"Bir İstanbul Varmış" Yasemin Kumral'ın şiir kitabından sona gelen ikinci eseri.. "Uzun öyküler" diyor Ama bana sorarsanız, hem de nasıl bir öykü merakı ile okutan anılar bunlar.. 185'inci sayfada başlayan Struma Faciası'nı, babasından nakletmiş Yasemin.. Savaşın en unutulmaz acılarından birisinin, birinci elden öyküsü.. Buyrun..
***
..Babam devam ediyordu.
"
Struma faciası diye tarihe geçen Struma gemisi, içi Nazilerden kaçan 800 Yahudi'yle dolu olarak. Romanya'nın Köstence limanından kalkmış Filistin'e gidiyordu. Motorları bozulunca, 15 Aralık 1941'de bizim Sarayburnu sahiline yakın bir noktada durdu ve demirledi. Zaten yüzen bir enkazdan başka bir şey olmayan geminin biletlerini, Quin Elisabeth transatlantiğinin resmini ve kamaralarını göstererek satmışlardı üstelik.
Alman ve İngiliz hükümetlerinin Ankara'ya baskıları sonucunda çoluk çocuk, genç ihtiyar hiç kimsenin sahile çıkmasına izin verilmedi. Polisler ve askerler kıyıda 24 saat nöbet tuttular. Buz gibi soğukta, tek tuvaletli, aslında koyun taşımakta kullanılan gemide yolcular aç susuz ve ilaçsızdılar.
Sarayburnu'ndan geçenler, feryatlarını duyuyorlardı. Arthur Whittall, İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet beyin ricasını kırmayarak, İstanbul Yahudi Cemaati'nin topladığı gıda ve ilaç yardımının, yetersiz de olsa zaman zaman gizlice gemiye sokulmasını sağladı."
"Çok iyi etmiş. Sonra ne oldu, kurtuldular mı?."
"Maalesef evladım. Sadece bir aile kurtuldu, o da hâlâ dünyanın en zengin şirketi olan American Standart Oil'in Romanya genel müdürü ve ailesiydi. Rockefeller'in sahibi olduğu bu şirketle iş yapan
Vehbi Koç'un çabalarıyla karaya çıkarılıp hayatlarına devam ettiler. Genel müdür temkinli davranmış, o uğursuz yolculuğa çıkmadan önce Vehbi beye ve Amerika'ya birer telgraf çekmişti...
Sonunda motorlar tamir edildi. Geminin Marmara'dan çıkıp Ege'ye, sonra da Akdeniz kıyısındaki Filistin'e gideceği zannediliyordu. Filistin o sıralar İngiliz komiserliğince yönetiliyordu.
Zavallılar, gemi demir alırken sevinç çığlıkları atmışlardı. Oysa Romen kaptanın telsizden aldığı emir yüzünden tam yetmiş iki gün İstanbul'da bekledikten sonra, tekrar Köstence'ye dönmek üzere hareket etmişlerdi. Karadeniz'e çıkar çıkmaz daha o gece, Şile açıklarında, bir Rus denizaltısı tarafından torpillenerek batırıldılar. Kurtulan olmadı."
"Aman Allahım! Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!!!"
"Sana aynen katılıyorum kızım. Bu felaket bir süre basının gündeminde kaldıktan sonra yavaş yavaş mazinin derinliklerine gömüldü. Tıpkı gemidekilerin, Karadeniz'in karanlık sularına gömüldükleri gibi..."
Babamla bir süre hiç konuşmadan keder ve utanç içinde önümüze baktık. Göz göre göre ölüme yollanan zavallıların acısı, kurşun gibi yüreğimize çökmüştü. Dertlerine derman bulamayan ikimizdik sanki..