Erol Kaynar'ı 1980'li yıllarda tanımıştım. Sevgili kuzenim Doğan Şener "Seni bu gece çok seveceğin bir yere götüreceğim" dedi.. Hayatımda ilk defa Galata Kulesi'ne gittim. En üst katı restoran/ bar olmuş.. Ercüment diye bir harika, terası dolduran her milletten turistle kendi dilinden konuşuyor, hepsinin dilinden şarkı söylüyor. O kadar eğlendim ki, her fırsatta gider oldum.. Erol Kaynar o Galata Kulesi'ni işletiyordu işte..
Geçen hafta çarşamba gecesi, Zeynep'i (Özyılmazel) dinlemek için yeni başladığı Nola adlı restoran bar, tam kulenin dibindeydi. Erol'a bir sürpriz yapmak istedim. Cento Per Cento'da, birlikte penna arabiatamı yedikten sonra "Hadi gidiyoruz" dedim.. "Nereye" dedi, Erol.. "Sürpriz" dedim.. Öteki dostlar, Mehmet Hotiç, yeğen Zeynep ve arkadaşı Tolga biniştik arabama..
Geçen hafta bahçedeydik. Hava soğuktu. Hiç üşütmemem gereken belim ağrıyordu. Bir saat dayanabilmiştim. Bu defa yağmur var diye içeri almışlar.. İyi de etmişler..
İçerisi muhteşem.. Erol bayıldı.. Kalktı binayı dolaştı, önce.. Üst katı da varmış.. Mimari ve iç mimari müthiş..
İşletmecilerden Hüseyin Bey, anlatmış..
Beş sene sürmüş, Nola'yı bu hale getirmeleri..
Eskiden neymiş.. Bizim masa, şömine gibi bir yerin önünde.. Ama şömine değil.. Baca yok.. Erol öyküyü nakletti. Biz bir sur parçasının önünde oturuyormuşuz meğer, binlerce yıllık..
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u almak için Galata tarafına karargah kurar ya.. O zaman Galata Kulesi'nden biri Haliç, biri Karaköy'e iki sur inermiş, çapraz.. Fatih (Şu günlerde Fethi kutluyoruz ya.. Tesadüfe bakın..) bu surların yıkılmasını emretmiş. Yıkmışlar.. Bu duvar parçası kalmış geriye nasılsa ve bugüne dek gelmiş..
İşte o sur parçasının etrafına, ayni havada, ayni taşlarla bu tasarım harikası binayı yapmışlar..
İçerde müziğin keyfini daha iyi yaşadık. Açık hava sesi dağıtıyordu. Zeynep, bağıra çağıra değil, lezzetle söylüyor, birbirinden güzel şarkılarını.. O zaman dinleme keyfine doyum olmuyor..
Yemek yiyip gittiğimiz için sadece meyve söyledik. Hotiç kahve istedi. Yanında lokumla geldi. Hotiç "Bu lokumu yemelisiniz. Müthiş bir şey" deyince "Getir bakalım" dedik. Getirdiler.. Yani böyle bir sunum kırk yıl düşünsem aklıma gelmez.. Bir dikdörtgen baza.. İçinde ışık var. Bu bazanın üzerine yuvarlak bir ilginç taş oturtmuşlar.. "Bu bilmem ne taşı" dedi Erol.. Bir milyon yıllık bir ağaç fosili taşıymış.. "Öyle serttir ki, ancak elmasla ve çok uzun zamanda kesilir.."
Cam bir yuvarlak, altında ışık yanıyor.. O cam gibi milyonluk taşın görünümü harika.. Ve de üzerinde lokumlar..
Nasıl küçük bir ayrıntı, ama bana bakın neler yazdırdı..
"Mükemmellik ayrıntıda gizlidir" diyenler ne kadar haklı..
Burayı yapanlar belli, kendi zevkleri için yapmışlar.. "Bu para nasıl çıkar" diye bakmadan, her ayrıntıyı ince ince düşünmüşler.. Sabırla, oya gibi işlemişler beş sene..
Bu yatırım kaç senede çıkar, ya da çıkar mı, bilemem..
Ama böyle bir yere sahip olmanın keyfinin değeri olmaz, onu iyi bilirim işte..