Serpil Gogen/ Ankara Mektubu..
Öğle üzeri Hıncal Ağabeyimle Gümüşsuyu'nda, Ekavart Gallery'de buluşacağız. Enfes bir program yaptı ama İstanbullulara göre değil!.. Hep söylerim, "Bir İstanbullu, İstanbul'da böyle bir gün yaşamaz, yaşamak istemez." Oysa bir Ankaralı yaşar, hele sadece iki gün için İstanbul'daysa... Trafik, yol umursamaz.
(İstanbullular kızmasın ama gerçek bu.. Ankara, Kültür ve sanat eğitimini çocukluktan itibaren veren kent.. İşte örnek, ben. hu.)
Ekav'da 5 Ocak'ta bitecek bir sergi var. "InDreams"... "Rüyalarda" diye çevrilebilir. Sandra Çavdar'ın resimleri ve tanınmış heykeltraş Koray Ariş'in yapıtlarıyla..
Sergi sadece görmek için değil, hissetmek için sanki!.. Işık, müzik, mekân inanılmaz. Gezerken, günler süren bu hazırlığa, bu enfes dekora nasıl kıyılıp da söküleceğini düşünmekten kendimi alamadım.
Sandra Çavdar'ın ilk kişisel sergisi.. Resimler, renkler, kompozisyonlar sanatçının dünyasını kendi müziği ve kendi ışığıyla yansıtıyor sanki.. Rüya gibi..
Koray Ariş ise, farklı bir boyutta.. Serginin küratörü Osman Ş. Çarmıklı'nın ifadesiyle, "Kıyametin davulları gibi, seyredenlerin zihninde hareketlenip ses veriyorlar." Gerçekten de, eserlere dokunuyor ve davulun sesiyle bir müzik yaratarak formlarla iç içe geçiyorsunuz.
Sırada Arnavutköy...
Galeri Selvin... Ankara'daki galerisinde resim derslerine katıldığım, hemen her sergisine koşarak gittiğim Selvin'in galerisi..
Bu kez, eşi Uğural Gafuroğlu'nun yapıtları sergileniyor. Çakıl taşından ahşaba, tuvalden kâğıda hemen her türlü malzeme ile çalışan sanatçının camaltı ve amorf (Kırık kütle) camlar üzerindeki çalışmaları... Naif, esprili, rengârenk kompozisyonlar.
Keyifle gezdik, keyifle çıktık. İstikamet Emirgan..
Sabancı Müzesi..
***
Sabancı Müzesi'nde 1 Nisan'a kadar sürecek bir muazzam "etkinlik" var. Adına "sergi" diyemiyorum, çünkü gördüklerimi ve hissettiklerimi kapsamıyor. Bir salondan öteki salona, sanat tarihinin en önemli köşe başlarından birini yaşıyorsunuz.
Tarih, siyaset, savaş, mücadele, hüzün, eğitim, tasarım, teknoloji,
uzay, müzik, tiyatro, dekor... Beş yüzden fazla eser, 1900'lerden 1930'lara kadar süren bir dönemi, Çarlık
Rusya'sının son dönemlerinden başlayarak devrim sürecini yansıtıyor. Bir tarafta kilise, aristokrasi, zenginlik, ordu, diğer tarafta fakir, cahil halk ve... Büyük patlama... Ekim devrimi, 1917...
Çarlık döneminde aristokrasi zaten sanatla, Avrupa sanatıyla iç içe... Devrimle birlikte öne çıkan müthiş halk sanatıyla da birleşince yenilikler, yeni çalışmalar ve üretim başlıyor. Eşitlik adına kadın sanatçılar destek görüyor. Paris'te çağdaş Fransız sanatçılarla birlikte çalışıp, eğitiliyorlar. Bizim Sümerbank gibi, devlete ait fabrikalarda dokunan kumaş desenlerinden, tiyatro dekorlarına, endüstriyel malzeme ve tekniklerle tasarım diye tanımlayabileceğimiz konstrüktivizm'den kozmos'a, uzaya geçiliyor. "Kırmızı Gezegen" adıyla Mars resimleniyor, uzay araçları tasarlanıyor. Soğuk Sibirya'ya güneşi getirme ve ısıtma çalışmaları yapılıyor, ki akım, bir yandan Rusların niçin uzaya ilk çıkanlar olduğunu anlatırken, bir yandan da sanatın bilimle sentezi, teknolojik ilerleme sanatı rahatlatıyor.
Tiyatro bu sentezin en yaygın örneklerinden birini oluşturuyor. Dekor, kostüm, ışık, edebiyat ve müziğin birleşimi o dönemin Rusya'sındaki otuz bin tiyatronun nedeni oluyor.
Ama heyecan uzun sürmüyor. Lenin ve özellikle Troçki bu gidişe yıllar boyu destek olurken,
Stalin yasakları Modern Sanata noktayı koyuyor. Rus Avangardı'nın en önemli isimlerinden Maleviç'in duvardaki ünlü "Siyah Kare" adlı tablosu, az ötede küçük bir kağıt üzerinde, iki kişinin taşıdığı sedyeye yatırılıp, adeta bir cenaze gibi taşıtılarak finali vurguluyor. Ve bir Chagall tablosu, bir kilo patates karşılığı satılmaya başlanıyor.
Tam da bu sıralarda, Yunan Konsolosluğunda şoförlük yapan Yunan asıllı George Costakis, Rus Avangardı'nı kaybolmaktan kurtarıyor.
Hiç eğitimi olmadığı halde inanılmaz bir estetik ve tarih anlayışıyla, yılmadan mücadele ederek topladığı ve biriktirdiği binden fazla eserden oluşan muazzam koleksiyonunu
Moskova'da müzeye çevirdiği küçük evinde sergiliyor, sonra da göçtüğü Selanik'e taşıyor.
İşte, bu hikayenin son perdesi, Dr. Nazan Ölçer sayesinde, şu anda Sabancı Müzesi'nde... İki buçuk yıl süren yoğun bir
çalışma ve araştırma sonunda, eserlerin büyük
bölümü Selanik Çağdaş Sanat Müzesi'ndeki
Costakis kolleksiyonundan seçilmiş..
Ayrıca, Moskova'daki Tüm-Rusya Dekoratif Sanatlar Müzesi ve Moskova Multimedya Sanat Müzesi'nden de örnekler var.
Müze mağazası her zamanki gibi harika... Rus Avangardı'ndan ilham alan porselenler ve sevgili Gözde Oral'ın tasarladığı katalog, bu muazzam etkinliğin inanılmaz anıları...
Her şey için çok teşekkürler Nazan Hanım...