Sayın Cumhurbaşkanım,
Doğrudan size yazmamı mazur görün, ama lütfen anlayışla karşılayın.
İki sebeple size yazıyorum.
Birincisi.. Bu konu ile sizin de yakından ilgilendiğinizi biliyorum.
İkincisi.. Bu ülkede önemli bir sorunun acil çözülmesi ancak siz el koyarsanız mümkün.
Bunu artık herkes öğrendi.
Sayın Cumhurbaşkanım, Ülkemizde sizin çok önem verdiğiniz iki şey "yok" oluyor..
Birincisi aile..
İkincisi Türk Musikisi..
Ailenin haline bakın..
Bizim çocukluğumuzda, "aile" denince hatta büyük aileler akla gelirdi. Dedeler, nineler, anne babalar, çocuklar.. Ayni kentte olanlar, sık sık bir araya gelirdik. Sımsıcak aile bağları kurardık. Çünkü birlikte vakit geçirdiğimiz ortak şeylerimiz olurdu.. Radyo olurdu en başta.. Müziğin her türlüsü ile eğlenceyi bir araya getiren programlar oldu mu hele sofralar kurulur, ailece etrafına toplanırdık.
Hamiyetleri, Perihan, Müzeyyen ve Safiyeleri öyle tanıdık. Nida, Neriman Tüfekçi, Zehra Bilirlere radyoda bayıldık. Celal Şahin, Orhan Boran, Bal Arıları ve daha nicelerini orda tanıdık, sevdik. Edirne'den Ardahan'a herkes tanıdı, sevdi.
Sonra televizyon girdi hayatımıza.. Tek kanallı TRT!. Kısa zamanda harika aile eğlence programları yapmaya başladı, TRT'nin yepyeni, pırıl pırıl gençleri..
Hele hafta sonları, gündüz ve gece yaptıkları programlar, tiryakilik oldu.
O aile eğlence programlarında, ailenin bütün bireylerini çekecek bir şeyler mutlak vardı.
Dedenin ve ninenin dinlediği alaturkadan, en gençlerin tiryakisi olduğu pop'a ve herkesi yakalayan türkülere, her türünden musikimiz..
Ve de en güzeli, bu melodileri bağlayan komedyenler.. Herkese neşe, herkese keyif, herkese eğlence.
O aile programı, 7'den 70'e iple çekilmez, tüm aile ekran başında toplanmaz da ne olur?.
TRT'nin o eğlence programları, "Yıldız Sanatçı Yetiştirme" okulu haline geldi.
Zeki, Behiye Aksoylar, Gönüller, Emeller, Ajda, Sezen, Nükhetler, Nilüferler, Barışlar, Cemler, Tarkanlar hep o okuldan mezun oldular..
Dahası komedyenler.. Ateş Böcekleri, Uğur Böcekleri, Nokta ile Virgül..
Saysam sayfalar dolar..
..Ve sunucular.. Cenk Koraylar, Güneş Tecelliler, Uğur Dündarlar..
Peki o kuşaklardan sonra..
Sonra.. Sonra tısss!..
Bugün bana "yıldız" diyecek "yeni" bir isim söyleyin!.
Yetenekler mi bitti?.
Hayır.. Ülkemde, Türkiyem'de yetenek biter mi?.
Ama nerde sesini duyuracak?. Nerde herkese tanıtacak, her kuşağa ortak sevgili yapacak ortam?. Hani nerde?.
Nerde eski "Yıldız Okulu TRT?."
TRT, anayasal görevini unuttu, özel TV'lerle yarışmak için 180 dakikalık diziler yayınlamaya başladı.
Haberlerden hemen sonra, sekizde başlayıp gece yarısı bire doğru biten diziyi ailenin birlikte izlemesi mümkün mü?.
Ancak 24 saat evde oturan dedeler ve nineler oturur ve kalırlar ekran başında..
Ertesi gün işe gidecek anne ve babalar, ya da okul çocuklarının böyle gecelemesi mümkün mü?. Geç vakte ancak dersleri varsa çalışacak çocuklar ve gençler onlar..
Gençler, hafta sonunda da evde aileleri ile niye kalsınlar?. Ne varki?. Çıkar, arkadaşlarıyla buluşurlar..
Oysa tek kanallı TRT'yi hatırlayın.. Haber sonrası, en fazla 50 dakikalık harika seçilmiş, tiryakilik yapan yabancı diziler ve onlarla yarışan yerli TRT dizileri vardı, ailelerin birlikte izledikleri..
Hafta sonları ise, hem öğleden sonraları, hem de geceleri, sadece aileyi değil, komşuları da toplayan ve "Telesafir" sözcüğünün doğmasına sebep olan muhteşem eğlence programlarını iple çekerdik..
Ayni şeye birlikte gülmek, ayni şeyle birlikte duygulanmaktır, Aile olmak!.
Sayın Cumhurbaşkanım, TRT Müzik diye bir kanal var. O kanalın "Hey Gidi Günler, Siyah Beyaz ve Güldür Güldür" diye nostaljik programlarına rastlıyorum. TRT'nin arşivinden seçilmiş, o eski güzel günlerinden alıntılara bakıyorum da neler neler yapıyorlarmış o zaman, özel eğlence programlarını hazırlayan, hepsi arkadaşım eski yapımcılar, birbirleriyle yarışmak, birbirlerini geçmek için..
O programlar sayesinde ne komedyenler, ne sunucular, ne yıldız sanatçılar çıkmış, hatırlıyorum, gözlerim yaşarıyor.
TRT Müzik her tür musiki yayınlıyor..
Ama ayrı ayrı saatlerde.. Meraklısı, sadece meraklısı izliyor "O" programı..
Herkesin birlikte izleyeceği program yapmıyorlar. Yapamazlar da.. Bütçeleri komik. Zaten seyircisi de az o kanalın..
İzlenen kanal TRT1..
.. Ve TRT1, bir tek ailecek izlenecek, aileyi bir araya getirecek, onlara aile olmanın güzelliğini, keyfini ve mutluluğunu yaşatacak bir tek program yapmıyor..
Bu yüzden alaturka musiki dinleyenler azalıyor.. Biz o musikiyle büyüyenler yaşlandık.
Dünyadan yavaş yavaş çekiliyoruz..
Yerimizi alacak kuşaklara alaturkayı sevdirecek yayınlar olmayınca, "Türk Sanat Müziği" dediğimiz o muhteşem musikiyi dinleyenler tükeniyor. Gençlere alaturkayı aile programlarıyla sevdiren TRT "Yıldız Okulu" kapandı.
Görevini Anayasa'dan alan, bu yüzden benim vergilerimle beslenen kamu televizyonu TRT.. Devletin bütçe verirken "Reytingi değil, ulusal görevini düşün. Seni izleyenlere bir şeyler kazandır" diyen TRT bitti, Sayın Cumhurbaşkanım!.
Bugünkü TRT, benim vergilerimi tahsis eden devlet desteğiyle, özel kanallarla "haksız rekabet"i marifet sananlarca yönetiliyor, yıllardır..
Sayın Cumhurbaşkanım, TRT'ye el koyun.. Onu, gene aileyi toplayan, gene her türü ile Türk müziğini yeni kuşaklara tanıtan ve her kuşağa sevdiren ve ülkeme durmadan yeni yıldızlar kazandıran, sanatçının önünü açan "eski TRT" haline getirin.
Sorun acil ve bunu ancak siz çözebilirsiniz!.
Saygılarım ve şimdiden teşekkürlerimle..
Hıncal Uluç
***
Belhanda!..
Bu Fatih Terim, bu Belhanda'yı satacak ha!.
Hocam Belhanda'yı satsın, ben de kalemimi satarım!.
Tam bir Belhanda/ Feghouli şov olarak planladığı Tuzla maçının sonunda müthiş bir sahne vardı.
Gelecek salı, aSpor'daki 90a programımızda "Haftanın Olayı" diye o görüntüyü yayınlatacağımı bugünden ilan ediyorum. Çünkü bu defa yayıncı kuruluş biziz ve görüntü elimizde..
Hocam ilk defa başardı bu sene.. İlk defa bir planı tuttu.
Belhanda, bir gol attı.. Hayır canım, Paris Saint Germain'e, Real'e, Fener'e, Beşiktaş'a karşı tur getiren, puan cetvelinde lider, şampiyon yapan falan değil..
Üçüncü küme takımı önünde turu geçme skoru 3-0 sağlanmış ve maçın bitmesine saniyeler kalmışken lüzumsuz dördüncü gol.
Maç boyu 65 top kaptıran Belhanda gene tüm şahsiliği ile üç kişinin arasına daldı, top önünde kaldı ve fiilen hiçbir işe yaramayan golü sırf kendisi ve ona bu şov maçını planlayan Fatih Hocası için attı.
..Ve Galatasaray tarihinin belki de en değersiz golünü atan Belhanda'ya işte öyle bir sarıldı ki, Fatih Terim kaçıranlar mutlak görsün diye, bugünden ilan ediyorum, "Haftaya salıya 90a'da" diye..
Herkes görsün ki, "Belhanda, Fatih Terim'in evlad-ı manevisi" diye aylardır bas bas bağıran Hıncal'ın ne kadar haklı olduğunu dünya anlasın..
Bu Fatih bu Belhandası'nı satmaz, Mustafa Cengiz!. Boşuna heveslenme ve hesaplar yapma.. Ne Belhandası'nı satar, ne de Levent Tüzemen deyişi ile "Alkışlatmak için kenara aldığı" Feghoulisi'ni..
***
Solculuk... Soner... ve Aşı!..
Soner Yalçın en sevdiğim meslektaş ve dostlarımdan biri. Onu Hürriyet'te haftalık tam sayfa tarih köşesinde tanıdım.
Tarihi güncele getiren müthiş yazılardı onlar. Tiryakisi olmuştum. Sonra dost olduk. Sonra FETÖ'cü savcıların o aptal davasında aylarca tutuklu kaldı. Köşemde hep destek oldum. Başlayıp bitiremediği o Sivas belgesel filmi, Menekşe'den Önce'yi arkadaşı Halide Didem tamamlamıştı.
Ona da yardımcı oldum.
Yani, biz iyi dostuz.. Ama dost demek, ayni fikirde olmak değil.
Soner şimdi, grip aşısına karşı çıkıyor.
Mücadele metodu, eski solcu klişe..
Efendim aşı, kapitalizm icadıymış.
"Aşı olmayın, çocuklarınıza da yaptırmayın" diyor.
Bak Soner.. Bu aşıyı çıktığı yıldan beri yaptırıyorum ve o gün bugün, yatalak grip, nezle olmadım bu bir..
İkincisi.. "Kapitalist oyunu" diyorsun ya..
Araştırmacı gazetecisin..
Git araştır bakalım. Dünya grip aşısı piyasası kaç milyar dolarlık?.
Bir de grip nezle ilacı diye satılan ilaçların piyasası kaç milyar?.
Bizde eczaneden her şey alabilirsin..
Ama el oğlu öyle değil. Reçeteli ilaçlar sadece reçetesi olana verilir.. "Over the counter" yani "rafta/ tezgahta" denen ilaçlar için reçete gerekmez. Girer istediğin çeşidi, istediğin kadar alırsın. Eczaneler asıl parayı bu "Over the counter" ilaçlardan, kazanırlar..
Grip nezle ilaçları avuç avuç satılır.
Çünkü hepsi over the counter'dır onların..
Şimdi bir de over the counter, grip nezle ilaç sanayisine bak, kaç milyar dolarlık.. Ve aşı sanayisinin kaç misli..
Sevgili Soner, yani iyi bir kapitalist, gribi azaltarak, önleyerek over the counter ilaç satışına müthiş bir darbe vuran aşıya taraftar değil, tam tersi karşı olmalı, senin klişe mantığın doğruysa..
O zaman aşıyla savaşan sen ne olursun?.
Solcu mu, kapitalist mi?.
Aşıyı savunan bir Odatv yazarının bu ayki yazısını koymamışsın, öyle diyorlar, Soner.. Ama benim bu yazımı koyup, onları yalanlar, bir de kırk aydır atlattığın, Halide, sen, ben, üçlü yemeğimizi ayarlarsan, gerisini orda konuşuruz.. Halide de hakem olur, tamam mı?.
***
Şaşacaksınız ama...
Film insanların pek uğramadığı bir adeta "ıssız" adada geçiyor. Dört kişi yaşıyor orda.. Bir kontes.. Genç kızı.. Hizmetçisi ve kızının resmini yapması için davet ettiği kadın ressam..
Film boyu sadece üç beş saniyelik erkek görüntüsü ve duyulan iki erkek repliği var.. Geri kalan tümüyle bu dört kadın arasındaki uzun uzun sahneler..
..Ve bu film, gittiğim garip seansa rağmen yarısına dek dolu bir salonda oynuyor..
Niye?.
Çünkü güzel film bir defa.. Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi adlı bu film, gerçekten güzel bir aşk öyküsü..
Müthiş güzel bir final sahnesi yapmış, filmin kadın yönetmeni.. Cannes Film Festivali'nde ödül alan senaryoyu da o yazmış zaten..
Anladınız tabii.. Eşcinsel bir aşkı anlatıyor, senarist yönetmen. Muhtemelen de kendi hayatından parçalar var. Çünkü filmde baş rolü oynattığı kadın da onun gerçek hayatta sevgilisi..
Sinemanın nerdeyse dolu olmasının ikinci sebebini de anladınız herhalde..
Erkeksiz filmin aşk sahneleri..
***
TEBESSÜM
100 sene evvel hemen herkesin atı, sadece zenginlerin arabası vardı. Şimdi hemen herkesin arabası var. Sadece zenginlerin de atı!.
SEVDİĞİM LAFLAR
Kimseye iyi veya kötüdür demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar beni her zaman şaşırtmayı başarmışlardır. T.S. Eliot