Sevgili dostum, meslektaşım ayrıca şair ve de yazar Ünal Ersözlü'nün yeni kitabı, Tanrının Yaşam Kılavuzu elime ulaştı.
Bizim Ünal, iddialı bir işe soyunmuş, insanın asırlardır kendi içine sürdürdüğü öncesi, kadim yolculuğu anlatırken, 'tevafuk ve kuantumun' ortaklığına işaret edip, bizleri gölgemiz gibi takip eden kaderimizle ilişkimiz üzerine, yeniden düşünmeye davet ediyor.
Önce bir parantez.. Ben de tevafuku Ünal sayesinde merak ettim. Öğrendim.
Özetle..
Tevafuk , birbirine denk gelme, hoş bir uyum içinde olma anlamına gelen tasavvufi bir terim. Anlamlı amaçlarla, latîf bir şekilde birbirine yakışan ve birbiriyle ilişkili olan bir düzenin varlığını gösteren, kısaca birbirine tevafuk eden her şey, evrende tesadüfe yer olmadığını işaret ve ispat eder.
Bir başıboşluk, belirsiz sebeplerle veya kendi kendine oluşma ya da doğa kanunları adı verilen bir "tabiat hakimiyeti" düşünülemez. Hiçbir şey Allah'ın bilgisi ve kudretinin dışında değildir.
Allah dilemedikçe hiçbir şey olmaz.
Bütün bunlar gösterir ki: "Kainatta tesadüf, gerçek olarak yoktur." Bütün bilimler, evrendeki bu düzenin ilke ve esaslarıdırlar. Bu yolda yapılan tüm bilimsel çalışmalar ve araştırmalar, asla tesadüf ve mantıksızlığa yer vermeden "keşfetme" amacına yöneltilmiştir.
Kuantum denen ve bildiğimiz her şeyi değiştiren yeni fizik hakkında bu köşede çok yazdım..
Newton Fiziği'nin tersine "Belirsizlik" üzerine kurulu bilim dalı.
Burada uzun anlatmama gerek yok.. Bir minik örnek vereyim.
Buz dolabının içindeki lamba sönüktür değil mi?. Ama bakmak için kapağı açarsanız yanar.. Yani sönük olduğunu ancak tahmin eder, ama göremezsiniz..
Görmeye kalkarsanız yanar çünkü..
"Şimdi alın bunu götürün tasavvufa" deyip, kitaba geçelim..
Tanrının Yaşam Kılavuzu, Ünal'ın dokuzuncu kitabı. (Karakarga Yayınevi) Ünal, Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba adlı bir önceki kitabında beni şaşırtmıştı. Şimdi yine şaşırtmayı sürdürüyor; bu kez dikkat çekici bir şekilde; kuantum gibi çok zor bir alanda kalem oynatmış.
Bizim şair, Tanrının Yaşam Kılavuzu'nda; "Yeni Dünya için, Kuantum İşareti", "Tevafuk", "Kuantum Alanı" gibi başlıklar altında; kuantum sözcüğüne bilim ve aklın penceresinden mütevazı bir araştırmacı kimliğiyle bakarken, sırtını çok sayıda isme dayamayı da ihmal etmemiş.
Ünal, bir de yüzünü insanlığın köklerine dönüp, eski inanç geleneklerinin görünmeyen yanlarını süzerek, gündelik hayatta kuantum anlayışının aslında nasıl öne çıktığını, bir insanın bu durumdan nasıl yararlanabileceğini de, yalın bir dille aktarmış.
Kitabın bu yönü, gerçekten ilginç ve düşündürücü.
Ersözlü, bilgelik dolu eski bir Çin Masalı ile karşılaştırdığı ünlü Schrödinger'in Kedisi deneyinden yola çıkarak, şaşkınlık verici şekilde ilk adımını attığı kuantum (parçacık) fiziğinin; bilimsel anlamda ruhsallığımızı keşfetmemizde, günümüzde yeni bir dünyanın keşfi için tam bir işaret fişeği rolünü üstlendiğine dikkat çekmiş.
Karşılaştırma sonucu kuantum belirsizliği kavramını sadeleştirerek anlatan, ailemizin gülümseyen şairi; insanın ve evrenin sürekli hareket halinde titreştiğini, bunun atom altı parçacıkların sıçramaları ile kuantum düzleminde varlığın birliğine katkı getiren yeni formlar yarattığını; offff (falan) aktarmış...
Ürettiğimiz duygu ve düşünce enerjisinin, kendisine yeni manyetik alanlar yaratarak, hayatımızı nasıl olumlu ya da olumsuz yönde etkilediği, hepimizin bir şekilde zincirleme birbirimize nasıl bağlı ve bir olduğumuzu, basit örnekler ile anlatması da; bu konunun sanki plansız ikramiyesi gibi!..
Elbette tüm bunları, bir kitabın içinden seçmeler yaparak özetlemek zor...
Dünyanın gittiği yerin anlamanın da, kolay olmadığı gibi; zaten bizim Ünal da, "İnsanlığın İsviçre'de sürdürdüğü Cern deneyi de, atomaltı parçacıklar düzeyine inildiğinde, belki çok farklı alemlere girildiğini gösteriyor." diye yazmış.
Belki de Ünal'ın vurguladığı, Albert Einstein'ın yıllar önce "Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece bir yanılsamadan ibarettir, ne kadar kalıcı olsa da" deyişi..
Ersözlü, ufkumuzu olumlu yönde zorlayan kuantum fiziğine yaklaşımı dışında, bu kavram ile tasavvufi simgesel tevafuk sözcüğünün arasında da bağ kurmuş.
Asırlar öncesinden seslenen, Sufi Şair Mir Derd'in (1720-1785) iki dizesiyle girmiş koca bir ormana:
"Kendi tecellimizden bihaberiz bu bahçede Kendi kaynağını kendi göremez Nergis kendi gözüyle" Hiç ummadığımız zamanda oluşan tesadüflerin, bazen bizlere yeni yollar, yeni umutlar, yeni kapılar açtığını, bazen hayatımızı toptan değiştirdiğini de örnekleyerek; bu tür durumların tesadüf değil de aslında tevafuk olduğunu vurgulamış.
Kuantum fiziğinde, genellikle insan aklını da aşabilen mucizevi bir ilahi düzen gördüğümüzü, olayların ilahi bir hikmete göre gelişiminde ise kendiliğinden oluşan ve hayatı derinden etkileyen denk gelişlerin ancak tevafuk kavramıyla açıklanabileceğini iletmiş.
Hatta aşk sözcüğüne gönderme yaparak, "Aslında gerçek aşk, tesadüfleri değil, tevafukları sever demiş.
Belki de Ünal'ın da yazdığı gibi, modern bilgelik öğrenciliği, asırlar öncesinin üstadı, şair matematikçi Ömer Hayyam'ın, aşağıdaki dizelerinin derin anlamını hissedebilme sanatıdır:
"Zamanın sırlarını ne sen bilirsin ne ben Bu muammayı ne sen çözebilirsin ne ben.
Perdenin önünde benimle senin dedikodularımız var ancak Perde kalkınca ne sen kalırsın ne ben..." Offff ki offff!
Ünal bir de dersini iyi çalışıp, Tanrının Yaşam Kılavuzu'nda, yeryüzünün ilk yedi bilgesinden eczacılara, şairlerden doktorlara kadar; insanlık için hayatı daha iyi, daha doğru ve anlamlı hale getirmeye gönül vermiş kişilerin; ariflerin, felsefecilerin görüşlerini de arkasına alarak; hayat serüvenimizi tatlandırmamızın, güzelleştirmemizin somut yollarını göstermiş. Kitap bu yanıyla da, farklılığını ortaya koymuş.
Eh işte bir de kader konusu var!
Ünal, Kader Psikoterapisi bölümü başta olmak üzere, çok ilginç kader yaklaşımlarını kaleme almış. Edebiyat ve müzik tarihinden simge isimlerin, örneğin Beethoven, Tolstoy, Stendhal ve hatta Casanova'nın, kader serüvenlerini de inceleyerek tasavvuf okyanusunda da ciddi kulaçlar atmayı başarmış.
Bazı kitapları ile Akademi Şiir Başarı Ödülü (1990), Behçet Aysan Şiir Ödülü'nü (1998); Kapıyı Çalıyorum adlı kitabıyla ise Türk şiirinin en önemli ödüllerinden Yunus Nadi Şiir Ödülü'nü (2011) kazanan Ünal, şair kimliğini kitabın satır aralarında kurguladığı şiir diliyle yansıtmış.
Yani böyle bir kitabı, şairliğinden kopmadan yazabilmiş...
Bizim şair, kitabının girişine yazdığı sunumda, "İnsanlığın yeni bir dünyanın kapısını cesaretle çalmaya ihtiyacı var." diyor.
Aslında kendisi kapıyı şimdiden çalmış!
Kapı açılır mı, açılmaz mı; onu kendisi de bilmiyor henüz!.