18 Mart'ı en güzel, en duygusal, en coşkulu, en harikulade kutlama şekli olacaktı, Çanakkale Kahramanları / Destansı Oratoryo'yu, Cemal Reşit Rey (CRR) salonunda izlemek..
Nasıl olmasın ki.. Bir yanda her satırı beynime kazılı o muhteşem Akif dizeleri..
Çanakkale Şehitlerine.. Bir yanda, her dinleyişimde tüylerimi ürperten Çanakkale Türküsü ve bu ikisi üzerine Çetin Işıközlü'nün kurduğu müzik şöleni..
CRR Senfoni Orkestrası.. Işıközlü yönetiyor.
Arkalarında Gökçen Koray ve Seval Irmak'ın, harika korosu..
Önlerinde operamızın dört harika solisti.. Bas, dünya çapında Tuncay Kurtoğlu.. Tenor Bülent Külekçi.. Soprano Mine Kurtoğlu ve mezzo Aylin Ateş..
Beş dakika kala salona girdim ki.. Geçen hafta Kızılordu Korosu'nda merdivenler bile nerdeyse doluyken, bu defa yanlar ve geriler boş.. Üstelik giriş serbest. Bilet milet yok..
Bu muhteşem olay boş kalır mı?.
Duyurmazsan kalır.. Büyük Şehir Belediyesi için, Kültür ve Sanat sanki üvey evlat.. Bu kentin dört bir yanındaki bilboardlar yani ilan yerlerinin hepsi belediyenin.. Niye bunlar belli ölçüde Belediye etkinliklerini duyurmaya ayrılmaz?.
Avrupa'nın hangi kentine giderseniz gidin, duvarlarda, duraklarda, meydanlarda o kentte o sırada yaşanacak etkinliklerin afişlerini görürsünüz..
Bizim büyük şehrin tek kültür sanat etkinliği ilan yeri var mı?.
***
Geçen ay kaybettiğimiz
Sedat Öztoprak'ın projesi
Çanakkale Oratoryosu'nun girişinde
orkestra, savaş alanını anlattı..
Sonra, o harikalar yaratan koro ve solistler
Çanakkale Türküsü'ne girdiler.. Bir duygu seli kapladı salonu..
Ardından
Atatürk'ün söylemlerini seslendirdi, tiyatro sanatçısı
Şükrü Türen..
57. Alay'a "
Size ölmeyi emrediyorum" diye haykırışını.. Tam kalbinin ama ne şansıdır ülkemin, ayni zamanda saatinin üzerinde patlayan şarapnel parçasını..
ve de tam da günümüz için sanki..
İngilizlerin peşinde Çanakkale'ye sürüklenen
Anzak, yani Avustralya ve Yeni Zelanda'nın genç ölüleri için söylediklerini..
"Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar. Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler,
Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar. Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra,
artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."
Bunu diyebilecek bir lider daha yazdı mı, yazacak mı, tarihler?.
Mustafa Kemal olmak kolay değil!.
Keşke bir
ANZAK Annesi'nin Mustafa Kemal'e yazdığı cevap da olsaydı
Oratoryo'da..
"Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine 'Ata' demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce ve ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata'ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla.."
Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan son bölüme geldik..
Mehmet Akif'e ve onun tarihe geçen "
Çanakkale Şehitlerine" dizelerine..
"Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!"
Koro muhteşem.. Solistler muhteşem.. Işıközlü, notaları ve orkestrasıyla harika..
Bitsin istemiyoruz ama bitiyor..
"Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber."
***
Gecenin tek kusuru vardı.. Yazmam lazım ki, bir daha tekrarlanmasın.
O
devlet memuru kafalı, ama hiç gereksiz
sunucu.
Siz bugüne dek bir orkestra şefinin sahneye "
Arz ederim" diye çağrıldığını gördünüz, duydunuz mu?.
Herkesin elinde program varken, uzun uzun program notları okumak ne oluyor, peki?.
Konser bitmiş.. Bizim meraklı gene sahnede. Alkışları kesiyor.. "
Şimdi çiçek verilecek.." Yahu sanatçıları, coşkulu seyirci ile baş başa bırak.. Acelen ne?. Mesain mi bitiyor?.
Pes.. Bu anons neyin nesi?. Önemli biri gelir, bir plaket verir, tamam da, "Çiçek verilecek?.."
Bitmedi.. Bir de naklen yayın..
"Şimdi çiçek veriliyor.."
Biz körüz ya..
Ona bir tek kere iş düştü. Işıközlü mikrofon istedi ki, proje bir ay önce kaybettiğimiz ünlü Bariton, müzik adamı
Sedat Öztoprak'a aittir, onu ansın. O mikrofonu çalıştıracak teknisyen yok salonda iyi mi?. Yahu sunucu kız, boynundaki mikrofonu yetiştirsene şefe.. Hani "Arz ettin ya" ona işte.. Baktı durdu, kıymetli mikrofonunu saklayarak..
Kimse de bir şey duymadı tabii.
***
Bir notum da o harika gecenin
1 numarası Işıközlü'ye..
Orkestra, koro, solistlerle o muhteşem Akif finali tavan yapmış..
Salon çınlıyor.
"Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber."
Orada bitirsene.. Orada bitir de, zaten ayakta salon alkışla yıkılsın..
Hayır..
Bir gereksiz çığlık..
"Ey Şehit oğlu şehit!."
Eee!.. Sonra.. Sonra tısss..
Seyirci alkışı kesti oturdu, devam edecek sanarak..
Meğer orda bitmiş.. Şefte de bir hareket yok. Hemen dön, selamla bari.. Hayır.. Sırtı dönük durdu durdu.. Cılız alkışlar tam söndü..
Harika işinde finali Akif'e bırak, Işıközlü.. Coşku tavan yapmışken, oratoryo doğal olarak orda bitmişken, sen de bitirsene..
Kucağını açmış bekleyen
Peygamber'den daha muhteşem final mi olur?.