Hafta sonunda köşemizin fahri Los Angeles muhabiri Safter Yılmaz'dan bir not geldi.
Diyor ki, büyük usta..
"San Diego Şehir Meclisi, Pasifik Sahilinde iki yıl önceki büyük fırtınada arabasının üzerine dev bir çam ağacının düşmesi sonucu ölen genç müzisyen Nicki Lynn Carano'nun ailesine 700 bin dolar tazminat ödenmesine karar verdi.
Büyük fırtınada park eden üç arabanın ve o sırada ordan geçen Nicki'nin arabasının üzerine düşen dev çam ağacının 50 yaşında olduğu ve Belediye tarafından gerekli kontrolünün yapılmadığı iddiası ile ailenin açtığı dava sürerken, San Diego Şehir Meclisi, davacı aile ile 700 bin dolarda anlaştı.." Düşünebiliyor musunuz?..
Yol kenarındaki çam ağacı devrilip geçen arabadaki genç kızı öldürünce, aile "Niye kontrol etmediler" diye Belediye'yi sorumlu tutuyor ve ağır bir tazminat istiyor.
Davayı kaybedip ağır tazminatla birlikte mahkeme masraflarını da ödeyeceğini bilen Belediye Meclisi, 700 bin dolar (Yaklaşık 4 milyon lira) teklif ederek, aileyle anlaşıyor.
Safter'in mailini, Yasemin'in hazırladığı dosyada okuduktan sonra, günlük gazeteleri önüme çektim..
Habere bakın..
İstanbul'da hem de, sekiz yaşındaki çocuk, parkta saklambaç oynarken kapısı açık bırakılan trafo dolabına saklanınca, akıma kapılıyor ve ölüyor..
Şimdi, kapısını açık bırakmayı geçtik. Çocuk Parkında trafo dolabının ne işi var?. Koyacak güvenli bir yer mi kalmadı..
Koydunuz?. Kapıyı açık bırakmak ne demek?.
Sorumlu kim?.
Park bekçisi.. Belediye..
Elektrik şirketi..
Aradan nerdeyse beş gün geçti, bununla ilgili tek bir haber gördünüz okudunuz mu?.
Bu mesleğe 1957'de başladığımızda, büyüklerimiz, ustalarımız "Fikri takip, bu mesleğin namusudur" demişlerdi..
Yani verdiğin haberi takip etmek, gelişmeleri sonuna dek yayınlamak..
Gazeteler İstanbul'da.. Olay da İstanbul'da..
Yani takip etmek kolay. Yeter ki niyet olsun.. Ama yok.. Ne takip eden var, ne de ettiren..
Haber, bir ajanstan gelmiş koymuşlar, bitmiş gitmiş.. Utanmaz ajans..
Haberini takip etsene.. Gelişmeleri de koysana bültene ki, onları da verelim, nazik popomuzu masadan kaldırmadan..
Asansörde bile elimize yapışık telefonla iki tık yapıp, mesela Kartal'daki o dünyada benzeri az o muhteşem Adalet Sarayı'nda oturan baş savcıya "Ne oldu efendim o sekiz yaşındaki çocuğun ölümü?. Soruşturma açıldı mı?.
Sorumlular bulundu, dava açıldı mı" diye sormak ne kadar ağır bir zahmet, değil mi, meslektaşlarım..
Mümkün değil olmaz ya, Amerika'da bir çocuk parkında trafo dolabı açık unutulsa ve bir çocuk elektriğe kapılıp ölseydi, medya, gazete, radyo ve televizyonlarda nasıl kıyamet koparır, nasıl yeri yerinden oynatır, 24 saat içinde tüm sorumlular adalet önüne nasıl dizilir, park ve elektrik şirketleri o çocuğun ailesine ne büyük bedellerle anlaşma teklif ederlerdi, iyi bilenlerdenim..
İşte o yüzden Amerika'da böyle şey olmaz.. Türkiye'de ise her gün olur.
Allahın günü gazetelerde "İhmal" yüzünden çocuk ölümü haberleri var.
İnşaat çukuru aynen bırakılır, çocuk düşer boğulur. Mazgal kapağı çalınır. Üzerine bir koli kartonu konur. Çocuk basar, düşer ölür.. Servis şoförü çocuğu karşı kaldırımda bırakır. Çocuk tek başına öte tarafa geçerken ezilir ölür..
Kaç haber okudunuz böyle bugüne dek..
Peki hiç "Sorumlu bulundu. Cezasını çekti" haberi duydunuz, okudunuz mu?.
Google girin "Elektrik çarpmasından ölümler" yazın. 2018'in elektrik ölümleri hemen her ilimizde ve nerdeyse gün aşırı..
Sadece bu yıl, böyle onlarca ölüm olayı var.. Peki sonuç?.
Kaçında sorumlu aranmış, bulunmuş?.
Sorumlular cezalarını çekmişler mi?. İhmal kurbanı aileye ağır tazminatlar ödenmiş mi?.
Duyan, bilen, soran, yazan var mı?.
"Herkes kendi başının çaresine baksın" ülkesinde yaşıyoruz. Bizde Sorumlu asla ve kat'a aranmaz ve tabii bulunmaz.. O zaman da, insanlarımız, hele çocuklarımız tesadüfen yaşarlar!.
Küçük çocuğun parkta kapısı açık bırakılan trafo dolabında çarpılıp ölmesin istiyorsan eğer?.
Kolayı var!.
Çocuğunu eve hapset, parka gönderme efendim..
Çocuğun ölüyorsa, sorumlusu sensin vatandaş!.
Bu kadar basit!.