Cuma öğle üzeri, işimi bitirmiş çıkarken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu aradı.. Uzun, çok uzun bir dost sohbeti yaptık, Bakan / Gazeteci demek mümkün değil, ağabey kardeş gibi konuştuk..
O sabah çıkan "Bu ülkede trafik düzelmez" başlıklı oldukça sert yazım üzerine aramıştı, Sayın Bakan, hem de..
Yıllardan beri İstanbul trafiğini yazarım..
Valilerin, emniyet müdürlerinin, trafik müdürlerinin gıkı çıkmaz. Üstelik bunların benim vergilerimle maaş alan basın büroları da var. İlgili yazıları kesecek, makama sunacak, gerekli yanıtları verecek insanlar çalışır ve boş otururlar oralarda..
Sanki, Valisi, Emniyet Müdürü, Trafik Müdürü yoktur İstanbul'un..
Sayın Soylu'ya araması, bilgilendirmesi ve üslubu yüzünden "Teşekkür"le başlamak istedim.. Asıl sorumlular yıllardan beri "Arazi" olurken, taa Ankara'dan "Bakan" arıyor hem de... Ve de nasıl dostane konuşuyordu üstelik..
"Haklı olduğunuz noktalar var, ama.." dedi..
Sonra iç güvenlik açısından, iki yılda nerden nereye geldiğimizi istatistiklerle anlattı..
"Narkotik kullanımı yüzünden ölümler yüzde 50'ye yakın düşmüştü. Evlerdeki hırsızlıklarda düşüş çok daha büyüktü.
Trafikte yaralanmalı ve ölümlü kazalarda gene rakamsal olarak yüzde 50'ye dayanan azalma vardı.." ..Ve "Haklı" sitemini etti..
"Marifet, iltifata tabiidir.. Biraz da yaptıklarımızı yazsaydınız!." "Bakın Sayın Bakan" dedim.. "Bir yazım üzerine siz taa Ankara'dan, en tepeden arıyorsunuz.. İstanbul'da yazımın asıl muhatabı olanlar, makam odalarına kapanmış keyif yapıyorlar. Beni Erol Çakır'dan bu yana arayan vali, müdür falan çıkmadı, bin defa 'İstanbul'un sahibi yok' dememe rağmen.." Sonra ben anlattım..
"Haklısınız.. Olumlu gelişmeleri de ayrı bir yazı konusu olarak yazmam gerekirdi ama, ben özellikle İstanbul trafiğindeki sahipsizliği yazıyorum.. O yazım da onun üzerine kuruluydu" dedim..
Ve de, gözleri önünde işlenen trafik suçlarına göz yumarak vatandaşa "İstanbul'da devlet yok" dedirten trafik araçları ve ekiplerini anlattım. Pahalı, popüler restoranların önünde ve park yasağı işaretinin altında duble, hatta üçlü park etmiş lüks arabalar arasında değnekçi gibi dolaşan trafik polislerinden söz ettim..
"Ne zaman isterseniz, size söylediklerimi ispata hazırım, Sevgili Bakanım" dedim..
..Ve işte o konuşmanın ardından bu hafta sonumdan seçmeler..
Cuma akşamı karşıya geçeceğiz.. Nuri Osmaniye mezarlığı kapısından köprü çıkışına, yürüsek 3 dakika olan yolu tam 45 dakikada gittik.. Ortada tek trafik polisi ve ekip arabası yoktu.
Burası İstanbul'un yüz karası.. Yıllardır böyle.. Gelip gören, çözüm arayan Vali, Emniyet Müdürü, Trafik Müdürü yok.. Belediye zaten yok..
Pazar sabahı gene karşıya geçeceğiz..
Bu defa ayni bölge bomboş. Trafik mrafik yok.. Ama iki trafik polisi orda.. "Yahu trafik düğümken nerdeydiniz, şimdi pazar sabahı piknik mi yapıyorsunuz" dedirten..
Ama gerçekten öyle..
Polisler aynen piknik yapıyor. Çünkü o bomboş trafikte biz köprüye dönemedik bir türlü.. Çünkü bir taksi ve bir minibüs, tam dönüş kavşağını kapamış, park etmiş, duruyorlar.. Piknikçi polisler de öyle bakıyorlar..
Bu dediğim bölgeye bir, tek bir akşam üzeri, servislerin salındığı saatte gidelim ve size on yıldır çektiğimizi göstereyim.
On yıldır süren, rezilliği, utancı göstereyim de siz söyleyin Sayın Bakanım, İstanbul'un "Atanmış, seçilmiş" sahibi var mı yok mu?.
Yolcular üçüncü şeritte otobüse, minibüse inip biniyorlar.. Çünkü birinci, yani onların şeridi, taksiler ve metrobüsü bekleyen hususiler tarafından işgal edilmiş.. Bir de hep sağı kullanan ama asla sağa sapmayan uyanıkların "Hız" yolu olmuş..
Yahu bir tek kişi çıkmaz mı, iki Yunanistan nüfusundaki İstanbul'da on yıldır süren ayıba, utanca çözüm arayacak?.
Bu ülkenin en güzel yollarını yapan devletim, 100 metrelik Nuri Osmaniye'ye mi çözüm bulamayacak?.
Birisi, o makam koltuklarında yaşam boyu dinlenen kaidesini kaldırıp, yolları kestirtmeden, eskortların arkasına takılmadan oraya gelse, görse, on paralık aklı varsa bir çözüm üretir, Sayın Soylu..
Cuma günü, TEM yolundan, Etiler Alkent'e dönüyorum.. Ipad'imde navigasyon "7 dakika" gösteriyor, kalan yolu..
Ama "Yoğun trafikte 55 dakika" diyor..
Niye yoğun trafik?.
Çünkü, Maslak'ta sağa çıkış var.
Büyükdere Caddesi, Beşiktaş yönü çıkışı.. Bu çıkış için sağda üç şerit açılmış ve TEM'den bariyerlerle bölünmüş..
Biz TEM'de durmuş, gıdım gıdım giderken, o dönüş şeritlerini alanlar, adeta yarış pistindeler. Hızla geçip gidiyorlar sağımızdan..
Bir parantez.. Okmeydanı'ndan Maslak kavşağına saydım. Emniyet şeridinden 13 sivil çakarlı, 47 de çakarsız araba geçti.. O da ayrı..
Yarım saat sonra "TEM/ Büyükdere Caddesi Kavşağı"na gelince, durumu görüyorsunuz..
O sağdaki boş şeritlere dalanlardan sadece bir iki tanesi Büyükdere Caddesi'ne sapıyor, gerisi, tam kavşakta bariyer bittiği için TEM'e geri dönüyor.
O uyanıklar kavşakta huni oluşturuyor ve trafiği kilitliyorlar..
Otoyolda en büyük kural "Huni yapmayacaksın"dır. Çünkü huni kilit oluşturur ve otoyolun hızını düşürür.. Ama bizde kaldırım mühendisi olamayacaklar, otoyol mühendisi oluyor.
O kavşaktaki huniden nihayet sızarsanız, Büyükdere Caddesi bomboş.. TEM de alabildiğine rahat artık..
Şimdi bu gerzekçe, adeta "Akan trafiği kilitle" diye yapılmış o "Huni"nin çözümü olmaz mı, gene on yıldır?.
Olmaz.. Çünkü "Huni"yi yapan Kaldırım Mühendisleri başta, ilgilenen yok. İlgilenmesi gerekenler hep eskortlarla, çakarlarla gittikleri için, onlar giderken yollara polisler yığıldığı için farkında değiller.
Peki ya vatandaşın çektikleri..
Vatandaşın canı cehenneme Sayın Bakanım..
Siz "Marifet iltifata tabidir" diyorsunuz, haklısınız..
Ama ben de haklıyım Sevgili Soylu..
"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" diyen de ayni atalarımız!.
Ben yazarım. Siz ararsınız..
Ama asıl sorumluların kılı kıpırdamaz..
Benim gibi, bir de onları arayıp konuşsanız diyorum!..