Yasemin'in getirdiği e-mailin altındaki imzayı görünce "Aman, ara, bul, bağla" dedim.. Yılmaz Mazlumoğlu Mülkiye'den ağabeyim, Muhabere Okulundan teğmenimdi çünkü.. Yıllar var, haber alamamış, görmemiştim.. Yasoş, halletti.. Sesini duydum telefonda.. "Ne haber ağabey" dedim.. "Kaç yıl oldu?.. Neler yapıyorsun?."
"Yaşlandık be Hıncal" dedi..
"Ne yaşlanması ağabey" dedim. Sesinden belli, çakı gibisin.." Eee.. Ucu bana dokunuyor. Teğmenim yaşlıysa, ben de pek genç sayılmam demektir.
"Bak" dedi, Yılmaz Ağabey.. "Sana yaşlılığın tarifini yapayım.."
Yaptı da.. "Sabah kalktığında bir yerin ağrımıyorsa, ölmüşsün demektir."
(Bu sabah kalkınca kendimi yokladım. Bayağı yaşıyorum!..)