Dün 1 Mayıs'tı..
Çaldıran'da, Van'da, Bandırma'da, Kilis'teki çocukluk yıllarımın en güzel günü olurdu 1 Mayıslar.. O zaman "Bahar Bayramı"ydı çünkü, 1 Mayıs..
Çocukken her bayramı severdik.. Aile bir arada olurdu çünkü.. Peki niye en çok Bahar Bayramı'nı severdik?.
Anlatayım, bininci defa..
Faydası olur umuduyla..
Sevgili dostum, mesleğin ilk yıllarında beraber çalışma mutluluğu yaşadığım, Türkçe'yi en iyi bilen kullanan Kürt Şair Ahmed Arif'in o acıklı deyişi ile "Dağlarına bahar gelmiş memleketimin" demekti, 1 Mayıs..
Anneannemler, teyzemler, dayımlar, bir yığın aile, bir yığın kuzenle Karataş tepesine giderdi. Bahar gelmiş Karataş'ın eteklerinde piknik yapardı tüm Kilis..
Ailece yemek.. Ailece oynamak biz çocuklar için nasıl mutluluktu.
Dün 1 Mayıs'tı..
Kahvemi mutfakta gazete okuyarak içmek istemedi canım.. Bahçeme çıktım.
Bahar gelmiş bahçeme.. Sevgili Gürsel Usta'mın baharı hem de nasıl getirdiği bahçeme çıktım. Koltuğuma oturdum..
Bahara baktım..
Baharda bayramı unutan ülkemde bahara baktım..
Ahmed Arif'e bir selam çakarken, iPad'imi tıkladım..
Tam 15 yıl önce, gene benim 1 Mayıs'ta yazıp, sizin 2 Mayıs'ta okuduğunuz yazımı okudum, iç çekerek..
***
Bu memleketin dağlarına baharın geldiğini bilir misiniz?.. Yaşadınız mı kırsalda hiç.. Bahar geldiğinde mis gibi kekik kokan dağ eteklerinde yemyeşil çimlere yayılıp, rengarenk çiçekler arasında gün geçirdiniz mi?..
Dağlarıma bahar gelmesi, bana çocukluğumu hatırlatır hep.. Hayatımın ilk baharını..
Çaldıran Ovası.. Van.. Kar bastırdı mı, beyazdan başka renk göremezdiniz aylar boyu..
Sonra bir sabah kalkardık ki, kar yok.. Karın altında büyümüş çimenler, çiçekler.. Bir günde doğa beyazdan bir renk cümbüşüne döner mi?.. Bir günde dünyanın bütün kokuları havayı sarar mı?.. Nasıl koşardık kırlara..
Tendürek Dağı'nda, bahar gelmiş dağımızın tepesindeki gölün kenarında kuzu çevirirdi babamlar.. Biz çocuklar çılgınlar gibi koşuşurduk, oynardık..
Sonra Kilis..
Karataş'a bahar geldi mi, çıkınını yapan koşardı..
Bir bahar bayramı yaşardı Kilis, bahar gelmiş dağlarının eteklerinde..
Uçurtmalar, toplar..
Üzerinde atlanan ipler..
Ve biz çocuklar, nasıl, ama nasıl mutlu olurduk..
Dağlarıma bahar gelmesi nasıl bir coşku, nasıl bir sevinç, nasıl bir yeniden doğuştu..
Sonra bir gün
Ahmed Arif'in ağzından dinledim.. Öncü gazetesinde ser musahhih, yani baş düzeltmen olarak, yazımdaki Türkçe ve imla hatalarını elindeki demir çubukla odama dalarak "Bunu sen de yaparsan" diye bağırarak düzelten Ahmed Arif'in dizelerinde başka bir türlüydü, memleketimin dağlarına bahar gelmesi..
"Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..."
Penceresiz ışıksız hücresine gönderilen yeşil soğanla baharın geldiğini anlamak..
Ve de sigaraya sinen karanfil kokusundan..
***
Kafamı kaldırdım..
Utanmaz Adamın sırf bana olan kinini kusmak için, seçilip iş başına gelir gelmez Alkent'ten kovduğu, artık sırf benim yardımcım olan o 20 yıllık emektar
Gürsel Ustamın bahçemde yarattığı o rengarenk "Bahar"a baktım.. Baktım..
"Ne oldu bize" dedim.. , "Ne oldu bize?. Ne zaman dağlarına, bağlarına, ovalarına bahar gelecek memleketimin?." Yurdum, insanım, bahara hem de nasıl hasret!.