Üç kuşak aile ve yakın dostlar toplanmıştık.
Onlara "Bu salonda bulunanların en büyüğü olarak şimdi sizlere günün anlam ve önemini anlatan bir konuşma yapacağım" dedim.. Cep telefonumu çıkardım ve gelen mesajı okudum..
"Hıncal ağbi,
Kemal ağbinin ve torununun doğum günü kutlu olsun.
Aile bağlarının önemini okurlara öğrettiğin ince yazıların var ya.. Bizlere önemsemediğimiz özel günlerin kıymetini sayende bilir olduk. Erhan İşözen."
***
İstanbul'dan yola, Kemal'e sürpriz dostlar, Serdar, Ece ve Erdoğan (Kanlıca/ İkinci Bahar Erdoğan)'la çıkmıştık.. Ve tabii Ercan..
Kutlamalar için en uygun yer olarak
yeğen Ömer'in evi seçilmiş
Ankara'da.. Biz de oraya
indik, dörtte falan. Daha Kemaller ve Serpiller
gelmemiş.
Ailenin sevgilisi,
Ömer'le Başak'ın kızları Leylüşümüz cıvıl cıvıl koşuşuyor. Ercan'a
işaret ettim. Leylüş'e aldığımız hediyeleri kocaman
bir poşetin içinde getirdi..
Koştu Leylüş.. Poşeti sapından tutup uzattım. İçinde paketler vardı.. Bakmadı bile ve ne dedi inanamazsınız!.
"Ayşegül gelince, onunla paylaşırım.." Yani bu nasıl bir kuzen sevgisidir?.
O yaşta minnacık çocuklar oyuncaklarına nasıl kıskançtır bilirim. Bildiğim için Ayşegül gelmeden Leyla ile hediye işini bitirmek istedim zaten ama, hayatımın en güzel tokadı patladı suratıma..
"Ayşegül gelince ben onunla paylaşırım!." Ankara'da
Serpiller ve Kemaller var, iki kardeşim.. Leyla ve Ayşegül işte bu büyük aile içinde yetiştiler.. Leylüş'ü yetiştirenler annesi Başak ve babası Ömer.. Gözlerimdeki nemi saklamayla uğraşmasam kalkıp ikisine de hem de nasıl sarılacaktım.. Nasıl bir pırlanta yaratmışlar..
Kemal, Nükhet, yeğen Öndü ve
en küçük torun Ayşegül gelince, güneş
batmadan Ayşegül'ün pastasını üfledik.
Hediye paketleri açılmaya başladı..
Ardından
Kemal'in pastası üflendi.. Onun paketleri..
Ne güzeldi o anların duygusallığı.. Anlatmam mümkün değil..
Etrafıma baktım..
Aileme ve dostlara..
Hepsinin gözlerinde ayni ışık vardı.. Hepsi de aynen benim gibi düşündüklerini anlatıyorlardı bakışlarında..
"
En büyük hazine, aile ve dostlardır.." Yemeğe geçtik salonun öbür ucunda.. Tam aile sofrası..
Mesela çerkez tavuğunu Serpil yüklenmiş, yardımcısı Selahattin ile enfes yaparlar. Aldım tabağıma.. Yanına pilav.. Başak'ın elinden..
Bir kaşık biber yemeği.. Kemal yapmış iyi mi, bizim özel aile yemeğimiz, annemin yemeğini..
O benim çok sevdiğim yemeğe doyamadığım püre, Nükhet'in eseri.. Mutfakta mangalda, Selahattin, Adana kebapları çeviriyor.. Sofra zenginliği sevgi ve duygu zenginliğinden gelince, lezzet bir başka oluyor..
Sevgili Başak..
Sevgili Ömer.. Siz ne
muhteşem ev sahiplerisiniz!.
***
..Ve yemekten sonra, tekrar koltuklara ve de Serdar..
Serdar'la gitarı.. Repertuarında her dilden beş bine yakın şarkı olan
Serdar Şensezgin aldı sazı eline..
Bizim aile zaten tanır ve çok sever Serdar'ı..
Onun için o sürprizi planladık zaten, Serdar, Ece ve Erdoğan'la.. Onu ilk defa dinleyen
Tuna Hanıma bakıyorum bu yüzden genelde..
Başak'ın annesi.. Mutlu.. Mırıldanıyor hatta..
Tuna Hanım bütün yaz, Kuşadası'nda yazlığında kalır.. "Ben de muhakkak beklerim bu turne ekibini" diye bastırmaz mı?.
Gece yarısına kadar çaldı söyledi Serdar..
Bıraksam, güneş doğana kadar söyler.. 6 saat, 7 saat söylediğini bilirim..
Ama ben
Yat Borusu'nu çaldım. Yarın kahvaltı ve yolculuk.. Hadi herkes evine, yatağına..
***
Kahvaltı, Kemaller'de.. Bu defa mutfağa, Kemal, Öndü, ben girdik iyi mi?.
Kemal,
Mihaliç peynirini harika kızartır.. Sırrı.. Sabır ve sevgi katar tavadaki peynirlere.. Benim yumurta..
Londra'da
Hüseyin Özer'e ev kahvaltılarımızda çıraklık yaparken öğrendim.. Yani Özer usulü.. Öndü mutfak sanatçısı.. Pastırma, sucukta harikadır.. Atarsın tavaya, biter gider.
Hayır gitmez..
Öndü'den pastırma ve sucuk tava yemediyseniz, farkı anlatmam mümkün değil..
Koca bir tabağı götürürken,
"Bak Öndü" dedim, "Tansiyonum haftalardır maaşallah
harika gidiyor. Bunca tuzdan sonra artarsa
günah sende.."
Yazının burasında her cuma şeker ve tansiyonumu
ölçen
Merve Hemşirem odaya girmez
mi?. Önce tansiyonu ölçtü, sonra şekeri..
Onca pasta, onca tuzludan sonra ikisi de harika çıktılar..
Demek
sevgi ile hazırlanan ve sevgi ile aileyle, dostlarla yenen şeyler insana dokunmuyor..
Dolduk tekrar arabaya.. Düştük İstanbul yollarına..
Hava açık.. Güneş içimizi ısıtıyor.. Bolu dağı yamaçlarının yarısı karlı, yarısı yeşeriyor..
Manzara muhteşem..
Baktım.. Baktım..
"
Var mı benden zengin?. Var mı benden mutlu" diye bağırmak geldi içimden o
dağlarda yankılansın diye..
Yankılansın da dünyaya yayılsın diye..
Sevginin bu kadar az kaldığı dünyaya yayılsın, bu çığlık!.