"Yürümek istiyorsan, bacağını kesmemiz lazım" diyor doktor, hastasına..
"Asıl hasta olan o doktorun kendisi" demez misiniz?.
Ama hayat bazen insanı, böyle akla mantığa sığmaz tercihlere zorlayacak kadar acımasız da olabiliyor, tüm güzelliklerinin yanında..
Bu ülkenin sporu en bilen ve en seven gazetecilerinden Caner Eler'in Hürriyet Pazar'da kendisini anlatan yazısı, geçen hafta sonunun en güzeliydi.
Kalemi de harika Caner'in..
St. Benoit'da okur, İTÜ'de basket oynarken, kemik kanserine yakalanmış, 2000 yılında.. Ameliyatlar, tedaviler, her şey. Dizin altındaki tümorü almışlar, ama Caner "Gene yürüyeceğim" inadı ile, her türlü tehlikeyi göze alıp, bacağını kestirmemiş. Gene ağır ameliyatlar.. Dizin içine protez yerleştirmeler.. Bir.. İki. Üç.. Olmamış.. İlle de tekerlekli sandalye, ya da koltuk değneği..
..Ve koltuk değneksiz yürümenin tek imkanı.. İşe yaramaz bacağı diz altından kesip yerine, artık o çok ilerlemiş, her hareketi yapan robot protez ayak takmak..
Kararını vermiş Caner.. Vermiş ve 15 yıl sonra koltuk değneksiz ilk adımını atmış..
İnsan için küçük, ama Caner için, Neil Armstrong'un aydaki adımından büyük bir adım..
Bu yazıyı internetten bulun ve okuyun..
"Bitmedikçe bitmez" ne demektir anlayacaksınız.
"Savaş nedir, nasıl kazanılır" onu da göreceksiniz..
Hepsinden güzeli..
Enfes bir yazı okuyacaksınız.. Bir yaşanmış öykü.. Roman!..
Caner'in yaşamı film olur, dostlar!..