Kızıyoruz, söyleniyoruz, yerden yere vuruyoruz, ama eninde sonunda bizim içimizden çıkan, bizim çocuklarımız onlar..
Rütbesiz polislerden söz ediyorum.
Adam gibi eğitim vermeden bellerine silah takıp sokağa saldıklarımızdan.
Son iki gün içinde, iki ayrı şehirde, dört polis ağır yaralandı, birisi öldü.
Hepsi, ihbar üzerine şüpheli bir şahsı aramaya gitmişlerdi.
Eğitimi bırakın. Polis filmi izletseler öğrenir bunlar, şüpheli şahsa nasıl yaklaşılacağını.
Yahu bir polis, eli bıçaklı adamın bıçak mesafesine, korumasız, önlemsiz girer mi?. İşte herif, gencecik polisi bıçaklayıp öldürmüş..
Bu kaçıncı vaka İçişleri Bakanları?.. Bu kaçıncı vaka Emniyet Genel Müdürleri?.
Şimdi bakın..
1. Polis böyle durumlarda ne yapacağını bilmiyor, "Selamın aleyküm ağalar" diye mahalle kahvesine dalar gibi, şüpheli, meçhul adamın yanına gidiyorlar.
2. Polisimizin silahını ne zaman, nasıl kullanacağı, kullandığı zaman hangi şartlarda sorumlu dahi tutulmayacağı yasalarımızda yazılı değil.
Amerika'da eli silahlı adamı, polis önce vurur. Sonra da elini kolunu sallayıp gider.
Bizimkiler, kadını 52 yerinden bıçaklayan adamı iki metre ötede nasıl seyrettiler, dünya televizyondan izledi.
Amerika'da polisin biri silahını şüphelinin tam kalbine doğrultur.
"Kıpırdarsan kurşunu yersin" der, kıpırdarsa da tetiği çeker, sonra da çeker gider. Bir zabıt o kadar.
Bizde, önce bir polisin arkadaşını silahını çekerek korumaya alması, sonra ötekinin harekete geçmesi öğretilmez.
Bizde karşı taraf yaylım ateş açsa bile, karşılık veren polis mahkemelerde sürünür.
Sürüneceğini bildiği için de bıçaklanan kadını seyreder.
Ya da kahramansa, bıçaklı adamın yanına sohbete gider gibi gidip, hayatını kaybeder.
Benim bu görüp yazdıklarımı, bu ülke İçişleri Bakanları görmez mi?.
Görürler, ama aldırmazlar.
Çünkü bu ülkede "Sorumluluk" duygusu yoktur.