Minnacık gerçekten.. 43 hane falan.. Nüfusu da 130.. Hepsi o.. Ama dünyaya örnek Hatay'ın dünya şirini köyü orası.. Anlamı, dünyalara sığmaz..
Vakıflı Türkiye'deki tek Ermeni köyü.. Ve bu köyde, her dilden, her dinden komşularıyla sevgi ve saygı içinde yaşıyorlar..
Hatay gezimize ön ayak olan dostum Hüseyin Yayman, genç arkeolog Erdem Çinkay'ı "Mihmandar" olarak görevlendirmiş.. Nasıl bilgili.. Nasıl yorulmaz.. Nasıl her şeye koşan. Nasıl kafa dengi.. Adamda "Hayır.. Olmaz" yok..
Müthiş de bir gezi programı yapmış bize..
Hatay'daki "Yeni" kardeşlerimden Erdem'e "Vakıflı Köyü önce ve mutlak" dedim.. Özay Yengem de "Hazreti Hızır'la, Musa'nın buluştuğu yer" dedi..
"İkisi yan yana zaten" dedi Erdem ve Samandağ'a yola çıktık.
Köy girişinde minik meydan.. Meydanda bir kahve.. İki de minik dükkan.. Belli köyün el işleri var bu dükkânlarda. Meraklıyım ya.. Hemen koştum.
İlki, organik meyveler ve sebzeler yetiştiren köyün kendi imalatı reçellerini, meyve likörlerini ve şaraplarını satıyor. Dünya tatlısı bir hanım.. Kuhar Kartun.. "Benim adım değerli taş anlamına gelir" dedi. Köyde "Kadınlar Kolu" kurmuş. Bu kol işte, şarap ve likör üretiyor, el işlerini yapıp satıyor, köy vakfına gelir..
Minik plastik kadehlere dolduruyor, Kuhar Bacı.. Özay tadıyor, arka arkaya.. "Aman kafayı bulmasın" dedim.. "Biz buraya gelenleri sarhoş eder göndeririz" dedi.. Yahu, bu muhteşem vadideki yemyeşil köy, hepsi çiçeklerle dolu evler, mandalina, portakaldan eğilmiş dallar bizi sarhoş etti, zaten..
Birden bir ses duydum.. Sari Gelin.. Ermenice söylüyor biri.. Bu türkü beni çarpar.. Her defasında ağlatır.. Gözlerim dolarken çat.. Kesildi..
"Ne oldu?. Kim kesti müziği" dedim.. Kuhar Bacı "Bu benim telefonun zil müziği.. Kızım aramıştı. Açınca kesildi" dedi ve ne yaptı bilir misiniz?.
"Hıncal Bey burda.. Sari Gelin'e bayıldı. Kapıyorum. Tekrar ara.. Açmayacağım ki, dinlesin" dedi, kızına.
Sarı Gelin Anadolu'nun, Güney ve Doğu Anadolu'nun, Kafkasların türküsüdür.
Ermeniler söyler, Kürtler söyler.. Azeri, Gürcüler söyler.. Türkler tabii en başta söyler..
Rodos Turizm Müdüründen yıllar önce aldığım ders..
"Senin, onun, benim kavgası gereksiz. Önemli olan bu binlerce yıllık komşuların ayni türküyle kendilerinden geçmeleri.."
İstanbul'a döndüğüm akşam, evde TRT Müziği açtım Gönül Bağı diye program.. Bir Azeri gurup ve Gülnaz diye bir sanatçı "Sarı Gelin söylüyor, Azerice, iyi mi?.
Gel de ağlama!.
"Şurda oturup birer kahve içelim" dediler, bizi meydanda karşılayan köylüler..
"Önce kiliseyi göreceğim" dedim.. 500 metre ilerdeymiş..
Misak Hergel -İşte Hatay'da bir yeni kardeşim daha- düştü önümüze..
Şirin mi şirin, minnacık bir kilise.. Girdim içeri.. Minbere doğru yürüdüm. Tam karşımda Hazreti İsa'nın resmi, Meryem Ana'nın kucağında.. Minber yayının üzerinde Ermenice bir laf..
Misak "İncil'den bir ayet" dedi.. "Ne diyorsa onu yapın, anlamına gelir!." İncil'den öyküsünü anlattı.
Meryem, Küçük İsa ile bir düğüne gitmişler. Keyif, neşe, eğlence.. Her şey dorukta. Şaraplar bitmez mi?. Meryem İsa'ya dönmüş.. "Hadi şimdi mucizenin zamanı" demiş..
İsa boş şarap fıçılarını göstermiş, düğün ahalisine.. "Bunları suyla doldurun."
Köylüler "Bizimle dalga geçiyor velet" diye kızmışlar.. Meryem "Ne diyorsa onu yapın" demiş..
Yapmışlar. İsa bir işaret etmiş..
Fıçılardaki su, şaraba dönüşmüş..
"Ne diyorsa onu yapın" işte o!. Şarap yapıp satarak yaşayan köyün kilisesine, bundan iyi İncil ayeti olur mu?.
Bir de mum yakıp çıktım kiliseden..
Kahveye geldik. Masanın etrafına oturduk.. Orda emekli felsefe hocası Boğos Silahlı'yla tanıştık.. Emekli, memekli ama, hala Hatay ve civarında "Felsefe Günleri" yapıyor.. Nasıl hoş sohbet o da..
Köy Ermeni Cemaati Başkanı Cem Çapar'la tanıştık. Bir sıcak dost da o..
Nasıl sıcak, ne hoş saatler geçirdik Vakıflı'da.. Ve "Mutlak geri gelme" söz vererek ve de hiç istemeden ayrıldık!.
Vakıflı!.
Seni unutmayacağım!.