Dün sabah gazetemi elime aldım. Birinci sayfadan "Fırtına" demişiz.. Spor'a yetmemiş o benzetme.. Onlar "Tsunami" diye manşetlemişler.
Evet!. Tsunami!. Türk Futbolunda bir Tsunami vardı, pazar akşamı Saracoğlu Stadı'nda ama ne yazık ki, sayfalarımızda söz edilen şey, o "Gerçek tsunami" değildi.
11 Aralık'ta "Zorlu Center'daki skandal buluşma"yı gazetemizde, kendi köşesinde açıklayan Erman Hocam bile, derbi yorumunda, o toplantı ile bu maç arasındaki ilişkiye değinmemiş..
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, 5 Aralık'ta, Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir'i ziyaret etmişti.
Riva'da, Federasyon'da, önceden kamuoyuna açıklanarak değil.. Özdemir'in Zorlu Center'daki özel ofisinde, herkesten gizlenerek..
Erman, öğrenip yazmasa, dünyanın haberi olmayacak..
Ortada iki Fenerli'nin dost buluşması değil, bir "Gizli Toplantı" var. Zira buluşmaya Merkez Hakem Komitesi Başkanı Zekeriya Alp de katılmış..
Yıllarca Fenerbahçe kaptanlığı yapmış, şimdi yorumcu Rıdvan Dilmen "Bu buluşma bir skandaldır" demişti. Ve dediği ile de kaldı. Gazeteler önce olayı manşetten girdikleri halde, sonra "Nedense" sus pus oldular..
Ali Koç "Evet!. O toplantıda hakemleri konuştuk" dediği halde, sus pus oldular..
Düşünebiliyor musunuz?.
Federasyon, MHK ve Fener Başkanları gizlice buluşuyor ve hakemleri konuşuyorlar.
..Ve o konuşmanın sonucunun ne olduğunu pazar akşamı Saracoğlu'nda anladık..
Maçın hakemi, Serdar Aziz'in, Vida'yı güreş oyunu bel kündesi ile yıkarken, arka arkaya iki penaltılık hareketini, devam eden, uzun süren, gözden kaçması imkansız penaltısını (Önce arkadan sarılıp dengesini bozma, sonra aşağıdan tırpanlayıp yere indirme) vermedi. Ardından N'Koudou'nun formasının yırtılırca çekilmesine de gözlerini yumdu. Yani Beşiktaş'ın iki penaltısını alenen ve resmen yedi.
O yerken, VAR'daki hakem de, kaçırılması imkansız bu iki pozisyona gözlerini yumdu.
O VAR hakemi ki, durum 0-0'ken kimsenin görmesine imkân olmayan bir pozisyonda orta hakemi VAR'a davet etmişti. Top Beşiktaşlı oyuncunun elinin üstündeki tüylere dokunup, zerre yön değiştirmeden, geldiği yönde gidiyordu, yani oyuna etkisi bile olmayan bir mikroskopik temas ya vardı, ya yoktu.
Bel kündesi ve tırpanı görmeyen VAR'cı işte bunu görmüş ve orta hakemi çağırmıştı. Orta hakem de "Günah benden gitti, nasılsa" deyip o penaltıyı keyifle vermişti..
O Orta Hakem, "hakem olsa" Fenerli Serdar, birisi doğrudan kırmızı olabilecek 3 sarı karttan oyundan atılır, Fener 10 kişi kalırdı.
Hiçbirini görmedi.. Maç biterken, sonuç belli olmuşken, dördüncüyü nihayet göstermelik olsun diye çıkardı.
Alay eder gibi.. "Bakın çıkardım işte.." Yersen!.
***
Görünüşe göre, Merkez Hakem Komitesi ülkenin en iyi ve en ünlü iki hakemini seçmişti, Fener Stadı'ndaki derbi için.. Orta'da Cüneyt Çakır..***
Böyle bir skandal, Patagonya'da bile yeri yerinden oynatırdı. Bizde bir şey olmadı.
Şimdi Nihat Özdemir ne yapar?. Biliyorum..
Hiçbir şey yapmaz. Orada koltuğunda oturacak ve Ali Koç'la işbirliğine ve gizli, aleni toplantılarına devam edecektir.
Çünkü Fener'in işi Beşiktaş'ı yenmekle bitmiyor.. Daha yol uzun ve o yol Ersun'suz gidilir ama, Özdemir'siz gidilmez..
Beni şaşırtan ve üzen, MHK Başkanı, çok inandığım, en güvendiğim Zekeriya Alp'in o gizli toplantıya katılması oldu. O zaman "Tuzağa düşürüldü.
Başkan tarafından ofisine çağrıldı sanıyordu. Orda Ali Koç'u buldu" diye düşünmüştüm.
Alp, o toplantıdan sonra hiç konuşmadı. En yakınlarına bile tek kelime etmedi..
Ne yaptı?.
Bu yıl gördüklerini çalan, öyle yaptıkları için de hep alkış alan genç ve damgasız hakemler dururken, Cüneyt Çakır ve Mete Kalkavan'ı, yani, eyyamcı ile Fenerlilerin çok sevdiğini, Fener Stadı derbisine atadı..
Onlar da bekleneni aynen yaptılar..
Zekeriya Başkan,
Şimdi ne yapman gerektiğini söylemek istemiyorum.
En iyisini bildiğini ve yaptığını geçen MHK Başkanlığı'nda göstermiştin, çünkü..
***
Futbolumuzda neler olacak?.
Göztepe önünde futbol perişanlığı yaşayan, ezilen Galatasaray'da bir şey olmaz.. Çünkü Mustafa Cengiz, mahkeme kararı falan filan, kasıla kasıla oturuyor.
Fatih Terim, niyetinin "Kalmak" olduğunu kendisi söylüyor. Ocak mocak masallarını da camia dinliyor..
Sanki bu rezil kadroyu başkası kurmuş gibi "yenileme" lafları ediyor, Hoca..
Peki yeni alacaklarının daha iyi olacağının garantisi ne?.
Bol keseden istediğini alırken kurduğu kadro bu.. Şimdi UEFA'nın Finansal Fair Play ve Federasyonun "Yüzde 30 baskısı" ile kimi nasıl alacak?.
Yapacağı Belhandası ve Feghoulisi etrafına bir kaç bilinmez isim koyup, sezon sonunu getirmek..
Ola ki, Galatasaray kongresi kendine gelen bu Mustafa Cengiz'i devire..
***
Ali Koç arkasına Federasyonu almış, yürüyor. Şu anda en şanslı "Büyük(!)" o!.***
Beşiktaş sanırım Abdullah Avcı felaketinden kurtulacak. Yeni Başkan Ahmet Nur Çebi'nin Avcı'yı değiştirecek gücü var. Sorunu Avcı değil zaten. Yerine kimi getireceği..***
Sivasspor tatsız.. Hayır.. Kaybettiği 2 puan değil sorun. Dünyada "Her maçını kazanan takım" diye bir şey yok.. Tatsız olan takımın içi.. Özellikle üç büyüklerin peşlerine düştüğü gözde futbolcuların kafası karışık..
Mert Hakan Yandaş ki, en iyileri, kendisi gibi takımın en iyilerinden Erdoğan Yeşilyurt'a "Pası niye bana vermedin" diye bir fırça attı ki, yayında izledik..
Sivas'ın içinden dostlarım var.. Onlarla konuştum.
"Bunların kafalarını İstanbul'dan gelen büyük teklifler allak bullak etti.
Gitmek istiyorlar.. Başkan da 'Sezon bitmeden hiçbirini göndermem' deyince öfkelendiler" diye anlattı.
Rıza Çalımbay baş edebilir, toparlayabilir mi?. Zor..
Şimdi kendi sahalarında Göztepe ile oynuyorlar.
Galatasaray'ı yenen, ama en iyi üç adamları, sarı kartlarla cezalı duruma düşen Göztepe ile.. Yani "Kıyametten önceki" son maç!.
***
Ben utandım da...
Vallahi de, tallahi de ben yazarken utanıyorum, ama onların yüzü bile kızarmıyor..
Üçüncü küme takımı Tuzla'yı eledi diye, yazmadık "Aslan Destanı" bırakmadılar ortada.. O maçta asıl destanı hakemlerin yazdığını, 4-0 kaybeden Tuzla Hocasını bile, sarı kırmızı forma giymiş hakemlerin güldürdüğünü görmezden geldiler..
Tabelacı alayı bunların ya..
Üçüncü küme takımı eleyen o "Müthiş Aslan"ı, Süper Lig takımı Göztepe ardından sopayı basınca, anında bizim evin kedisi Minnoş'a döndürdüler.
O destanları yazanlar, bu defa nasıl yerin dibine sokacaklarını bilemediler.. Oysa Göztepe'ye yenilen Galatasaray 4-0 kazandıkları Tuzla maçına göre çok daha iyi top oynamıştı.
Ama onların oynanan topla alakaları yok. Tabelaya bakıp yazıyorlar. Notları da tabela veriyor, onlar değil..
Arka arkaya kazanırken Beşiktaş göklerde.. Şimdi göklerde olan Fener!. Çünkü kazandı..
Bakın bir deneme yapalım..
Ben bir maçı izlemeyeyim. Bitince, bana bir maçın skorunu söyleyin. Golleri atanları söyleyin. Girenleri, çıkanları da söyleyin.. Ben size başlıkları ve yıldız/ Not tablosunu vereyim. Ertesi gün gazeteyi elinize alıp kontrol edin..
Hepsi ekrandan izlenip, masa başından telefonla nöbetçi stajyere yazdırılan yazılarla yapılan sayfaları kimse okumaz..
O- KU- MAZ.
Okumuyorlar da zaten..
Kabahat internette, sosyal medyada değil, bizde..
Okunacak sayfa var mı, söyleyin?. Biri söylesin lütfen, okunacak sayfa var mı?:
***
Ah be Ertuğrul!..
Cumanın gazetelerini, cumartesiye sakladım.
Tatil sabahı keyifle okumak için..
Ertuğrul Özkök'ü açtım.. Başlığa bakar mısınız?.
"Bu sabah ofise giderken ölme ihtimalim kaç?" Yahu Ertuğrul, sen dünya davetlerine koşmaktan ofise gitmiyorsun nasılsa, yaz bakalım.. Ama ben her sabah ofis yollarındayım..
Her sabah!. Tatil sabahı reva mı bu yaptığın?.
Efendim motosikletle gidenler, ölme ihtimali en yüksek olanlarmış. Sonra otobüs, sonra tren, sonra otomobil. Yazmış ha yazmış..
Ofis toplantısında, arada kahve içerken, öğle yemeğinde suşi (Lahmacun değil, suşi) yerken bile ölme ihtimalimiz varmış, iyi mi?.
En sonunda Ertuğrul tavsiyesini yapıyor..
"En iyisi evden çıkmamak!." İşte orda yazdığın koca sayfanın içine tükürdün Ertuğrul!.
Çünkü bütün dünyada, tüm ölümlerin yüzde 87'si evde!.
***
Sevdiğim Laflar
"Yaprak ağaçtan düşünce, rüzgarın oyuncağı olurmuş." Cemil Meriç (Teşekkürler Venüs)
Tebessüm
Kız arkadaşım "Bu aşk derecesinde maymun merakın yüzünden seni terk ediyorum" dediğinde şaka yaptığını sandım. Sonra yüzüne baktım..