Avrupa Şampiyonu olabilecekken, Fransa'dan ilk pasaportu alan takımlardan biri olduk..
Neden?.
Çünkü Hocamız Fatih Terim, akla hayale gelmez bir yığın yanlış yaptı.. Şimdi bunları sıralayalım..
İlk yanlışı, yanlış teknik kadrosuydu.. Daha doğrusu, "Olmayan" kadrosu.. Bu Fatih Terim'in en başından beri bilinen hatası. Bu defa başarısızlık fena halde sırıtınca, artık gizlenmez oldu.
Hocam "Her şeyi bilirim, tartışacak kimseye, uzmana ihtiyacım yok" diyor, takımını kurarken..
Yanındaki yardımcılarını sayabilir misiniz?. Sayamazsınız.. Fiilen yoklardı çünkü.. Bu millet "Derwall-Denizli" ve de Piontek/Fatih" diye ezberlemişken, siz Fatih'in yanında bugüne dek, ondan sonrası çalıştırdığı takımda yerini alabilecek çapta birini gördünüz mü?. Göstermelik bir Fenerli, bir Beşiktaşlı, bir Galatasaraylı isim. Sadece boy göstermek için.. Tamam!. Başından beri, yardımcıları içinde gerektiğinde Fatih Terim'e kafa tutacak, kapıyı çarpıp gidecek adama rastladınız mı?. Onunla tartışacak, en azından bir daha düşünmesini sağlayacak birini?.
Oysa sistem, bir ülkede "Futbol Geleneği" oluşması bakımından önemlidir. Herberger'in yanında Helmut Schön vardı.. Schön'ün yanında Jupp Derwall.. Derwall'in yanında Holger Osieck.. Alman futbol ekolü, bu devamlılık sayesinde kuruldu.
Fatih Hocam yanına, güçlü, geleceği parlak, takımda kendisi kadar söz sahibi olabilecek, hatta kendisine kafa tutacak bir yardımcı almadı hiç.. "Ben tek başıma yeterim" diyordu çünkü.. "Tartışma istemem!.."
Fatih Terim'in ekibinde, 24 saatini futbolcularla geçirecek, onlarla yaşayacak, sorunlarını büyümeden öğrenip çözecek, gerektiğinde Terim'le arabuluculuk yapacak, bir ağabey, bir menecer var mıydı, peki?.
2002'de Dünya Şampiyonluğunu kaçıran o takımda, menecer Can Çobanoğlu'nun katkılarını kaç kişi bilir?. Şenol Güneş ekibinin en önemli güçlerinden biriydi Can.. Fatih Hocam, hem de nasıl deneyimli Can'ı veya bir başka becerikli, yetenekli "Halkla ilişkiler" adamını niye düşünmedi?.
Çünkü "O işi de ben yaparım" diyordu. Gördük.. Fransa'da yapamadı..
23 futbolcu, uzun süre evlerinden, ülkelerinden uzak yaşayacaklardı.. 23 futbolcu, belki de pek çoğu karakterlerine hiç uymayan kişilerle bir arada olacaktı. Bunun psikolojik sorunlar çıkarmaması mümkün müydü?. Bunları gerek toplu seanslar, gerek bireysel konuşmalarla çözecek bir uzmana, mentör dediğimiz adama mutlak ihtiyaç vardı. Şenol Güneş'in takımında, hem de harika bir mentörün olduğunu bugün bilen var mı?.
Fatih Hocam "Ben varken mentör gereksiz" dedi. Yapamadı. Bir mentör olsa, kamp sorunlarının yüzde 80'i olmazdı, emin olun.
Başarılar, menecere, mentöre, yardımcıya değil, hep teknik direktöre yazılır, dünyanın her yerinde.. Başarı ise, "Takım oyunu" ile gelir. Kimse her şeyi bilemez. Her şeye yetemez!..
Teknik direktörün başarısı kendisini zafere götürecek "Teknik Takımı" kurmak, kurabilmekle başlar.. En iyi takımı kuran, en iyi olur!.
Fatih Hocam, tıpkı Mustafa Denizli gibi takım oyununa hiç itibar etmedi. Amaçları zaferi paylaşmamak, ya da kendilerine rakip yetiştirmemek miydi?.
İkisini de yakından tanıyorum. Bunlar değil asla.. İkisinin de ortak kusuru "Ben her şeye yeterim"e inanmaları.. "Bana takım gerekmez.. Mentör de benim, menecer de.. Kararları ben veririm. Bana tartışacak yardımcı değil, kafa sallayacak adam yeterli" derler..
Bunları diyen adamların, daha gencecik, sıfır deneyim yardımcı hocalarken Derwall'e ve Piontek'e nasıl kafa tuttuklarını bilmesem?.
Tartışmaya her zaman ihtiyaç vardır, Fatih Hocam!..
Sorumlulukları, işinin uzmanı özel adamlardan oluşan bir kadroya dağıtmanın ve o kadronun başında son karar adamı olarak kalmanın yararları tartışılmaz!.
2018 Dünya Kupası elemelerinde eğer hâlâ Milli Takım'ın başında olacaksan, işe, eksiksiz, kusursuz, deneyimli ve uzman bir kadro kurarak başlamalısın, bu defa, Sevgili Fatih Hocam!.
Yarın devam edeceğiz!.