Siyasiler içinde ahbaplık ettiğim "Dostum" diyebileceğim pek az kişi vardır.
Siyasal Bilgiler'de okumama, hem de o yıllarda siyasetin tam göbeği Ankara'da gazeteciliğe başlamama, MHP'nin kurucu Genel Sekreteri'nin oğlu olmama rağmen, ben siyaseti sevemedim, hep uzak kaldım da ondandır.
Pazar günü toprağa verdiğimiz Özal'ın Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu o ender dostlardandı. İyi de Galatasaraylı'ydı.
Sık sık konuşur, dertleşirdik, Galatasaray üzerine.. Ne harika günler de yaşattı Galatasaray da bize.. Türk futbolu adına "Zafer" diye tarihe geçen günler..
Hoşsohbet, dost canlısı bir politika adamıydı.
Onu yazmak için gazeteye gelirken dün sabah, Tayfun'u öğrendim.. Talipoğlu..
Daha 55 yaşındaydı.. Olacak şey değil..
Tayfun benim fakültem, benim dalımdandı.
İdari şube.. Ama benden 20 yıl sonra.. Amacı kaymakam olmaktı ama, o devir işte.. Muhalif diye devlete almadılar.. Gazeteciliği seçti.
Muhabir olarak başladı. TV programları yaptı.
Ayni gurupta uzun yıllar çalıştık ama birbirimizi gazeteden çok, ödül törenlerinde görürdük.
Üniversite seçimlerinde gençler bana ve ona çok oy verirlerdi o yıllarda.. Sonra ben yazı yazdım birkaç defa..
"Oylarınızı sizin gibi gençlere verin. Onları teşvik edin.. Bizler artık unumuzu eledik, eleğimizi astık. Oysa gençler heyecan dolu, heves dolu" diye..
Ondan sonra da rastlaşmaz olduk..
Nurlar içinde yat, Tayfun!.