Valla sayfalar azalır, reklamlar artar, benim yer de daralırken, yazdıklarıma yer bulamıyor editörlerim..
Bir de yazamadıklarım..
"Yazar bunu" deyip de kenarda bıraktıklarım..
Editörlerimi zor durumda bırakmamak, bu arada, aldığım notları da temizlemek için, bugün kısa kısa "Notlar" yazmaya karar verdim..
Yıldız.. Yıldız.. Aldığı kadarını koyar, rahat ederler..
***
Adam sabıkalı..
Uyuşturucudan 3, bıçaklamaktan 1, hırsızlıktan 1..
Markete dalıp 17 yaşında bir kızı tekme yumruk dövüyor ve çıkıp gidiyor. Kız şikâyetçi olunca polis yakalıyor.
Kamu davası açması gereken Savcı, karakoldan serbest bıraktırıyor. Bırakın dava açmayı, adamı çağırıp ifade almaya bile zahmet etmiyor.
Burası Türkiye..
Sokakta, bakkalda bile güvende değiliz. Çünkü bu olay tek değil.. Her gün tekrar ediyor..
Nerde Adalet Bakanı..
***
Cebim gene yasak kumarın, yasak reklamlarıyla dolu.. Kaçtır yazıyorum..
Yahu
4 bakanlık görevli yuvalar yıkan internet kumarını yok etmekle.. Birisi ilgilenmiyor..
İstanbul Emniyeti zaten uykuda..
Siber Suçlar Şube Müdürü?.
Kimsin, nesin, nerdesin yahu?.
***
Adam günde ortalama 120 kez 155'i arıyormuş. Yılda 45 bin kez aramış. 155 "Acil imdat" hattı. Bu hat işgal edilir mi?. Adamı yakalamışlar.
Bunalımda. "Konuşacak kimsem yok" diyor, açıyormuş telefonu 155'e.. Ruh Doktoru olmama gerek yok "Hasta" demek için.
Savcı, derhal hastaneye göndermesi gereken adamı tutuklamış, 5 yıla kadar hapis diye de dava açmış.
Yani yukardaki notla bunu karşılaştırın da hele bir sorun "Bu nasıl Adalet'tir?."
***
Haber dediğin 5N, 1 K'dır.. Mesleğin alfabesi.
İlk öğretilen şey..
Tüm gazetelerde manşetti Schalke maçından önce Terim'in sözleri..
"Cephanemiz taraftarımız" demiş.
Hadi 5N, 1K'yı uygulayalım.
"Kim" demiş. Belli.
"Ne" demiş. Belli.
"Ne zaman" demiş. Belli.
"Nerde" demiş?. Hiçbir gazetede yok.
"Nasıl" demiş. O da hiçbir gazetede yok.
Her gazetede haber tıpatıp ayni. Hiçbirinde farklı ayrıntı, soru yok.
Demek basın toplantısı yok.
Yani Fatih muhtemelen bir ajansla konuşmuş, ya da onlara bir yazılı metin vermiş,olmuş bütün gazetelere başlıkları bile ayni ama imzalı ve de güya "Özel" Haber..
Geçen gün bana da dokundurarak yaptıkları Özel Haberleri anlatan sevgili spor müdürüm. Bu haberde
Mehmet Özcan imzası vardı.
5N, 1 K'da eksik kalan soruların yanıtlarını bana verir mi, acaba?.
Haftaya yazayım..
***
Efendim şimdi artık yüzümüze bakmayan Trabzon Başkanı
Ahmet Ağaoğlu, peşimde dolaşıyordu, o yıllar. Çünkü ben "Türk turizmini golf kurtarır.
Antalya sahillerine golf sahaları kurarsak, sezonu beş aydan on aya çıkarırız" diye yazıyordum, Portekiz'de, İrlanda'da gidip, görmüş olarak.
Ağaoğlu da esamisi okunmayan Golf'ün Federasyon Başkanıydı.
Antalya'nın de luxe tatil köylerinden biri nihayet farkında vardı, Golf Turizmi'nin ve kolları sıvadı.
Milliyet, 8 sütundan feryat etti, "Antalya'da golf için ormanları yok ediyorlar" diye.. Yayınladığı koskoca resimde görülen yeşil, orman değil, çalıydı oysa. Akdeniz bitkisi makiler yani. Oysa Golf, dünyada "Yeşil" demekti. Ağaçları, çimenleriyle yemyeşil..
Şimdi o Milliyet durmadan Golf Haberleri yazıyor iyi mi?.
Çünkü
patron Yıldırım Demirören golfçü. Oynuyor. Aile de oynuyor. Sporculuk değil..
Yağcılık, yaranmak bol ya.. Her gün patron ve aile resimleri.
Tabii, bir de binicilik.Aile onun da içinde de.. Ne olur ne olmaz!.
Dahası var. Bir de sosyete..
Yaptığınız etkinliğe bir, sadece bir Demirören soyadlı insan getirin, en az altı gazetede haberinizin yarım sayfa çıkması garanti..
***
Biri kazada ölür..
Olay yerine gelen yakınları ille de kriz geçirirler. Okuyun. Her gazete böyle.
Biri kazada ağır yaralanır, kaldırıldığı hastanede "Tüm müdahalelere rağmen" ölür..
Yahu nasıl klişeci muhabirler olduk biz..
Ezber bozan polis adliye haberi yazacak bir kişi çıkmayacak mı?.
Zaten haber hikayesi sistemini unutup, iki satıra indirip okunmaz ettiniz, polis adliye gibi, mesleğe adam yetiştiren gazetecilik dalını..
Bari o iki satırın yarısını da klişelerle doldurmayın yahu..
***
Ahmet Hakan'ın en sevdiği adam,
Melih Gökçek'tir.
Güya tartışıyorlar.
Bakmayın. Danışıklı dövüştür.
Şimdi MHP'den
Ankara adaylığı söz konusu ya. Hakan hemen aramış Melih'i. Açmamış. Sonra Hakan müthiş gazetecilik yolları kullanıp, Gökçek'in iç yüzünü öğrenmiş..
Melih "Öğren ama, benden öğrenmiş olma" demiştir, kesin.
Tam da ortalığı kızıştıracak,
Melih'e yeniden AK Parti Yolları açacak maddeleri köşesinin manşetinden sıralamış, Ahmet Hakan. 25 Ekim tarihli Hürriyet.
İnternetten okuyun, görün.
***
Fatih Portakal, bu ülkenin "Güya" muhalifleri gibi, öfke, nefret ve kin haberciliği yapmıyor. Üslubu gösteriyor zaten. Bu üslup içinde geçen gece, Ankara Müdürünün kravatına takıldı, havayı dağıtmak için..
Vay efendim, "fırça atmışmış.." Yapmayın dostlar..
Bir ana haberi, dost, arkadaş takılmaları ile yumuşatanlar, eleştiri konusu değil, örnek olmalı.
Devam Fatih.. Sen bunlara bakma sakın.. Hele de bu sosyal medyanın linç ederek tatmin olan hastalarına..
***
Biri "Bana dünyada bir kadın mucit gösterin" demiş.. Der a.. Adem ile Havva'dan beri tartışılır, kadın erkek..
Fatih Altaylı kardeşim "Madam Curie" demiş anında. Geçen yüz yılın en büyük fizik kimya mucidi.
Nevşin Mengü "Adam bilim pipiyle yapılıyor sanıyor, herhalde" diye girmiş lafa..
Nevşin de "Kadın erkek farkı" deyince "Pipi" anlıyor olmalı..
***
Gece Yarısı Ekspresi aslında fevkalade güzel çekilmiş bir hapishane filmiydi. Amerikan sineması hapishanelerde çektirilen işkencelerden harika filmler yapar. Paul Newman'ın Cool Hand Look/ Parmaklıklar Arkasında'sı mesela.. Robert Redford'un Brubaker'i mesela.. Kaç film izledim, kendi hapishanelerini yerden vere vuran. Bu defa bir Türk Hapishanesiydi konu. Oynayıp gidecekti, ama
bizde bir sivri akıllı, filmi yasaklatmaya kalktı. Bütün büyükelçilerimiz, filmi gösteren ülkelerden "Yasak kararı" istediler. Olur mu onlarda böyle şey. Kopardığımız kıyamet filme reklam oldu. Gece Yarısı Ekspresi tüm dünyada seyirci rekorları kırdı.
Filmin yanlışını yazan tek yayın organı Playboy Dergisi oldu.
"Film çok güzel ama, bütün kötü adamlar Türk, bütün iyi adamlar başka milletten. O zaman ırkçı oluyor" dedi. O kadar.
Yıllar sonra gidip evinde tatil yaptığım arkadaşım "Filmin kahramanı buraya taşındı. Konuştum. Senaryo yazarken pek çok şeyin değiştirildiğini söyledi. Bunları Türk Televizyonu canlı yayınında söylemeye de razı.
Sadece ülkeye girişte tutuklanmama garantisi istiyor" dedi. Özal zamanı.
Hemen Adnan Kahveci ile konuştum.
"Tamam" dedi.
Önce filmi gösterecektik. Sonra Atilla Dorsay, o Amerikalı ile konuşacaktı.
Kaza.. Kahveci'yi kaybettik. Kaldı..
Şimdi
NetFlix gösteriyormuş filmi.. Göstersin yahu.. Ne olur?.
Dünyayı dolaştı da ne oldu?. Biz kıyamet kopardık, reklam oldu. Gene ayni hataya düşmeyelim.