Çarşamba sabahı, gazetemi okurum ya, kahvemi içerken..
Sporda tam sayfa.. Tepede "Sabah Spor'da durmak yok./ Gündemdeki isimlerle çarpıcı röportajlar." Altında "Sabah Özel /Mehmet Özcan/ Fotoğraflar Mustafa Nacar" anonsu ile koskoca bir röportaj..
Ozan Kabak..
Bir muhabir, bir de foto muhabiri Galatasaray/ Antalya kampına gidip özel röportaj yapmış.. Güzel.. Benim fazla ilgimi çekmedi ama, özel iş, güzel iştir.
Öğleden sonra, evde gazeteleri okurum..
Hürriyet.. Spor sayfasına geldim..
Aaa!.. Bizim "Özel"deki ayni poz, ayni resimle üstelik Ozan Kabak röportajı, orda da.. "Ali Naci Küçük" diye imza var. "Fotoğraflar Adem Karayel." Hürriyet de iki muhabirle gitmiş kampa.. Ne tesadüf ayni adamla röportaj yapmış, tıpkısının aynisi resimleri çekmiş..
"Allah allah" derken, Milliyet'i açtım..
Gene nerdeyse tam sayfa, Ozan Kabak röportajı ve gene ayni, tıpa tıp ayni resim.. Tek fark.. Milliyet'te imza yok..
Şimdi bu nedir?. Nasıl gazetecilik, nasıl "Özel"dir, biri bana anlatsın.
Hadi Hürriyet ile Milliyet ayni patronun..
Ama Sabah'la Hürriyet gibi iki rakip, ayni adamla, ayni konuları nasıl konuşur, tıpa tıp ayni pozları nasıl çeker?.
Ajanstan alıp imza mı atıyoruz?.
İşe, basın toplantısına gider gibi birlikte gidip, ayni duruşta deklanşöre basıp, ayni cevapları kayda mı alıyoruz?. Bir de "Özel Haber" damgası..
Ne yapıyoruz, ne olur bana anlatın, Özbostan (Sabah) ve Arslan (Hürriyet) Müdürlerim..
Ne oluyoruz, Allah aşkına!.