Hemen her sene ayni konu yazılır, o muhteşem Bodrum'da yazacak yeni bir şey yok gibi..
"Yan yana iki mekanın birinde deniz bedavayken, ötekinde 200 lira giriş ücreti ödeniyormuş.. Birinde lahmacun 5 lirayken, ötekinde 50 liraymış..
Meslektaşlarıma iki minik not..
1- Yıllar önce Ertekin'le St. Tropez'e gittik. Gezdik, dolaştık, kan ter içinde kaldık. O ünlü limanı var ya, hani yığınla filmde göre göre ezberledik. Orada da dünyaca ünlü kafe.. 1887'den beri Kırmızı tentesi ve kurabiyeleri ile ünlü, Senequier.. 188 sandalyesine senede yaklaşık 1 milyon insan oturur. Oradaki bir boş masaya çöktük. Garson'a "Birer su" dedik. Hesap geldi, dağlar gibi.. "Yahu bu paraya yemek yerdik" dedik..
"Yerdiniz ama, bu sandalyeleri boş bulamazdınız" dedi, Fransız..
2- Los Angeles'te 1994 Dünya Kupası'ndayız. Kazım Baba beni her boş günümüzde kentin en ilginç yerlerine götürüyor. Geceleri de hep değişik restoranlara.. Bir gece bayağı pahalı bir mekana gittik.. Yiyoruz.. "Kazım Baba" dedim.. "Dün gece yediğimiz biftekler, hatta bundan iyiydi, ama burada fiyatlar dört misli, niye?"
"Burada hesap, yediklerine göre gelmez. Hepsi iyi olmak zorunda zaten. Kötü dükkan yaşamaz" dedi..
"O zaman bu korkunç fark" dedim..
"Etrafına bak" dedi.. "Şurada Kaliforniya valisi oturuyor. Şu ötede, ünlü bir Hollywood yıldızı.. Bu parayı onlarla birlikte yemek için ödüyoruz, önümüzdeki ete değil!."