Bu ülkede en kolay şey "Ölüm" kararı vermek.. Başaramadın mı, yok edeceksin.
Çünkü yollar, ellerinde "Yok et.. Yok et" pankartlarıyla yürüyenlerle dolu.. Sen de seçimle iş başına geliyorsan eğer, o pankartlara anında uyacaksın ki, oylar sana gelsin..
Tabii bu anlattığım, yürümekle aşınmayan yollarda olmuyor pek, son zamanlarda.. Yürüseler haber bile olmayacakları, güvenlik güçleri öyle orantısız güçlerle bastırıyor ki, bütün kanallarda ana haber olmalarını sağlıyorlar..
Ama, gene de "Sanal Medya", yazılı, sözlü ve garantili medyayı öyle bir bastırdı ki, her şey "sanal"da olup bitiyor..
"Ölüm" çığlıkları orda öylesine yoğun atılıyor, öylesine bir linç gurubu ortamı sarıyor ki, gerçek medyadakiler, kalemlerini, o linç gurubuna göre oynatmaya başlıyorlar, kendileri de linç edilmesin diye.. Linci geç, onların kalemi olunca bir de "Like" almaya başlıyorlar.
Gerçek ortam da, sanalım yanında yer alınca, oyla gelen, oyla gitmemek için, onların istediği "Ölüm" kararını hemen veriyor..
İşte, İstanbul'un asırlık geleneği, Adalar'ın simgesi Faytonlar için "Her şey çok güzel olacak" diye gelen Ekrem İmamoğlu'nun alelacele verdiği "Ölüm" kararı..
Gelenek ölecek.. Atlar ölecek..
Umurunda mı?.
Yeter ki oylar ölmesin!.
Oysa dünyaya baksa.. Bu geleneği sürdüren dünyaca ünlü kentleri incelese ve oralarda bu geleneğin nasıl düzenlemelerle, nasıl pırıl pırıl devam ettirildiğini görüp, o önlemleri, İstanbul'da da alsa, zaman harcardı, para harcardı ama, ona verdiğimiz oylara da layık olurdu.
Ama "Korkak" İmamoğlu hemen linççilere teslim oldu ve "Yasak" demeyi tercih etti..
Bu sabah, (dün) gazetemi yaydım kahve masama.. Okuyorum.. Sevgili dostum, gazetenin ötesinde yıllanmış dostum Levent Tüzemen, "Arda Turan'ın mevcut fiziksel ve zihinsel yapısı Galatasaray'da oynamaya uygun değil" demiş.. Ve olaya "Vefa" duygusu ile yaklaşmış. Mustafa Cengiz'e "Kapıyı arala.. Arda ocak transferinde yarım devre Galatasaray'a gelsin ve jübile yapsın" tavsiyesinde bulunmuş..
Tam bir "Ne şiş yansın" tavsiyesi bu Levent..
Sosyal medya linççilerine "Halt etmeyin" deme yerine, "Bakın aslında ben de sizin gibi düşünüyorum ama, ortalama bir yol bulalım" demek bu.. Böylece herkese bir tutam bal, bedava verilecek ve iş bitecek!.
Sevgili Levent..
Bir defa Arda'nın "Zihinsel durumu"nu nerden biliyorsun?. Ne kadar tanıdın Arda'yı?. Ne kadar dostluk yaptın?.
Her insanın fiziksel ve ruhsal çöküntü anları olabilir.. Benim çok oldu. Ya senin?.
O zaman "Öldü bu" diye götürüp çöplüğe mi atıldık?.
Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük yeteneği olduğunu Barcelona forması giyerek kanıtlamış Arda'nın onu bu duruma düşüren tüm yanlışlarını biliyoruz değil mi?. Peki bizim bildiğimizi o bilmiyor mu?.
Yanlışlarını hepimizden iyi bilen Arda "Bir şans daha" diyorsa, ona bu şansı niye vermeyelim ha?.
Arda gibi yetenekler hep söylerim patates tarlasında mı yetişiyor?.
Bana Barcelona'da oynamaya aday bir Türk futbolcusu adı daha söylesene..
Hem de Arda'nın oynadığı o Efsane takım değil, bugünün dökülen Barcelona'sında..
Sevgili Levent, Aslında Arda'yı konuşmaya gerek yok.. Bilinmeyeni tartışmayalım..
Ama ortada bilinen, tartışılmaz bir şey var..
Fatih Terim!.
1995 yılında, sadece çok kısa süreli Göztepe ve Ankaragücü kulüp deneyimlerinden sonra, Galatasaray'ın başına gelen ve orada, kendisine sonuna dek güvenen, arkasında duran ve kulübün gelmiş geçmiş en büyük başkanlarından biri Faruk Süren'i bulma şansına sahip olan Fatih Terim'i biliyor musun?.
Orda yarattığı mucizeyi?:
Teknik direktör olarak isimsiz Fatih Terim, Galatasaray'ın başında, daha dördüncü haftada, hem de Ali Sami Yen'de (O maçta tribündeydim) Fenerbahçe'ye, ezeli rakibine 4-0 yenilince hemen istifasını sundu.
Ama Faruk Süren "Hayır" dedi. "Sana inanıyorum.
Devam edeceksin.." ..Ve etti Terim.. Dördüncü haftasında Fener'e 4-0 yenildiği ligi şampiyon bitirdi.
Galatasaray ligi dört sene üst üste şampiyon bitirdi.. Avrupa'da aslanlar gibi mücadele etti.. Yenmedik takım bırakmadı.. Sonunda, 2000 yılında, Kopenhagen'de Arsenal'i devirip, UEFA Kupası'nı kaldıran ilk ve tek Türk kulübü oldu.
Peki nasıl yaptı Fatih Terim bu işi, hatırladın mı, Levent?.
Bir yanda en genç, en isimsizleri keşfetti..
Emre Belözoğlu mesela.. Okan Buruk mesela..
Bütün Ali Sami Yen'in ıslıkladığı, ama kendisinin fevkalade inandığı Hakan Şükür'de ısrar etti mesela..
Hakan'ı savunan yazılar yazdığım için beni linç etmek için hazırlık yapanların elinden o zaman Ali Sami Yen numaralı kulisini yöneten Ersoy Çetin sayesinde kurtuldum. Haber gönderdi bana, garsonuyla "Hıncal devre arasında kulise gelmesin.
Dövecekler" diye..
Galatasaray şampiyon, Hakan gol kralı olunca, o kuliste beni dövme kumpası kuranlar, etrafımda toplanıp özür dilediler ve beni havalara fırlattılar.. Şimdi hepsi çok sevdiğim dostlarım..
Peki, o şampiyonluklarda, sonunda Monaco'da, Real Madrid'in elinden, daha o sıralarda Real Madrid müzesinde bile olmayan Avrupa Süper Kupası'nın alınmasında başrolü oynayanlar kimlerdi Levent?.
Ümit Davala, Okan Buruk, Emre Belözoğlu gibi gençlerin yanında, zaferleri getiren dünya yıldızlarının adını her Galatasaraylı ezber bilir..
Hagi.. Popescu.. Tafferel!.
Dünya futbolunun üç efsane adamını Galatasaray alırken, Hasnun Galib'i, Florya'yı, Ada'yı mı sattı?.
Nasıl adlı, bu futbol tarihinin en büyüklerinden üç adamı?.
Söyleyeyim.. Nerdeyse bedava..
Çünkü Fatih Terim, üç "Bitik" adamı aldı..
1994 Dünya Kupası'nda dünyayı hayran bırakan Hagi'yi hemen İspanyollar kaptı.
Real Madrid, Barcelona ama o Hagi olamadı.
Düştü.. Düştü.. İtalyanların asansör takımları, birinci ve ikinci ligler arasında gidip gelen Peruggia ve Brescia'ya kadar düştü.. Onlar da oynatmaz olunca, ülkesine dönmeye karar verdi.
Popescu da öyle.. Romanya'dan önce Ada'ya gitmişti. Ordan Barcelona kapmıştı..
Orada futbolu bırakmaya ve ülkesine dönmeye karar verdi o da..
Brezilya Milli Takımı'nın efsane kalecisi şansını denemek için gittiği Avrupa'da pek dikkati çekmedi.. Öyle ki, kulüp bile bulamadığı için yerleştiği bir manastırın takımında, sırf spor yapabilmek için santrfor oynuyordu..
İşte Fatih Terim, futbollarını fiilen bitirmiş, kapatma kararı vermiş üç adamı Galatasaray'da "Yeniden başlamaya" ikna etti..
Gerisi nasıl bir "Peri Masalı" bütün Türkiye ezber biliyor..
Gencecik Emreleri, Okanları, o "Yaşlı, bitmiş, kapatmış" efsanelerle oynatan Fatih Terim'i dünya o takımla tanıdı.. En genç ve en tecrübelilerin bir arada, tek yürek ve tek inançla oynattığı o takımla..
Bugünün Arda'sının, o günün Hagi'sinden ne eksiği var söyler misin, Levent?.
Hayatının hatası "Yabancılar Lejyonu" takımdan dönen, ocak sonrası yeniden o 90'lı, 2 binli yılların "Fatih"i olacağının işaretlerini veren ve Galatasaray'ın öz çocuğu, Barcelona Yıldızı Arda Turan'a elini uzatan Fatih Terim'in de, tıpkı Arda gibi bir "İkinci Şans"a ihtiyacı yok mu?.
Fatih Hocam, İlk başarısızlığında senden kurtulmanın işaretini verdi, sadece oy peşindeki Mustafa Cengiz, "Arda ile ilgilenmiyoruz" deyişi ile..
Seni kullanıp Başkan olan Mustafa Efendi, şimdi bu tavrı ile "Fatih Hoca kendini kolla" demiyor da, ne diyor acaba?.
Hocam, Mustafa Cengiz nam zata, fevkalade kibar bir cevap verdin. Anlar mı, bilemem.. Çünkü gözünü koltuk hırsı bürümüş, kendini, her gün gazete manşetlerinde ve TV ekranlarında görünmenin cazibesine kaptırmış hemşerim, okuldaşım, komşum ve kırk yıllık dostum Mustafa'yı artık ben tanıyamıyorum.
Ama sana tahammül edemeyen İtalyan medyası ile işbirliği yapan Gulliani/ Ancelotti ikilisinin, sen İstanbul'dayken, Milano'da arkandan hem de, başını nasıl yediklerini çok iyi hatırlıyorum.
İkinci yarıda, başarılı olmak zorundasın Hocam.. Sadece başarılı değil, yeniden efsane olmak, mucizeler yaratmak zorundasın..
Mucize fırsatı elinde.. Senin elinde yeniden doğmak için hırsla bekleyen Arda'yı gene "Arda" yapman yeter!.
Hocam,
Başarı inandıklarını yapmandan geçiyor..
1996'da olduğu gibi başlarsan, 2000'deki gibi bitirirsin.. Oy avcıları da, dişlerini içeri çeker, önünde secde ederler..
Yolun açık olsun Hocam!.
***
İşte musakka!..
Salih Tuna dostum "Hıncal musakka tarifi yapsa, dinletir kendisini" diye takılınca, ben de cumartesi o tarifi yapmaya kalkıp, nasıl beceremediğimi anlatmıştım. Taa Maldivler'den, orada eşi bizim Frankfurtlu doktor Erdoğan'la tatil yapan, sevgili Esra'dan bir tarif geldi.
Valla öyle yazmış ki, ağzım sulanarak okudum Salih Kardeşim.. Bak sen de oku, bakalım ne diyeceksin..
*
Patlıcanın her türlü yemeğine bayılırım ama favorim musakkadır. Beni tanıyanların da bana 'Yapsana' dedikleri yemektir.
Ben önce yıkarım patlıcanları. Sonra pijamalı soyarım. (Yani uzunlamasına şeritler.. Annem de pijama derdi. hu.) 15 dakika kadar tuzlu suda bekletirim ki, acısını çıkarsın patlıcan. Sonra da mis gibi taze yağda kızartırım.
Onlar kızarırken, zeytinyağında soğanı kavururum, bir iki diş de sarımsak atarım o soğanla zeytinyağı ikilisine.
Sen pek sevmesen de kıymalı yemek, kıyma da atıp, bir güzel onları da kavururum.
Kızarmış patlıcanlarım ise artık fazla yağları süzülsün, alınsın diye kağıt havlu üzerinde beklemekte olduklarından onları ait oldukları yere; yani tencereye, rendelenmiş bol domates ile gönderirim.
Domateslerin suyu yeterli olduğundan su eklemem. Azıcık da tuz.. Yanına şehriyeli pilav ve ev yoğurduyla..
Mmmmm..
Bilmem anılarındaki musakka oldu mu?. Ama lezzetli olduğuna garanti veririm.
*
Valla Esra, bu beni gelecek İstanbul tatilinizde size bir yemek ısmarlama masrafından kurtardı. Gelir gelmez, doğru mutfağa bu tarifi kendin pişireceksin..
Fatoş da yanında durup iyice öğrenecek..
Sonrası.. Benden ziyafet!. Hem de beleş!.
Başka tariflerin de var mı?:
***
Gerçekten "İğrenç!."
Önce özel teşebbüste başladı iğrençlik.. İş yerinde, kucaklaşan iki elemanını, biri kadın, biri erkek diye tazminatsız kovdu bir patron ve ne yazıktır, yüce yargıtayım bu kararı onayladı.
Şimdi de devlet..
Van'da bir doğum gününde kucaklaşan biri kadın, öteki erkek iki öğretmene Van Milli Eğitim Müdürü ceza verdi bu defa, iyi mi?.
Öğretmenlerim "İğrenç bir iftiraya uğradık" dediler..
İğrenç, iğrenç olmasına da..
Milli Eğitim Bakanı oluşuna, bu ülkede hemen herkesin sevindiği Ziya Selçuk'tan şu ana kadar ses çıktığını duymadım. Bu yüzden ben açık soru sormaya karar verdim..
"Sayın Bakan, Suudi Arabistan bile arka arkaya ne devrimler yaparken, biz Suudileşiyoruz da, haberimiz mi yok?." Basit bir kucaklaşma "Genel ahlaka aykırı" bir eylem oldu da, biz mi bilmiyoruz?.
Konu o kadar ciddi.. İhmale gelmez Bakanım..
Acele cevap!. Çok acele!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir."
Goethe (Teşekkürler Venüs)
TEBESSÜM
Kilolarımı kaybetmek için elimden geleni yapıyorum. Ama her defasında gelip beni buluyorlar.