Ahmet Hakan kardeşim, başlıktaki deyimi bilirsin herhalde..
Bir lafı en olmadık şekilde anlayanları, eskiler "Ben diyorum, Bayram Haftası, o anlıyor Mangal Tahtası" diye tarif ederlerdi..
Sevgili Ahmet, İyi yazar olmanın birinci şartı, bol okumak, ama iyi okumaktır.
Anlayarak, "Bu adam ne demek istiyor" diye okumak..
HaberTurk yazarları Sevilay Yılman ve Fatih Altaylı'nın iddiaları, medya gündemine bomba gibi düşmüştü. "Hürriyet yazarları, Ayşe Arman başta, reklam bölümü ile işbirliği yaparak, para karşılığı yazılar yazmak"la itham ediliyordu. Gazete bu iddialara sessiz kalınca devreye girdim ve "60 yıldır evime giren Hürriyet'i keyifle okumaya devam edebilmek için" gazete yönetiminden açıklama istedim.
Sen ve Ertuğrul benim devamlı okuduğum yazarlardınız.
Tam da o gün çıkmış "Yatak" yazını örnek gösterdim ve "Ben Ahmet Hakan'ı şüpheye düşmeden okumak istiyorum. Bu yazı Ahmet Hakan'ın kendi yazısı mıdır, mesela, yoksa reklam anlaşmasının sonucu mu" diye sordum. Sana da değil, Hürriyet'in CEO'su Mehmet Soysal'a sordum.
Niye öyle alındın?. Niye öyle ateşlendin, öfkelendin, Ahmet?.
Paniklemiş havasına niye girdin?.
***
Sonra açıklamalar, yanıtlar başladı..
Önce, CEO'nuz
Mehmet Soysal, ardından
Ayşe Arman, en son da Ertuğrul kardeşim yazılarında Hürriyet Reklam Bölümünün hazırladığı projelere yazarların da katıldığını ve uygulamanın yıllardır sürdüğünü açıkladılar..
Cumartesi günü de Sevilay "Ayşe Arman'ın yıllardır paralı söyleşiler yaptığını
bana söyleyen Hürriyet Genel Yayın Müdürü Vahap Munyar'dır" diye yazdı.
O zaman "Bu dünyanın her yerinde uygulanan bir sistemdir.
Ancak o yazının başına o tür bir uygulama olduğunu açıklayan ibarenin konması gerekir" diyen
Fatih Altaylı'nın ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.
Gazeten bu uygulamayı yapıyor, ama okurunu uyarmıyorsa, benim de senin yazını örnek gösterip "Bu yazı hangi türden" diye sormam doğal değil mi?.
Sana da o zaman, çıldırmış gibi bana saldırmak yerine, "Hıncal Ağbi haklı, Vahap Ağabey (Munyar) artık bu "İşbirliği Projeleri"ne (Bu deyim bana değil, CEO'nun Mehmet Soysal'a aittir) uyarı koyalım" demek düşmez miydi?.
Restoran tanıtıyorsun, yatak tanıtıyorsun, film, oyun, kitap tanıtıyorsun.
Ne bunlar?. Özgür Ahmet yazısı mı, İşbirliği Projesi mi?. Benim yerimde sen olsan bu durumda, susar mıydın, sorar mıydın, hele bir söyle..
Sevgili Ahmet, Kendini apar topar savunma telaşına düşerken "Sen de zamanında Tempur yataklarını göklere çıkarmıştın" diyorsun. Diyelim benimki yanlış. Bu seni temizler mi?. (Tabii suçlu olduğuna önce kendin inanıyor da temizlenmeye çırpınıyorsan..) Kötü emsalden misal olur mu?. İmam Hatip'te okumuş olman lazım.
Tempur yazılarımın da, benzerlerinin de arkasında sonuna dek dururum.
Onlar, içinde meraklı ve okura yararlı bilgiler içeren yazılardı.
Çok güzel bir haber hikayesiydi.
Gene öyle bir konu yakalayayım, gene yazarım. Buldukça hep yazdım da zaten.
Ama bugüne dek tek, bir tek "İşbirliği Proje yazısı" yazmadım. Bu gazetede kimse
de bana böyle bir şeyi, bırakın teklifi,
ima dahi etmedi. Yazdıklarımın
hepsi, eğrisi, doğrusuyla bana aittir.
Çok hata da yaptım. Hata yapmamak, Tanrı'ya mahsustur. Ben kim oluyorum ki. Bana düşen hatamı anlamak, düzeltmek.
Bunca yıllık okurum beni gayet iyi bilir, Ahmet Kardeşim.
Bilir ve inanarak okur..
Okurum "Bu gazeteyi alıp okuyan"lardır. Sosyal medyada şöhret olmak isteyen troller değil. Ben onlara yaranmak
için de yazı yazmadım, düşündüğümün
tersini söylemedim.
Kendimi onların düşüncelerini savunmak zorunda hissetmedim.
Yaşlı ve hep faal, mesleğin her türünü yapmış bir kıdemlin olarak tekrar ediyorum, Ahmet Hakan..
İyi yazmak için önce iyi okuyacaksın!.
Sevilay'ı, Fatih'i, beni iyi okusan bu hataya düşmezdin.
Gazetenin açıklamasını, Soysal'ın Ayşe'nin, Ertuğrul'un yazılarını iyi okusaydın o zaman da "Yanlış anlamışım Hıncal Ağabey" diye beni arardın.
Dertleşirdik!.
Her zaman arayabilirsin Ahmet..
Bende dostluklar, fikirler uymuyor diye satılmaz!.
Şu senin pek övdüğün restoranlardan birine beni götürsen mesela?.
***
Rahmetli babam "Küçük öküz hattan çıkınca büyük öküze vurmalı"derdi. Dostlar, aile arasında dirlik bozulunca işleri düzeltmenin büyüğe düştüğü anlamında. Ben öyle büyüdüm de..