Cumartesi günü "influencer/ etkileyici" olayına değinmiştim. Sosyal medyada binler, milyonlarla takipçisi olan ünlülerin yarattığı yepyeni reklam ortamından..
Bu reklam ortamı o kadar yaygın, ülkemiz reklam pastasından aldığı pay o kadar büyüktü ki, reklam gelirleri azalan gazete, dergi ve kanallar, bütçelerini denkleştirmek için çalışanlarının bir bölümünü işten çıkarmak zorunda kaldılar. Hâlâ da kalıyorlar.. Yığınla meslektaşımız bugün, bu yüzden işsiz..
Influencer aracılığıyla reklam öyle tuttu ve yayıldı ki, sadece bu ortamı kullanan reklam şirketleri bile oluştu.
Bunları anlattım cumartesi günü ve "Şehit günlerinde, neşeli yemeklerini, keyifli alışverişlerini instragram'a koyan influencer'lara kızmayın, onlar da sizin, bizim gibi işlerini yapıyorlar" dedim..
Altını çizdim..
"Sosyal medyada yayınlanan, dükkan, mekan fotoğraf ve videoları, masum kişisel hesaplar değil, paralı, profesyonel reklam işidir" deyip, bu konuyu asıl izlemesi gereken kurumu anlattım..
"O zaman, bunun derdi tasası da, her şeye maydanoz sosyal medyaya değil, Maliye Bakanlığı'na, İstanbul Defterdarlığı Vergi Dairesi'ne düşer mesela..
Sahi, Sayın İstanbul Defterdarı, Sizi tanımıyorum ama, bugüne dek hiç Influencer vergisi tahakkuk ettirdiniz mi, bu milyarlardan dönen ortamdan?. Ya da Influencer'a kesilmiş fatura gördünüz mü?." İster inanın, ister inanmayın.. 24 saat geçmeden, hem de pazar günü olmasına rağmen şu mesaj düştü cebime..
"Dün kaleme almış olduğunuz 'Etkileyiciler'le ilgili yazınız hakkında bilgi vermek için sizinle görüşmek isterim. Suat Sarıgül -Vergi Denetim Kurulu Başkanı- Ankara" Yani harika.. Devlet ilk defa, bu kadar hızlı ilgileniyor, hem de tatil matil demeden, bir gazetede çıkan konuyla..
Hemen aradım, Suat Başkanı..
Önce coşkuyla teşekkür ettim.. "Ben yarım asırdan fazla bu mesleği yapıyorum. İlk defa devletimin bu kadar yakın ilgisini görüyorum.
O mesajınız bile mutlu olmama yetti. Buyrun sizi dinliyorum" dedim.
Suat Başkan anlattı..
Vergi Denetim Dairesi olarak, bu Influencer/ Etkileyicileri izlemeye başlamışlar bir süreden beri.
Buradan gizli önemli gelirler elde edildiğini belirleyip, denetçileri peşlerine takmışlar. Oldukça önemli sayıda "Etkileyici"yi denetlemişler ve 10 milyon liranın üstünde vergi cezası kesmişler..
Suat Başkan'a anlattıklarımı şimdi size de anlatacağım..
Influencer/ Etkileyici Reklam pastası, yazılı ve görsel medyanın reklamlarını büyük ölçüde düşürecek boyutta, milyarlık bir ortamdır.
Bugüne dek kesilen 10 milyon liralık ceza, buz dağının görünen kısmı bile değil, yazılı ve görsel medyanın üzerine düşen çığdan koparılan bir kartopudur.
Vergi Denetim Dairesi'nin elindeki yasa ve imkanlarla yaptığı iş fevkalade önemlidir, ama bu sorunun çözülmesi ve bu milyarlık ortamdaki vergi kaçakçılığının önüne geçilmesi ancak "Yasa" ile mümkündür.
"Influencer/ Etkileyici" meslek tanımı olarak vergi yasalarına girmeli, vergi dairelerine de, vergi denetim kurumlarına da, bu ortamı izleyecek kadrolar verilmelidir.
Bu tasarıyı hazırlamak ve Meclis'e sunmak "Hazine ve Maliye Bakanlığı"nın görevidir.
Vergi Denetleme Daire Başkanlığı'nın bu konuyu Bakanlığa nakletmesi çözümü hızlandırır.
Çünkü günümüz Hazine ve Maliye Bakanı Sevgili Berat Albayrak, gene sevgili dostumuz Ahmet Çalık'ın patronluğu döneminde, SABAH ve atv grubunu da bünyesinde bulunduran Çalık Grubu'nun CEO'su olarak, konuya çok vakıf bir iş ve siyaset adamıdır.
***
Hıncal'ın uğuru(!) bitti!..
İlk yarının son haftasından, 24'üncü haftaya dek 8'de 8 yapan Galatasaray'a, bu maçları ben kazandırmıştım ya.. Öyle dediler.. Uğursuzluk bendeymiş. "Artık Galatasaraylı değilim" dediğim günden beri Galatasaray her maçını kazanmışmış.. Bendeki uğur bitmiş meğer, Sivas maçı öncesinde.. Bundan böyle kendi göbeklerini kendileri kesecekler..
Şakası bile ayıp, beyler..
Fener dahil o 8 maçta Galatasaray'ı yenebilecek tek takım var mıydı, ona baksanıza..
Baksanız "O zaman ilk yarıda onca puanı hem de bu takımlara nasıl kaybettik?.
Sorumlu kim" sorusu ortaya çıkacak. Ama o soru işinize gelmiyor değil mi?.
İlk defa işte, zorlu bir rakip çıktı ortaya ve de sezon başından beri en iyi futbolunu oynayan Galatasaray nerdeyse gidiyordu.
Muslera ne kurtarışlar yaptı, sonlarda, gene..
Zor maçlar dizisi asıl şimdi başladı.. Terim'i de takımını da asıl şimdi göreceğiz.
Sivas maçında bir yandan çok umut verdiler. Dedim ya, gördüğüm en iyi Galatasaray'dı..
Ama öte yandan..
Ömer çok ama çok düşüyor, dikkat!. Düne kadar takımı kurtaran, ama sonra unutulan Emre ve Adem, çökmüş. Oyuna girdiler ve zerre fayda sağlamadılar. Fatih Terim, Selçuk gibi bir kaptan ve lideri nasıl yok etti ise, bu ikisini de bitirmiş. Ya ruhen çökertiyor, tavrı ile, ya da yedekleri hazır tutamıyor, İmparatore!. Oyuna sonradan girenlerden zerre fayda alamazsa, nasıl kazanır, zor maçları?.
Galatasaray'ın, maçın, hatta haftanın en iyisi Feghouli idi. Bu formayı giydiğinden bu yana ilk defa süper star gibi oynadı.
Demek onu bozan, durmadan ikili oynadığı Belhanda.. O olmayınca, Galatasaray için oynadı ve klasını ortaya koydu.
Fatih Terim, hakemlere, VAR'a söylenmeyi bıraksın. Koridor Sivas savunmasına aslında "5" atmalıydı Galatasaray!. Neden atamadıklarını, maçın bandını izleyip çözsün, Hoca. Bir daha bu kadar açık oynayan ve bu kadar çok açık veren rakip az bulur çünkü..
..Ve de en kritik anda, Mert Hakan gibi, oyun lideri, takımın beyni, Sivas'ı yürüten adamı oyundan alan Rıza Hoca'yı da zor bulur, tabii..
***
Trabzon'a yakışmadı!..
"Trabzonspor Kulübü olarak mücadelemiz bu sistemle, bu sistemin ahlaksızlık çarkını döndürmeye çalışan odaklarla ve her bir çarkın içinde kendine yer edinmiş aşağılık ve asalak bireylerledir!" Trabzonspor'un yükselişine ket vurmaya çalışanları da kapalı kapılar ardına saklanıp 'alçakça' planlar yapmak yerine, saklandıkları o inleri terk ederek onurlu bir şekilde er meydanına çıkmaya davet ediyoruz." Bunlar, Gaziantepspor maçından sonra Trabzonspor'dan yapılan resmi açıklamadan cümleler..
"Ahlaksızlık çarkı.. Aşağılık ve asalak bireyler.. Alçakça planlar.. Saklandıkları inler.."
Bunlar bir spor kulübünün, başka spor kulüpleri ve spor teşkilatı için kullanacağı sözcükler değil..
Trabzonspor, Ali Koç'a özenmiş ve ona hak ettiği cezayı veremeyen (Vermeyen değil dikkat) Federasyondan cesaret almış olabilir..
Ama bu sözler, benin bildiğim, tanıdığım ve sevdiğim Trabzon'a yakışmaz.. Hele Ahmet Ağaoğlu'nun başkan olduğu kulübe bu sözcükler asla yakışmaz..
Kusuru daima hakemlerde arayan Başkan, yönetim ve hocaların futbolcularda sorumluluk duygusu bırakmadıklarını ve bunun Fenerbahçe'yi ne hale getirdiğini gördük.
Trabzon-Gaziantep maçının analizini kendi içinde yapmalı.
Bana sorarsanız hata, o takımı yaratan Ünal Karaman'ı yollamaları oldu.
Hüseyin Cimşir Hoca, şampiyonluk adayı takımı taşımakta yeterli olamıyor ve hele kenar yönetiminde büyük hatalar yapıyor..
***
Gördün mü, Alp Başkan!..
Kim ne derse desin, çok zor maçların oynandığı bu hafta dahil, hakemlerimizde büyük ilerleme gördük. Yeniler, Ali Şansalan, hele Zorbay Küçük harikaydılar. Eskilerden Mete Kalkavan çok çok iyiydi..
Buna rağmen MHK Başkanı Zekeriya Alp'in en ağır eleştirildiği hafta oldu..
Sebep..
5 Aralık Zorlu Toplantısı..
Alp'in o toplantıya katılması, katılmakla kalmayıp, Ali Koç'a bir de hesap vermesi, üzerinde büyük şüpheler toplanmasına sebep oldu.
Alp Başkan, sonra o toplantıya katılmasının hata olduğunu kabul etti ama, yetmedi.
Hiçbir zaman da yetmez..
Türk Futbolu'nun en kritik mekanizması, "Hakem işi"nin tepesindeki insan üzerine düşen gölgeyi asla taşıyamaz.
"Hata yaptım. Bedelini ödüyor, istifa ediyorum" demeliydi.
Asıl bedeli şimdi bu çok ağır ve çok haksız eleştirilerle ödüyor. Ödemeye de devam edecek.. Bu eleştiriler, Federasyon ve bu MHK gidene kadar, artarak devam edecek!.
***
Sevsinler İmamoğlu Başkanı!..
Efendim, bir açıklamayı da dün sabah işe gelince masamda buldum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Bürosu'ndan imzasız bir yazı.
Bizim köşe başına göstermelik bir "Korna Yasağı" levhası dikmişlerdi de, hafiften dalga geçmiştim.
Üzülmüşler..
Efendim o levhayı yerden 4 metre yükseğe dikmişler. Çünkü kornayı köşedeki değil, köşedekinin arkasında duranlar çalarmış..
(Vay canına, nasıl tespit etmişler hayret.. Ben "Tebessüm" yazmıştım yıllar önce.. "Bilim adamlarının tespit ettiği en kısa süre, yeşil yanması ile, arkadakinin kornaya basması arasında geçen zamandır" diye..) Tamam da, Basın Bürosu (Her kimsen), o kornayı astığın direğin bir metre önünde bir kalın direk daha var, levhanızın görülmesini engelleyen.. Bari ona taksaydınız.
İkincisi.. Ekrem İmamoğlu Başkan'ın "Sessiz İstanbul" vaadiyle ilgili hedeflerinde bir değişiklik yokmuş. Göreve geldiği günden bu yana 9 ay içinde pek çok vaadini gerçekleştirdiği gibi (Neler acaba, bir saysanız) bu konuda da gerekli hassasiyeti taşımaktaymış. İlerleyen süreçte beni bilgilendireceklermiş..
Eh.. Çalılar ekildi. Yakında çıkar..
Koyunlar geçmeye başlar.. Yünler çalılara takılır.. Hadi hayırlısı..
Üçüncüsü.. "Sayın Başkan'ın İstanbullu hemşerileri ile teması her an, kentimizin her noktasında" sürmekteymiş.
"Sayın Başkan siyasetinin temelini halkla yüz yüze sıcak temas üzerine kurmuş biri"ymiş..
O zaman kabahat bende.. 1980 yılından beri İstanbul'da yaşayan ve Beşiktaş ilçesinde oy kullanan Hıncal Uluç, İstanbul hemşerisi değil herhalde..
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan bu yana, bizzat kendisinin bana verdiği telefonlarıma bile çıkmıyorsa, benim onu muhatap alan tüm yazılarıma, kendisi değil de Basın Bürosu yanıt veriyorsa, bu nasıl "Siyasetinin temelini halkla yüz yüze sıcak temas üzerine kurmak" oluyor?.
Bende koronavirüs mü var, acaba?.
***
Tebessüm
Trafik Polisi:
- Saatte 180'le gidiyordunuz. Neden?. Sürücü:
- Radar dedektörüm takılı değilmiş meğer, memur bey!.
Sevdiğim Laflar
"FAZLA kurcalamayın hayatı, vicdanınız temizse, yüreğinizde de güzelse, yaşayın gitsin işte." Ivan Gonçarow