehlike.
Bu tehlikeye agresiv ve etkili cevabı henüz bilmiyoruz.
Eee!.. Bilinmeyene karşı abartılı önlem almak, eksik önlemden daha iyi değil mi?.
Ne yazık ki, bu düşünce bizi, her yeni tehlikenin risklerini abartma düşüncesine götürüyor.
Size istatistikler vermem, koronavirüsten ölümlerin, günlük diğer ölüm sebepleri yanında çok düşük kaldığını anlatmam, işe yarar mı?. Emin değilim.
Mesela..
2017'de 169 bin Amerikalı kazada öldü. 648 bin, kalpten gitti. Bu yazı yazılana dek, ülkemizde (ABD) koronavirüsten ölenlerin sayısı ise 19.. On dokuz!.
Bu istatistiklerin sizi rahatlatmama sebebi basit. Çünkü insanlar olarak, yeni tehditleri olacak en kötü ihtimaller içinde görme eğilimindeyiz. Buna karşı, bildiğimiz, alıştığımız tehditleri ise küçümser, adeta aldırmayız. Yani 648 bin küçük, 19 büyük rakamdır, psikolojimizde..
İyi haber.. Korku ile yüzleştiğimiz anda dahi, salgın sırasında bulaşmayı sınırlayacak eylemleri yapma kapasitesine sahip oluşumuz.
En önemlisi, herkese büyük fayda sağlayacak altruistik davranışları gösterebiliyoruz.
Mesela..
Araştırmalar yapılmış ve ortaya çıkmış..
İnsanlar hasta olduklarında işe giderlerse, iş arkadaşlarına da hastalıklarını - kesin olmasa da- bulaştırabilecekleri söylendiğinde işe gitme arzusu gösterdikleri halde "Gidersen kesin bulaştırırsın" dendiğinde, evde kalmayı seçiyorlar.
Risk faktörünün kesinliğinin altını çizmek, başkalarına büyük zararlar vereceğini anlatmak, Altruizm'i fena halde tetikliyor.
Yani, böyle durumlarda devlete düşen, halka, salgın anında herkesin ne yapması gerektiğini çok net anlatmak, bencilliğin, salgını tetikleyeceğini söylemek olmalı..
Örneğin kendini iyi hissetmediğin zaman işe gitmenin, elini sık sık yıkamamanın, toplum sağlığını tehdit edeceği açıklanmalı.
Bencil duyguları önlemenin başka yolları da var.
Mesela insanların sinir sistemleri üzerine bir araştırma yapıldı ve para veya başka ödülün olmadığı bir oyunda tercihlerin kişisel, ya da cömertçe yapılması incelendi.
Görüldü ki, deney bencil bir tercih yaparsa, beynin "Ödül" bölümü harekete geçiyor. Cömert tercih yaptığında ise, beyinde "Empati" ışığı yanıyor. Bu da insanların Altruistik yapılarını gösteriyor.
Kendisine hiç fayda sağlamayacağı halde başkalarını düşünme ve onlara yararlı olacak davranışları hayal edebilme yetisi var bizde yani..
O zaman, tehlike anlarında, insanları, diğer insanları da düşünerek hareket etmeye teşvik etmemiz gerektiğine hiç şüphe yok.
Özellikle kamu yetkilileri, yüksek sesle ve çok anlaşılır şekilde "Hasta olduğunuzda işe gitmeyin. Seyahat etmeyin. Bugünkü ihtiyaçlarınız ötesinde yiyecek ve ilaç depolamaya kalkışmayın.
Maskeyi sadece hastalar taksın" demeliler.
Bunlar, sağlık istatistikleri, rakamlar yayınlamaktan, ya da "Eller nasıl yıkanmalı" tavsiyeleri yapmaktan daha çok fayda sağlar.
Bu da, moral olarak güvenilen, halkına "Bu salgın tehdidi altında hepimiz birlikteyiz" inancını verebilen ve insan doğasındaki "İyilik melekleri"ni harekete geçirebilen liderler gerektirir.

***


Tebessüm
- Bugün Tebessüm yok!.
- Neden?.
- Çarşamba günkü şakama bugün gülecekleri de düşünmem gerek!.

Sevdiğim Laflar
"Gülmek güneştir; insanın yüzünden kışı kovar."
Victor Hugo

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA