Bu ülkede, ana haber bültenlerinden, mesela, tam da aile izleme saatinde yayınlanan ana haberlerde gösterilen şiddet ve dehşet sahnelerinden habersiz (!) bazı yazarlarımızın yerden yere vurdukları bir dizi var.. Çukur!.
Efendim, sırf görüntü olsun diye, internetten buldukları şiddet ve dehşet sahnelerini, nerede, ne zaman diye bile açıklamadan, sonunda ne olup bittiğini de söylemeden "Haber" diye yayınlayan kanallardan söz ediyorum.
Mesela Kanal D Ana Haber.. "Sıcak Gelişme" diye başlıyor.. Sanırsınız ki, en son haberler.. Alay ediyorlar, milletle.. Ne sıcak, ne de gelişme.. Maksat biraz sonra ekrana gelecek torpilli hanımefendiye ekranı yüksek reytingle bırakmak.. O feci cinayet, şiddet, dehşet sahneleri reyting demek çünkü..
Film, dizi değil, hem de Ana Haber bültenlerinde yayınlanan bu gerçek sahneler o saatte ekran önünde olan çocuklara zarar vermiyor da, hayali Çukur dizisi yasaklanmalı, öyle mi?.
Bu dizide de bir ara yer alan, ünlü senarist oyuncu Ercan Kesal "Çukur'daki şiddet, günlük hayattaki şiddetin yanında çok masum" demiş.
Öyle olsa iyi, Kesal!. Öyle olsa iyi.. 180 dakikalık Çukur'daki hayali şiddeti sayın bir, bir de15 dakikalık mesela işte o "Sıcak Gelişme" içindeki gerçek şiddeti..
O zaman kimi, niçin eleştiriyoruz?. (Ben biliyorum cevabı tabii..)
Bunları niye yazdım!.
O Çukur'un arkasında "Muhteşem" bir gerçek var..
Muhteşem bir örnek!.
Kansersiz Yaşam Derneği yöneticilerinden Petek Kışlalı benim kuzenim..
Bu derneğin başarılarını köşemde yıllardır okuyorsunuz.. Petek'ten yeni bir mail geldi.
Çukur'u anlatıyor.. Ama sizin bildiğiniz diziyi değil, o diziyi yaratanların insanlara, en başta da çocuklara, lösemili çocuklara nasıl umut kapısı olduklarını, ne harika işler yaptıklarını..
Ben özetlemeyeyim de Petek anlatsın.. Okuyun.. Gururlanın.. Alkışlayın..
***
Hıncal Ağabey,
3 Kasım 2019 Pazar günü sabah saat 07:00..
Sevgili Cüneyt Koryürek ile beraber 1983 yılında uluslararası bir etkinlik olarak dünyaya açtığınız 'Kıtalararası Avrasya Maratonu' olarak başlayan, şimdilerde İstanbul Maratonu denen koşunun başlamasını binlerce insanla bekliyoruz...
Çukur dizisinde 'Ekmek peşindeki Remzi' karakterini oynayan Çağrı Atakan, bu defa 'iyilik peşinde!' Kansersiz Yaşam Derneği ile omuz omuza koşmak, çocuklar için bağış toplamak için yanımızda.. Ve etrafımız meraklılar, en başta da Sivil Toplum Örgütleri üye ve yöneticileriyle dolu.
Bir televizyon dizisi ve sivil toplum örgütü arasında gerçekleşen "Çukur'da Umut Var" projesi, bir sosyal sorumluluk ortaklığının çok önemli bir örneği. Kansersiz Yaşam Derneği ile Çukur artık ayrılmaz bir bütün..
Sivil Toplum Örgütleri yöneticileriyle sohbetler, tebrikler, selamlaşmalar yarış boyu da sürdü...
Evet, Kansersiz Yaşam Derneği'nin, Çukur dizisi ile birlikte hayat bulan "Çukur'da Umut var" projesi, bir dernek ile bir televizyon dizisinin gerçekleştirdiği en uzun soluklu, en kapsamlı sosyal sorumluluk projesi olarak, 8'inci ayını tamamladı.
Proje, sürece katılan herkeste aidiyet duygusu uyandırarak, kurgu bir hikâyenin kahramanlardan, hayat kurtaran gerçek kahramanlar yaratmayı başardı. Oyuncular, set ekibi, yapım ekibi, kanal yöneticileri, basın, izleyiciler, sms ile bağış yollayanlar, belediyeler, kan verenler, kök hücre bağışı yapanlar, kan veremeyip bilgi alanlar, kanser hastası çocuklar, hasta yakınları...
Herkes farkındalık, paylaşım ve hizmet için birleşti; kocaman bir aile olduk.
Her şey, Çukur Dizisi oyuncularının ve yapım ekibinin Kansersiz Yaşam Derneği'nin yapılandırdığı, Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji/ Onkoloji Yataklı Servisi ve İstanbul'da kamuya ait ilk ve tek olan Çocuk Kemik İliği Nakil Ünitesi'ni ziyaret etmeleri ile başladı.
Hastanedeki eksik teçhizatlardan, ihtiyaçlara, duvardaki, tavanlardaki resimlere, hastaların durumlarına kadar her konuda bilgi aldılar...
İstanbul'daki devlet hastanelerinde ayakta tedavisi devam eden, 150'ye yakın kanser hastası çocuğun ve ailelerinin katıldığı, Kansersiz Yaşam Derneği'nin Geleneksel GülümseSEN Panayırı da, onların varlığıyla renklendi.
Ay Yapım'ın İdari Yapımcısı ve 'Projenin Babası' da dediğimiz Yamaç Okur'un hastanenin her detayını oyunculara tek tek anlatışı, Cumali- Necip Memili'nin upuzun boyu ile çocuklara ulaşmak için minicik sandalyeye sığması, dizinin güç timsali Azer - Cihangir Ceyhan'ın ve Timsah - Ahmet Melih'in çocuklarla çocuk oluşu, yüreği de yüzü kadar güzel kadın oyuncuların sevgi ve şefkati, projenin unutulmayacak gerçek sahneleri olarak aklımızda yer etti.
Bu buluşmaların heyecanı ve 'Çukur' ekibince yapılan duyuruların katkısıyla, Kansersiz Yaşam Derneği'nin hastanedeki teknik teçhizat eksiklerinin giderilmesi projesini tamamdık.
Yine onlar sayesinde, hastanedeki bir çocuğumuzun yeniden yemek yemeye başladığını, diğerinin tedaviyi kabul ettiğini, hayattan vazgeçmiş bir diğerinin iyileştiğini de, burada ilk defa paylaşmak istiyorum.
'Çukur' çocuklara sarıldı, Çocuklar da hayata..
Ve son olarak..
Kansersiz Yaşam Derneği'ne ait 80 kişilik mobil Eğitim TIR'ı, "YaşaTIR" Kızılay ile birlikte kan ve kök hücre bağışçısı toplamak ve eğitim vermek için, ekimde yola çıktı.
İstanbul'da Balat, Eminönü ve Ümraniye'den sonra Adana, Osmaniye, Gaziantep ve Mersin Tarsus'ta yapılan çalışmalara, Çukur oyuncuları da katıldılar.
Proje, 2 bine yakın kan ve kök hücre bağışına ulaştı; binlerce kişiye bilgi aktarıldı.
Şu anda, Türkiye'nin her yerinden "Çukur'da Umut Var Projesi" için "YaşaTIR"a davetler yağıyor...
Gerçek hayatta "Can" kurtarmayı tercih eden ve "Umut olan" herkese, müjdeyi de buradan verelim..
YaşaTIR, Çukur ile beraber "UMUT" olmak, Hayat kurtarmak için, Türkiye'yi gezmeye devam edecek!
*
..Ve de Celal Demirbilek!..
Celal!.. Celal Demirbilek.. Hiç düşünmeden, göğsümü gere gere "Gazeteci" diyebileceğim Celal Demirbilek.. Muhabir!. Spor Muhabiri.. Laf ola değil, gerçek, sözlük anlamında spor muhabiri..
Günümüzde "Spor" bitti.. Muhabirlik de bitti. Bana bir "Muhabir" adı söyleyin..
Gazeteler, gazete oldukları dönemlerde, Muhabirleri ile tanınırlardı. Gazeteleri "Muhabirler" gazete yaparlardı, çünkü..
Gazeteyi muhabirler duyurur, muhabirler satarlardı. Biz yazarlar, pişmiş yemeğin, tuzu, biberi, baharatı olurduk o kadar.. "Gazete" alan, yazarları da okurdu. Hepsi o..
Celal, "Muhabirler" döneminin son mohikanlarındandı. Spor Muhabiriydi. Geçek Spor Muhabiri..
Dünya Boks Birliği (AİBA) Basın Komisyonu üyesiydi. Uluslararası Güreş Federasyonları (FİLA) Basın Komisyonu üyesiydi. Balkan Bisiklet Birliği Basın Komitesinde üyeydi. Bunların hepsinde uzmandı çünkü. O kadar mı?. Judo, Tekvando, okçuluk, halteri kurs açacak kadar bilir ve izlerdi. Balkan Veteranlar Şampiyonası'nda madalya kazanacak kadar da atletti.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yarışmalarında 13 kez "Yılın Gazetecisi" seçildi.
Abdi İpekçi başlatmıştı, Türk- Yunan Dostluk hareketini. Onun adına bir ödül ihdas edildi, karşılıklı. Her yıl, Türk Jürisi bir Yunan Gazeteci seçiyordu. "Türk Yunan dostluğuna en çok hizmet eden" diye. Yunan jürisi de, bir Türk Gazeteci!.
Bu ödülü bir defa kazandım. Meslek hayatımın bir numaralı gururu olarak arkamda asılı durur.
Celal, 3 defa kazandı.
48 yıl, hep "Gazeteci" oldu. Hep "Gazeteci" kaldı!.
66 yaş çok erkendi Celal için.. Ama o 66 yıla sığdırdıklarına bakarsanız!.
Hepimizden dolu yaşadı..
Hepimize örnek yaşadı..
*
Borsa'da durum?.
Yok canım, o nefret ettiğim ve hiç anlamadığım mali işlerden, borsalardan söz etmiyorum..
Bizim Borsa'yı yazdık ya, Lütfi Kırdar'ın altındaki kent gururumuz restoranla, Lütfi Kırdar İşletmecisi Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) arasındaki anlaşmazlığı, hani.
Borsa patronu Rasim Özkanca anlatmıştı sıkıntıyı.. TÜRSAB, Borsa'ya olan borçlarını bir türlü ödemiyordu. Rasim anlaşıp yapılandırmış, gene ödememişlerdi..
TÜRSAB, bana değil, bir adı bilinmez siteye açıklama yaptı. Rasim yalan söylüyor ve bu yalanı bana da yazdırıyordu.
Cevabını benden aldı, o adını bile bilmediğim, öğrenme gereği de duymadığım adam. O siteden alıp, size duyurdum gene de "Güya" cevabı..
Rasim de okumuş.. Bana bir bilgi notu gönderdi.
"1. Benim biriken alacağım 5 milyon 756 bin, 545 liraydı.
2. Ödeyemedikleri için yapılandırdık. Yüzde 10 indirim yaptım. Kalan borcu ocak 2019'a kadar ödeyeceklerdi. Ödemediler. Mart 2019'a geldiğimizde borçları hala 2 milyon 789 bin liraydı. Yaptığımız yeni işlerle ekim 2019'da tekrar 3 milyon 688 bin liraya yükseldi. Tahmini bir hesapla yılsonunda gene 4.5 milyon lira alacaklı duruma geleceğiz. Çünkü ödemelerimizi almakta hala zorlanıyoruz."
TÜRSAB Başkanı zat,
Rasim Özkanca'nın bana yazdırdığı (!) son yazı bu..
Şimdi buyrun siz yazdırın bana bakalım. Ne yazdıracaksanız?.
*
Hukuk!.
Gümüşhane'deki "Kuruyan Göl" olayını ekranlarda gördünüz, ya da okudunuz!.
Dipsiz Göl, hem yayla turizmi, hem de jeoloji bilimcileri için önemli..
Bu gölü "Define arayacağız" diye iş makineleri ile gelip kazanlar kurutmuşlar. Ellerinde devletin verdiği kapı gibi "Kazı" izni olunca kimseler de karışamamış.
Olay medyaya yansıyınca, sanırım Ankara'dan gelen emirle Vali, "Kazı izni" verenler hakkında soruşturma açtırmış..
Ne güzel değil mi?.
Pek öyle değil.
Soruşturma emrini veren imza Vali'nin.. Kazı izni onay imzası da ayni Vali'nin.
Ve bu soruşturma o Vali hala işin başında iken yapılacak..
Hani "Kadı ola davacı, mübaşir ola şahit/ Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet" demiş ya, şair..
Peki, sizce, "Derler mi?."
*
TEBESSÜM
- 3.14 metre boyundaki yılana ne denir?.
- Pi- ton!..
*
LAFLARIM
"Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi, öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu. O an. Bozmadım.."
Özdemir Asaf