Geçen sene bu zaman, 80'e merdiveni dayamıştık.
Şimdi bir tık kaldı. Allah ömür verirse, seneye bu zamanlar "Olduk mu 80" diyeceğiz..
Dönüp dönüp bakıyorum da.. Ne mutlu yaşamışım ben.. En sevdiğim meslekte devam etmeme hem ruh, hem fiziksel sağlığım izin veriyor.
Her sabah işime, her akşam evime nasıl keyifle dönüyorum. Bundan iyi mutluluk olur mu?.
Doğum günümü, evde ailemle, dışarda dostlarımla geçirdik..
Perşembe öğlenleri, Nişantaşı Salomanje'de Erol Kaynar'ın "Arabacı" dostlarıyla bir yemeği vardır geleneksel. Araya benim gibi Levent gibi bir kaç "Aslan" da katılır ama, ortam Kartal.. Aslanlarla, Kartalların arasına gelecek kanarya çıkar mı?.
Bir gittim ki, Erol bizim yemeği "Doğum Günü"ne çevirmiş..
Fonda Beşiktaş marşı çalıyor. Bir koca pasta.. Sarı kırmızı bir futbol topu.. Topun üzerine bir Kartal konmuş iyi mi?.
Hiç ses etmedim.. Bıçağı aldım ve pastayı kestim.. Kartalın gırtlağından..
Harikaydı öğle yemeğimiz.. Hele de yemekten sonra önüme yığılan hediye paketlerini açmanın keyfi..
***
Çıktım eve geldim ki, Kemaller gelmiş..
Gelirken de torunlarını, en küçük Uluç, Ayşegül'ü getirmişler.. En Büyük Uluç, Öcal Ağbim İzmir'den ancak sms'le katılabilince, ailede vekaleten en büyük Uluç ben oldum..
Akşam yemeği için tüm projelerden vazgeçtik Ayşegül olunca.. Ona göre bir yer bulduk. Harvard Kafe.. Ağaçların altında..
Kasımın biri.. Gece ve biz çoluk çocuk hâlâ bahçedeyiz.. Bu pastırma falan değil, baklava yazı yahu.. Hem de Güllüoğlu Baklavası..
Harvard Kafe personeli de bir vurmalı saz takımı ve balonlar ve pastayla sürpriz yapınca, nasıl şenlendi ortalık..
Kemal, eşi Nükhet, kızı Zeynep, damat Tolga.. Torun Ayşegül.. Bizim Ercan'la Caner ve de ben.. Derken Nehir Erdoğan da, "İkizler" çekiminden sıyırıp koşmaz mı?. Zeynep'le ikiz gibi benzerler.. "Türker Ağbi (İnanoğlu), İkizler diye asıl bizi oynatmalı" dediler..
Kafe ayrı keyif oldu, çıkıp geldiğimiz evimiz ayrı..
Ayşegül'ün, Nehir ve Zeynep'le oluşturup yönettiği üçlü ve Abba Müziği ile bir şov yaptılar, inanmazsınız!. Dayanamadı, Babaanne Nükhet bile katıldı aralarına..
Size bir şey diyim mi..
Hele yaş böyle 80'e vurunca, Aile kadar güzel ortam, eğlence, keyif olmuyor..
Vallahi çok mutluyum ben, böyle bir ailem var!.
***
Tabii cep telefonum. Son bir uygulama indirdiler. Günde ne kadar kullanıyormuşum cebimi onu gösteriyor.. İki dakikası mesajlar, 41 saniyesi konuşma, günde ortalama 2.41 dakikaydı ortalama..
Doğum Günümde telefon aşındı.. Allah eksikliklerini göstermesin.. Arayanlar.. SMS yollayanlar.. Telefonum sessizde. Titreşim çalışıyor.. Vücuduma deyince hissediyorum.
Parkinson oldum sandım.. Günboyu titreştim durdum, çünkü..
İki mesaja bayıldım. İsterim ki sizlerle paylaşayım..
İlki Nebil'in bile bile yok ettiği Yaşamdan Dakikalar'ın harika ekran arkası ekibinden
Özlem Kardeşimden geldi.
Şöyle..
"Nice yıllara diyerek
Can Yücel'in bir şiiriyle kutlamak istiyorum doğum gününü..
"Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya Rengârenk batan günü al karşına Bir renk de kendinden kat Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak Kapat gözlerini bir hikâye yarat Vazgeçme, hissedilir biraz da sıcaklığını kat Kalbindeki elleri bırakma, sıkıca tut Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana..
***
İkincisi, Modern Folk Üçlüsü ile ailemize katılan kardeşim olanlardan Doğan Canku'nun sevgili eşi,
Ayşegül Canku'dandı.
O da şöyle..
"Sevgili Hıncal bey, (Gelişim Yayınlarında bana bir süre sekreterlik yaptı. O yüzden ille de "Hıncal Bey" der, vazgeçiremedim.) Mesajlarınızın, paylaşımlarınızın tıklanmasından çok kapınızın tıklanmasını, ertesi gün silinen anlık "story"ler yerine, yaşamınızı zenginleştirecek öykülerinizin olmasını, beğenilme ve onaylanmaların, ekrandaki paylaşımlarınızın sol alt köşesindeki kalp işaretine dokunarak değil de kalbinize dokunacak bir dille yapılmasını dilerim.
Nice mutlu, güzel yaşlara..."
***
Efendim siz bu yazıyı okuyorsunuz, ama sizden önce biri daha okuyor ve buraya gelene dek de çatladı biliyorum.
Yasemin!.
Gazetelerde "Düzeltmen" kalktığından beri benim yazılarımın sorumlusu, düzeltmeni Yasemin. Ben çıkınca okur..
Şu ana dek ne öfkelenmiştir, okurken..
İnanın içinden "Vay nankör Hıncal Bey vay" diyordur..
Çünkü Doğum Günümün ilk kutlamasını o yaptı, aslında.. Sabah geldim ki, benim odayı nasıl ama nasıl süslemişler..
Dünyanın masrafı, emeğiyle..
Bilgisayar ekranıma bile "Happy Birthday" kurdelaları asılmış..
Balonlar.. Yerlere kadar serilmiş yıldızlar.. Daha neler neler..
Fener şampiyon olduğunda bile bu odayı böyle süslemedi Yasoş..
Az sonra
Şehri bacı sabah kahvemi getirdi ki tepsi bile "mutlu yıllar" yazılarıyla süslenmiş.
..Ve hediyesi.. Ve pasta.. Törenle geldi.
Törenle kesildi..
Rahatladın mı, Yaso!.
Seni sona sakladım..Hani Amerikalılar "The last, but not the least" derler..
Yani "Sonuncu ama listenin sonuncusu değil" derler, taçlandırırken..
Gel şimdi beni öp bakalım!.