Bizim kuşaklar yukarda çoğunluk oluşturmaya başladı.. Hafta başı baktım, iki daha yollamışız..
Biri meslektaşım Mehmet Biber.. Tanıdığım en canavar foto muhabirlerinden biriydi. 1980'li yıllardan başlayarak onunla çok Olimpiyat, Futbol, Atletizm Dünya, Avrupa Şampiyonasında buluştuk.
Devasa objektiflerle dolu kırk tonluk çantasını omzuna asar, nasıl ordan orya koşar, ne harika resimler çekerdi.
Çok iyi dost olmuştuk. Adının aksine, ne tatlı adamdı.. Dünyanın en büyük ajanslarında çalıştığı için esas ikametgahı yurt dışındaydı. Bu yüzden seyahat arkadaşımdı, asıl, o harika Biber!.
Flaşı şimdi cenneti aydınlatıyordur.
İkincisi, gençlik aşkımız Gökçen Hıdır.. Lise, üniversite yıllarında, hepimizin hayalinde bir yıldız yatardı o zamanlar.. Dışardan biri olurdu. Sinema yıldızı..
İçerden biri olurdu, o da tiyatrodan.. Türk filmlerine pek gitmezdik çünkü, o devirler.
Bizim Kurtuluş Liseliler ve sonra Mülkiyelilerin aşkı da, Devlet Tiyatrosu'nun o zaman en rakipsiz jön damı Gökçen Hıdır'dı.
Harika oyuncu ve çok da güzel bir kızdı, Gökçen.. Her oyununa koşardık. Gitmek de kolay değil. Haftalık biletler çarşamba sabahları satışa çıkar, inanın sabah beşte yollara düşüp kuyruğa girerdik, öyleydi tiyatro o günlerde..
.. O muhteşem Gökçen de minnacık bir ilanla uğurlandı..
Ailesine, tüm sevenlerine baş sağlığı dileklerimle..