"Ateşkes nerdeyse tam bir Türk zaferidir" diyordu, cumartesi sabahı "Yandaş Gazete"nin manşeti.
Alt başlık da şöyleydi.
"Amerika için söylenebilecek en iyi şey, ölümlerin durması olabilir ancak." Haber şu sözlerle başlıyordu.
"Başkan Yardımcısı Pence'in Ankara'da, Türkiye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı ateşkes anlaşması, sonuçlarıyla, tam bir Türkiye zaferidir.
Arazide, çok küçük ödünlerle istediklerini elde eden Erdoğan, Trump'ı tongaya bastırdı." Haberin içinde, Amerika'nın eski Türkiye Büyükelçisi Edelman'ın yorumu da var..
"Bu, Amerika'nın Türkiye'nin tüm isteklerine teslim olması demektir." Ayni "Yandaş Gazete" baş yazısını da bu konuya ayırmış.. İşte başlığı..
"Donald Trump'a karşı Türkiye'nin Zaferi/ Türkiye Başkanı ne istediyse elde etti." Şimdi bu Yandaş Gazete'nin manşet haberini ve baş yazısını kim için köşeme aldığımı merak edeceksiniz?.
Ayni cumartesi günü, Sözcü'de sevgili dostum Emin Çölaşan'ın köşe yazısı şöyle bitiyordu..
"Yandaş medyanın zafer çığlıklarının gerçek olmasını dilerim.." Yazdığım satırlar, 19 Ekim Cumartesi günü yayınlanan The New York Times'dan Sevgili Emin!.
Yani sadece Amerika'nın değil, dünyanın en saygın gazetelerinden The New York Times'ın manşet haberi ve baş yazısı bunlar..
Ayni cumartesi sabahı benim köşemde Fox TV Anahaber sunucusu Fatih Portakal'a iki sorum vardı.
"1- Fatih amacın ne?." "2- Fatih, kimden yanasın?." Yazım da şöyle bitiyordu..
"Bu yazıyı sabah onda yazıyorum. Bu akşam saat yedide Fox TV'nin başında olacak ve o zaman bu iki sorumun da yanıtını alacak, Fatih Portakal'ın amacını ve kimden yana olduğunu öğreneceğim." BBC, CNN, France 24 gibi saygın uluslararası haber kanallarının "Türkiye Zaferi" diye söz birliği ile ilan ettiği Erdoğan- Pence anlaşmasını, o gece Fatih Portakal hem de ne müstehzi yüz ifadeleri ile alay ederek batırdı. Türkiye'nin Amerika Rusya maçının kuklası haline getirildiğini, Türk halkına yalan söylendiğini ifade etti. Günler sonra ilk defa yüzü gülen insanların kafalarını karıştırmak, beyinlerine korku ve endişe zehirlerini akıtmak için elinden gelen her ama her şeyi yaptı. Erdoğan'ı karalamak için çırpındı.
Artık amacını da biliyorum Fatih!. Kimden yana olduğunu da..
Merak etme.. Bundan böyle sana sorum da, hitabım da olmayacak.
Çünkü seni "İzleme" listemden çıkardım!.
Değmezsin!.
***
"Yeniyorsan, yenme!.."
Fatih Hocamın, Galatasaray'ı futbol oynamaz hale getiren "Yenemiyorsan, yenilme" ilkesinin yeni halini koydum, yazının başlığına..
"Yeniyorsan, yenme!." Sivas'ı güç bela 3-2 yendikleri maçtan sonra "Malatya'dan 105'te, Konya'dan 106'ncı dakikalarda gol yedik. Bunları yemesek liderdik" demiş. (Milliyet 19 Ekim Cumartesi.) Peki niye yedin Hocam?.
Bu sorunun yanıtı için istersen, Sivas maçını başından sonuna izleyelim. O maçta da, son dakikalarda iki kez gol yiyecektin.. Hele uzatmadaki penaltıdan kolay pozisyonda top boş kaleye değil, dışarı gitmeseydi bugün "Malatya, Konya ve Sivas" diye sayacaktın, Hocam.
Bu kafayı değiştirmezsen, daha çok sayarsın, Hocam!.
Sivas maçına, biraz da sakatlıklar yüzünden, "Yerli nefreti ve yabancı aşkı" ile kurduğun "Milli Marşı Okuyamayan" ve "Milli Takıma Tek Oyuncu Vermeyen" Galatasaray'ı değiştirmiş, ruhsuz benciller yerine, koşan ve çırpınanların da yer aldığı ve ötekileri de gayrete getirdiği bir 11 kurmuştun.
Bu 11 daha ilk dakikalarda farkını belli etmiş, Galatasaray çok eski yıllardaki Galatasaray ruhu ile oynamaya başlamıştı.
"Muslera- İki Stoper" iğrenç üçgeni arasında top çevirme ve oyalanmalar bitmiş, Galatasaray hızlı çıkan ve topu en hızlı rakip sahaya taşıyan gerçek futbolunu oynamaya başlamıştı. Ligin en iyi takımlarından Sivas şaşkına dönmüştü.. Ekran başında da biz de döndük, tabii..
Maç daha ilk yarıda kopabilir ve bitebilirdi, öylesi..
Belhanda ruhsuzunun sadece Galatasaray'ı 10 değil, Sivas'ı da 12 kişi oynatmasına, alenen ve resmen rakibe hizmet etmesine rağmen, ilk yarı 3-0'dan bile fazla bitebilirdi. Öyleki 69'da Kone'nin skoru 2-1 yapması bile telaş vermedi ve Babel beş dakikada farkı yeniden ikiye çıkardı ki, oyuna müdahale ettin Hocam.. Bu takımı bozacak, bu futbolu yıkacak en önemli değişikliği Rıza Çalımbay yerine sen yaptın Hocam..
"Yeniyorsan, yenme" taktiğini oyuna sürdün.
O ana dek takımın iki yıldızı vardı..
Nzonzi ortada.. Nasıl muhteşem bir kesici ve nasıl harika bir top dağıtıcı.. Öldürdüğün, yok ettiğin Selçuk'un yenisi..
Öteki, Ömer Bayram!.. Top nerede, hangi Galatasaraylı'nın ayağında ise, kendini gösteren, top sahibi arkadaşına yardımcı olmak için durmadan koşan, basmadık yer bırakmayan, top alan, almasa, ötekilere koridor açan, yani top hem rakipte, hem sende iken daima oyunun içinde olan Ömer Bayram. Harika top kesen, harika duran toplar gönderen, harika şutlar atan ve sana adeta "Utandın mı Hocam" dedirten Ömer Bayram..
Tuttun bu Ömer'i adeta bozmak, yıkmak için Galatasaray'ın oyununu darmadağın ettin.
Emre Taşdemir'i çıkarıp, Ömer'i, zaten en çok koştuğu için en yorgun Ömer'i sol beke çektin.
Hem orta saha gücünün yarısını kaybetti.
Hem o ruhsuz Belhanda'nın açıklarını kapayan adam yok oldu. Ömer'i daha önce de beke çektiğinde, orta sahadaki başarısının yarısını gösteremez olmuştu. Bunu bir tek sen görmedin Hocam..
Çünkü artık maçı okumuyor, peşin hükümler, sempati ve antipatilerinde oyuna müdahale ediyorsun.
Ömer'in yerine her topu rakibe atan, hata üstüne hata yapan Seri girince, takım iki misli çöktü.. Hem hücumda, hem savunmada..
O zaman takımı tümüyle geriye çektin ki, Sivas 10 kişi ile yüklensin.. O bol gedik veren bol top kaptıran savunma ile geri çekilirsen rakip pozisyona girmez mi Hocam.. Senin ikramın pozisyonlara..
Yani Hocam sen "Yenen takım"ı "Yenme sakın takımı" sen yaptın ellerinle..
Eğer Rıza Hocam, Sivas'ın en iyi üç oyuncusundan biri Erdoğan'ı, 80 dakika kenarda bırakmasa, o çok kritik dakikalarda, gol şansı çok yüksek Mert Hakan'ı da kenara almasa, bu maçı da kazanman zordu Hocam..
Maçtan sonra Rıza Hoca'nın elini sıkarken, kulağına bir şeyler söyledin Hocam.. Ben de arkadaşlarıma "Rıza Hocam, ben elimden geleni yaptım ama sen gene de puanı alamadın, diyor herhalde" dedim.
Çünkü aynen onu yaptın Hocam..
Ertesi gün gazeteleri okuyorum. Biz başka bir maç seyrediyoruz herhalde..
Onun için hele de Galatasaray için kendi notlarımı vermek isterim Hocam.. Belki Real maçı öncesi işe yarar..
Muslera (7)- Şener (6), Luyindama (5) (Donk:6), Marcao (5), Emre Taşdemir (7) (Ömer Bayram:4)- Ömer Bayram (9) (Seri:0), Nzonzi(10), Belhanda(0) (Yunus:6)- Babel (7), Andone (7), Emre Mor(8).
***
Derhal Beşiktaş TV'yi aç Başkan!.
Pazar akşamı, Denizli- Fener maçı bitti.. Hemen aSpor'u açtım.. Beşiktaş Kongresi ne oluyor, diye.. Sevgili Müdürüm Serkan ekranın yarısında, öbür yarısında bir merdiven başı ve merdivenden inen kişiler.. Kimdir, nedir, niyedir, niye orayı gösteriyorlar, anlamadık.. Köşede "Denizli canlı" yazıyor ama, görünenler ölü, dakikalardır.
Hemen TRTSpor'a döndüm.. Orda da ekran ikiye bölünmüş. Birinde o merdiven başı, ne karın ağrısı ise..
Yahu Beşiktaş Başkanı'nı seçiyor. Hele üç büyüklere mahkum medyam için senenin en önemli olaylarından biri.. 12 sandık açılmış..
Çebi önde, ama bundan sonrası kritik. Beşiktaş'ı içinden bilen dostlarım "Son sandıklar önemli.
Serdar Adalı arayı kapayabilir, çünkü o sandıklarda, Fikret Orman'ın son anda doldurduğu üyeler var" diyorlar.. Beşiktaş'ı batıran Orman'ın Adalı'yı desteklediğini bilmeyen yok..
Yahu, Fenerbahçe Kongresi'nde, sabahtan akşama dek canlı yayın yapan üç kanal vardı..
Nedir bu Beşiktaş'ın kimsesizliği, yalnızlığı..
Ekranlar arasında dönüp duruyorum..
Hâlâ merdiven başı görüntüsü.. Alay eder gibi..
Yahu Beşiktaş Kongresi'nde bir kamera yok mu?.
Geçtik kamerayı cep telefonu ile görüntü ve son durumu bildirecek bir muhabir de mi göndermedi, TRTSpor ve aSpor?. Ya da sekiz bin kanalı olan Beİn, yani eski LigTV?.
Ayıp yahu?. Utanma da mı kalmadı, yahu?.
Sonucu en çok merak edenlerden biriyim..
Hele çok sevdiğim, çok güvendiğim ve hem de nasıl desteklediğim İsmail Ünal'ın beni adeta sırtımdan bıçaklamasından, yani başkanlıktan son anda çekilip, Ormancılara katılmasından sonra, Çebi'nin kazanmasını, Çebi'nin kendisi benim kadar istiyor mudur, acaba?.
Kendi imkanlarımı denemeye başladım..
Kongrede olan bir arkadaşımı buldum. Mesaj attım.
16'ıncı sandık açılmış. Çebi 4015, Adalı 2311..
"Bitti bu iş, hayırlı olsun" diye yazdım.
"Evet bitti. Çebi fark attı" diye cevap geldi..
Tekrar aSpor'a döndüm.. Serdar Müdürüm ekranda.. Yanında birileri.. Bitmiş maç üzerine palavralar.. Ekranın yarısında gene o merdiven başı.. Aşağıda alt yazı..
"Açılan 12 sandık sonunda sonuçlar.." yazısı dönüyor hâlâ.. Yazıklar olsun.
Yahu nerdeyse sonuç demek, 16'ncı sandık, evinde oturan ve sadece merak eden benim cebimde.. Koskoca aSpor, o koskoca servisi ile, hem de burnunun dibinde, Akatlar'daki Kongre Salonu'na 10 dakika mesafede aSpor hâlâ uykuda..
Çünkü boş vermiş. Çünkü aSpor Müdürü'nün Beşiktaş Kongresi ve başkanlık seçimleri umurunda değil. Çünkü o en sevdiği şeyi yapıyor.. "Ekranda görünmek" yani.. Orda da Fener varsa hele..
Beşiktaş'a Başkan nerdeyse belli.. Onun güya yönettiği "Spor" kanalı, "Son Dakika" diye iki saat evvelki sonuçları yayınlıyor.
Ekran işi ayrıdır, bir TV spor servisini yönetmek ayrı.. İkisi de ful time çalışma gerektirir.
Ben Serkan Müdürümün müdürlük yaptığına bizim programda bile şahit olmadım, bir gün programa sahip çıktığını görmedim ki?. aSpor, TRTSpor, Beİn kanalları böyle de, yazılı medya farklı mı?.
Güya üç büyüklere abone gazetelerimizde bir öz evlat var. Fener!. Bir evlatlık.. Galatasaray!.
Beşiktaş ise evlatlık bile değil.. Kimsesiz..
Sahipsiz..
Beşiktaş camiasının, kulüplerinden tek haber alma aracıydı BJK TV!.
Kulübü batıran Fikret Orman, fevkalade rezil yönettiği ve yüz karası haline getirdiği BJK TV'yi, yani Beşiktaşlıların tek haber alma imkanını da ortadan kaldırdı.
Ahmet Nur Çebi Başkan, İlk işin BJK TV'yi yeniden açmak olmalı..
Yazılı, görsel medyanın "yok" saydığı Beşiktaş'ın halka ulaşmasının tek yolu o kanal Çebi Başkan..
Tek yoluydu, yani..
Aç onu.. Başında olduğun Beşiktaş'ı, seni ve sizi zerre umursamayan Fener medyasına ne emanet et, ne de muhtaç!.
1903 yazıyor, o kulübün tabelasında.. Fener, Galatasaray yokken Beşiktaş vardı. Bugün yok!.
Medya için yok..
O zaman BJKTV'yi aç yeniden. Başına çok deneyimli bir televizyoncu geçir ve yayınları başlat..
İlginç, izlenir yayıncılıkta başlat ki, yük olacağına kâr etsin.
Hemen!.
Keşke mümkün olsa da, bugün Başkan!.
Bugün!.
***
Yaşa Ertuğrul!.
Valla ısrarlı ve inatçı bastırmalarım işe mi yaradı bilmem ama, Ertuğrul Özkök, son günlerde "PRoje" yazarlığını bıraktı da, köşesi eski lezzetine kavuştu. Pazar akşamı mesaj attım, dostuma..
"Bu Ertuğrul'u haftalardır bizden niye sakladın" diye..
Yani, cuma, cumartesi ve pazar köşelerini internette bulun ve okuyun..
Bir yandan meslektaşımız, bir yandan siyaset adamı Orhan Birgit'i anlatan satırları nasıl bir vefa örneğiydi.
Birgit ve Ali Topuz'un cenazesi üzerine yazdıkları da nasıl bir toplumsal eleştiri..
Artık köşesinde kendi resimlerini değil, "Haber Resim" kullanıyor, hem de.. "Kırmızıda bekleyen Kılıçdaroğlu otomobili" mesela..
"Dostumuz Putin'in masasındaki bu sakallı kim" mesela.
İşte bir fotoğraftan çıkan ilginç gazetecilik.
..Ve İnsanoğlu'nun dünya yüzünde görünmesinden bu yana, 108 milyar yaşamışız bu dünyada..
Ve 52 milyarımız, anofel sineğinin ısırmasından, yani sıtmadan ölmüşüz iyi mi?.
Baştan sona meraklı, insana durmadan "Vay be" dedirten bilgiler.
Şu anda dünyada 110 trilyon sivrisinek yaşıyor iyi mi?.
Dinozorları bile yok eden sivrisinekler, Büyük İskender'i öldürmüş, Roma'ya yürüyen Kartacalı Anibal'in ordularını durdurmuş..
Onları ilk yenen dünyalı Mussolini olmuş, iyi mi?. Daha neler neler!.
Ertuğrul daha iki ay önce yayınlanan Mosquito/ A Human History of Our Deadliest Predator (Timothy C. Winegard) adlı kitabı okumuş ve bizler için yapmış bu derlemeyi.
Yaşa Ertuğrul.. Hep böyle kal..
Yazılı medya olarak, sosyal medya önünde varlığımızı korumamız, ilginç ve inanılır olmamıza bağlı..
Bu ortak savaşımız!.
***
Demet- Berkay savaşı!..
Demet Akalın, meslektaşı ve arkadaşı Berkay'ın eşine bir Rolex saat hediye etmiş. Kadın da o saati satınca öfkelenmiş.. Tepkisini de sosyal medyada göstermiş.
Hadi bir saldırı Berkay tarafından..
Magazincilere de mal lazım.. Bir o yana, bir bu yana gaz veren haberler, yorumlar..
Demet'i, Ertekin'in Çatı yıllarından tanırım.
Zamanın en gözde, en popüler, en paylaşılmayan mankenlerindendi. Sesini Ertekin'le ben, Çatı Bar'da fark edip zorla sahneye çıkarmıştık. O yıllardan..
Mert kızdır, dobra kızdır. Hayat boyu ön planda olunca, hataların da öne çıkarılır. Hata hepimizde var.. Hangimiz yapmadık ki.. Mesela o kırgınlığını sosyal medyaya taşıması, hele karşının ne olduğu anlaşılınca, uzatması hataydı bence..
Berkay'ı, Caner ve Arda olaylarından tanırım..
Tabii kağıt üzerinde.. Onu hiç dinlemedim şarkıcı olarak.. Bu yapıda birini dinlemeye de gitmem.
Benim için makbul adam değildir.
Bu olayda saati satanın da Demet'e cevap mesajlarını yazanın da o karakter olduğunu düşünüyorum.
Ben sonuna dek Demet'in yanındayım..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Ya susmak, ya da suskunluktan daha değerli olabilecek bir söz söylemek kusurunu örter." Pythagoras
TEBESSÜM
Eskiden "Estetikli misin" dediğin suratını asardı. Şimdi "Botokslu musun" dediğinin yüz ifadesi bile değişmiyor..