"Virüs, Çin'i durdurmak için laboratuvarda üretilip Çin'e gönderilmiş olabilir mi?"
Ahmet Hakan dostumuz, cumartesi günü köşesinde "Kafama takılan şeyler" başlığı altında yazdığı maddelerin biriydi bu satırlar..
Ayni gün Hürriyet'in internet sayfasında bu sorunun yanıtı vardı aslında; "Ünlü fizikçi Stephen Hawking'den akıllara kazınan kıyamet senaryosu.." Son yıllarda Hawking'e ve kuantum fiziğine ne kadar merak sardığımı, ne kitaplar okuduğumu, okurlarım bilirler..
Evet.. Ahmet Hakan'ın kafasına takılan soruyu Stephen Hawking yıllar önce düşünmüş ve bir bakıma "Kıyamet kopuyor. İnsanlık devam edecekse, yaşayacakları yeni bir gezegen bulmak, o 'İnsan'ı oraya taşımak zorundalar" demişti.
Hawking sıraladığı muhtemel "Kıyamet" sebepleri, hurriyet.com.tr'deki yazıda var:
"Hawking'e göre insanlığı dünyadan silecek olaylardan kaçmak mümkün değil. Bu olaylar arasında göktaşı çarpması gibi kozmik olayların yanı sıra yapay zekâ, iklim değişikliği, genetiği değiştirilmiş virüsler veya nükleer savaş gibi olaylar da olabilir." "Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse Kristof Kolomb'un Amerika'ya ayak basması gibi olacaktır.
Avrupalıların gelişi yerli Amerikalılar için hiç iyi olmamıştı." Şimdi Hawking'den çıkıp, Çin'deki virüse gelirsek.. Madde 1. Bu virüs laboratuvarda genetiği değiştirilmiş bir virüs olabilir.
Durmadan şekil değiştirmesi ve yayılmasının günümüz teknolojisi ile önlenemeyişi bu ihtimali güçlendiriyor. Peki, bu genetiği değiştirilmiş virüsü üreten ve gönderenler kimler? En uzak ihtimalden başlayalım..
1- Uzaylılar.. Dünyamıza gelmeden önce insanlığı temizleyip, çok rahat bir istila yapmak istemiş olabilirler..
Amerika'ya ayak basan Avrupalılar kıtayı ele geçirene dek ne kayıplar verdiler, düşünün. Hawking, Uzaylı istilası için "En az 10 bin yıl" diyorsa da..
2- Yapay zeka.. Gene Hawking'in kıyamet sebepleri arasında saydığı yapay zekayı bugün pek çok alanda, bu arada, laboratuvarlarda da kullanıyoruz.
"Bir gün insanı aşıp, insanlığı kontrol edebileceği" bugün bile düşünülen yapay zeka, kendisini en çok kullanan ve tüm dünyaya ucuz ilaçlar satan Çin'deki bir laboratuvarda bu virüsü üretmiş olamaz mı?.
3- Ve en yakın ihtimal..
Ki bu ihtimali, 7 Şubat tarihli Gözlem gazetesinde (Bence ülkenin en okunacak süreli yayınlarından biri bu, İzmir'in haftalık gazetesi. (www.gozlemgazetesi. com). Sevgili dostum, Yeni Asır'ın 100 binler satarkenki Genel Yayın Müdürü Hamdi Türkmen, "Adeta bir Dan Brown romanının içinde yaşıyoruz" başlığı altında yazdı. İşte Hamdi'den satırlar.."Bir süredir Çin'i esas düşmanı ilan eden ABD ve onun "Kurulu düzen, derin devleti", uzun yıllardır, biyolojik savaş unsurları üzerinde çalışıyor.
Bağımsız bilim insanları, Coronavirüs (2019-nCoV) adı verilen yeni salgının, SARS ve MERS virüslerinin bileşiminden oluştuğunu söylüyor.
Virolog Dr. Alan Cantwell, 2003'teki makalesinde SARS virüsünün kedilerde görülen coronavirüs baz alınarak laboratuvarda üretildiğini yazmıştı.
ABD'deki 'merkez' medya tarafından komplo teorisyeni olarak damgalanan Cantwell, Pub Med'de (Halk Sağlığı Dergisi) yayımlanmış, 1987'den beri yapılan 107 deneyi incelemiş ve SARS'ın tamamen yeni ve çaresi olmayan bir virüs türü olduğunu tespit etmişti.
Cantwell; 'Şunu kesinlikle teyit edebilirim ki, bilim insanları hayvan ve insanlarda görülen corona virüsleri, genetik mühendisliğiyle birleştirerek yeni bir hastalık türü olan SARS'ı üretmiştir' demişti." "Yine 2003'te, Rusya Tıp Bilimleri Akademisi üyesi Aleksander Kolesnikov, SARS'ın (yeni coronavirüsün atası) biyolojik savaş ürünü olduğunu ileri sürmüştü.
Kolesnikov, virüsün kızamık ve kabakulak melezi olduğunu ve doğal olmayıp, laboratuvarda üretildiğini bildirmişti.
Kolesnikov'un bir önemli iddiası da, SARS'ın genetik olarak Afrika ve Asya için tasarlandığı idi." Yani..
İran'da var.. Ukrayna'da var.. Yani, artık Çin gibi uzak değil, çepe çevre etrafımızda..
Birbirimizi yemeyi bırakıp, kıyamete kaç saat kaldığını düşünmeye ve ona göre yaşamaya ve davranmaya başlasak.. Yani!!!
***
Bravo Reha Hocam!..
Maç bitti, maçı yorumlayan kanalları dolaşırken, aSpor'da Reha Kapsal'a rastladım ve orada takıldım kaldım.. Reha harika bir yorum yapıyor ve aslında maçı Galatasaray'ın kazanmadığını, Fener'in hem de nasıl fahiş ve sürekli hatalar dizisi ile kaybettiğini anlatıyordu ki, Galatasaraylı dostum Levent Tüzemen dayanamadı, "Biz burada yenilen Fener'i değil, zaferi kazanan Galatasaray'ı konuşmaya toplandık" gibisinden bir lafla o muhteşem analizciyi susturdu.
Oysa konuşulacak şey aslında oydu.
Galatasaray'ın zaferi maferi yok..
Sahadaki o Fener'i, herhangi bir ikinci lig takımı bile yenerdi. Fatih Terim'in Türk düşmanlığı ve Belhanda/ Feghouli keçi inadı olmasa, Galatasaray, Kadıköy'deki 6-0'ın rövanşı gene ayni statta hem de "8" le bile alırdı.
Fatih'in inadı yüzünden Muslera harika, mucize kurtarış yapmasa ve o frikiği atan Mehmet Ekici, penaltıdan kolay pozisyonda topu bu defa Muslera'nın kucağına atmasa, sonuç ne olurdu, bilmiyorum..
Bizim tabela yazarları biliyor ama umurlarında değil. Onlar, spor değil, skor konuşur, yazarlar..
Maç sonu konuşulması gereken asıl şey, Aziz Yıldırım gibi nefreti bir adamı, hem de nasıl hezimete uğratarak başkan seçilen ve bugün "Ona oy verdiğim eller kırılsın" dedirten Ali Koç ve onun en büyük hatalarından "Ersun Yanal"dı.
.. ve bu ülkede futbolu bana sorarsanız, en iyi bilenler arasında bulunan Reha Kapsal da onu yapıyordu işte..
Levent susturdu. Yöneten Serkan Müdürüm de ona uyunca ben de kanalı değiştirdim.
***
12 Dev Adam'ı pencereden aşağı attı...
Ünal Özüak/ Basketbol
Basketbol Milli Takımımız Ankara'da, tarihinde ilk kez ve de 57 yıl sonra Hollanda'ya yenildi.
Kapaktan soruyorum;
NBA oyuncularımız Cudi Osman, Ersan İlyasova ve Furkan Korkmaz'la Anadolu Efes'in Euroleague maçına çıkmak zorunda olan oyuncuları Buğrahan ve Sertaç kadroda olsalar böyle bir felaket yaşanır mıydı?
Ama yaşadık...Çünkü yıllarca Türk basketbolunun sırtına basarak FIBA Avrupa Başkanlığı'na yükselmiş Turgay Demirel; eski köye yeni adet getirdi.
FIBA Avrupa Başkanı olana kadar yıl sonu ölü sezonda oynanan Dünya Şampiyonları, Avrupa Şampiyonları, Olimpiyat elemeleri vb. Milli Takım maçlarını sezon içine aldı.
FIBA'nın (Uluslararası Basketbol Federasyonu) güya üç kuruş hasılatı için yaptığı bu saçma sapan, densiz katliam bütün Avrupa basketbolunu altüst etti.
En büyük zarar da bizim basketbolumuza oldu.
Tam kadro olabilsek (hele Shane Larkin geldikten sonra) Avrupa'nın ilk üçüne gireceğimiz kesin iken ıstırap yaşıyor, parkede el alemin koşturduğu atların nallarını topluyoruz. Olimpiyat'a katılma şansımız sıfırın altında. Basketbolumuzu bu hale getiren de, yerli oyuncu havuzunu kurutan da aynı adam aslında.
Turgay Demirel!..
Demirel, yirmi küsur sene önce Federasyon Başkanı olduğunda ligdeki yabancı oyuncu sayısı (1) birdi. Bu sayede Hidayet'ler, Mehmet Okur'lar, İbrahim Kutluay'lar yetişti ve 12 Dev Adam efsanesi yaratıldı.
Döneminde basketbol liglerini ikinci sınıf yabancı oyuncu cennetine çevirdi.
Bugün 5 sahada +1 kenarda +2 tribünde olmak üzere sekiz yabancı var takımlarda. Alt yapıdan gelen iki oyuncu şartını da kaldırdığından kulüpler oyuncu yetiştirmeyi hepten bıraktılar.
Her yıl aynı yabancılar takım değiştiriyorlar.
Pazarlayan menecerler milyon kazanırken, milli basketbol dibe vurdu.
Kulüplerde zirvede iken, milli takımlarda sürünüyoruz.
Euroleague'de maçlar kızıştı. Final Four'a yaklaşıldı. Anadolu Efes birinci bitirip finalde kolay gitme avantajını kovalarken, Fenerbahçe ilk sekize girebilmek için can alıp can veriyor.
Diğer Avrupa kulüpleri oyuncularını vermezken bizimkiler maç gecesiyle çakışsa dahi fedakarlık yapıyorlar. Melih ve Doğuş da olmasa Hollanda maçında top bile getiremezdik.
Aslında böyle rezillik yaratmaya hakkı yok Demirel FIBA'sının.
Kulüpler arası ligleri ise ULEB (Avrupa Kulüpler Birliği) organize eder.
Türk Hava Yolları'nın isim sahibi olduğunu Euroleague'de Fenerbahçe ve Anadolu Efes yıllardır zirvede yer alırlarken, THY dahil, Türkiye ve Türklerin baltalanması ve Milli Takımı bu halde görmek yürekleri dağlıyor.
Ne var ki, ses çıkaran "Gık" diyen yok!.
***
İmamoğlu!.. İmamoğlu!..
İstanbul'un valisi, emniyet müdürü, trafik müdürü yok. Bunu bilmeyen yok.
Bu yüzden, "Her şey çok güzel olacak" diyen Ekrem İmamoğlu'na ümit bağladı millet zaten..
"Gürültü kirliliği en büyük tehlikedir.
Ben gelince korna yasağı uygulanacak. Bu kenti sessiz yapacağım" diyen İmamoğlu, biraz da "Sahip" arayan İstanbul halkı yüzünden fark attı.
Bu sabah gazetenin önünde arabamdan inerken, sanırsınız Galatasaray Zaferi(!) ni korna çalarak kutlayan konvoy geçiyor..
Köşede trafik ışıkları var ya..
Hemen herkesin eli kornada..
Ekrem Başkan,
Dedim ya, Allah'ın günü, 7/24 bu binayı kontrol eden polislerin umurunda değil kornalar..
Ama sizin seçilir seçilmez unuttuğunuz sözleriniz arasında "Korna Yasağı" da vardı.
Bir belediye zabıtasını bizim kavşakta görevlendirir ve rezilliği bizzat kayda aldırır mısınız?.
O zaman göreceğiz bakalım, sözünüzü tutmak için ne kararlar alacaksınız?.
*
Cumartesi günkü yayınladığımız okur mektubu "Tam Bakırköylük olay" hakkında, İmamoğlu Başkan'dan da görüş istemiştik, Belediyecilik açısından. "Bizim ilgimiz yok" diye bir cevap yolladı, Basın Bürosu, iyi mi?.
***
Sevdiğim Laflar
"Derisini değiştirmeyen yılan, Kafasını değiştirmeyen insan ölmeye mahkumdur." Friedrich Nietzsche
Tebessüm
Sosis seviyor ve yasaya saygı duyuyorsanız, ikisini de yapılırken görmeyin!.