1981 mi, 82 mi, ne.. Londra'ya gidiyorum. Sevgili patronum, Hıncal Uluç olmamda katkıları çok büyük Ercan Arıklı (Nurlar içinde yattığını biliyorum) bir adres verdi.. "Bu benim gömlekçim. Ona uğrayabilirsen, sana iki gömlek verecek. Bavulunda yer varsa tabii.."
Ercan'a can feda.. Bavulu boşaltırım onun için de.. Yahu İstanbul'un her tarafı gömlek dolu.. En pahalıları dahil, harika yerli yabancı markalar var.. Londra'da gömlek diktirmek ne ola ki?.
Özel kalemi değil, sağ kolu, her şeyi Ayşe merakımı anladı. Öğleyin yemekte "Patron o gömlekçiden başkasının gömleğini giymez" dedi.. "Yakasındaki E.A. harfleri onun simgesidir."
Valla, özel gömlek diktirmenin havasını gene anlayamadım. Nasıl anlayayım. Benim tüm çocukluğum, benim ölçülerimle, bana özel dikilen gömlekleri giymekle geçmiş. Sade gömlek de değil.. Elbise, kazak, ayakkabı, her şey özel yapılırdı. Hazır giyim yoktu ki..
Genelde annem ölçülerimizi alır dikerdi, ağbimle bana.. Ara sıra da, mahalledeki terzi.. Herkes öyle giyinirdi zaten.
Hazır giyime kavuştuğumuzda nasıl bayram etmiştik ağbimle, nihayet Ankara'da.. O lisedeydi, ben ortaokulda.. Gidiyorduk mağazaya, keyfimize göre seçiyorduk, yüzlerce çeşit arasından..
Ceket sevmeyen bende de müthiş bir gömlek merakı var, daha o yıllarda.
O zaman iki havalı gömlek vardı.. Biri, Amerikan pazarcılarının PX'ten çıkarıp sattıkları Arrow'lar.. Öteki de, İstanbul'da Beyoğlu'nda satış yeri olan Galeri Edip.. Bunlardan giyindin mi, yürüyüşün bile değişirdi..
Yıllar yıllar sonra, işte Ercan öğretti ki, asıl hava, bizim burun kıvırdığımız ısmarlama gömlekle atılırmış.
2 binli yıllara geldik.. En sevgili, en yürekten dostlarımdan Abdullah Kiğılı ile, MetroCity'deki dükkanında oturuyoruz. Apo, benim gömlek merakımı biliyor.
"Seni çok hoşuna gidecek bir dükkana götüreyim" dedi.. "Bir Kıbrıslı genç, hemen üst katta açtı.."
Çıktık beraber..
"Kaan" dedi, Apo!.
Öyle tanıştık işte Milimetric'le.. Ölçüye ve zevke göre gömlek diken ilk Türk markası hayatıma öyle girdi.. O gün, bugün, bana hediye gelenleri saymazsak, Milimetric dışında gömlek giymedim. Kaan, TV programlarımın gömlek sponsoru oldu.. O da bizi sevdi.. Maç gurubuna girdi, salı gurubuna girdi.
Geçen salı da masadaki herkese bir davetiye bıraktı.
Çarşamba günü en havalı dükkanını Nişantaşı'nda açıyordu.
Akmerkez, İstinye Park, Çırağan başta o kadar yaymıştı ki işi, aslında Nişantaşı'na ihtiyacı yoktu. Ama dedim ya, "Ismarlama" gömlek hava işidir, erkekler için. Hatta ısmarlama elbiseden de önde.
Nişantaşı'nda dükkan, en büyük havaydı, İstanbul'da.. AVM'lerde ne satarsan sat..
Gittim.. Abdi İpekçi Caddesi'ne.. Hemen Vali Konağı'na yakın.. Daha kapıdan girince çarpıyor insanı havası..
Genç bir mimar yapmış.. Bartu Olcay.. Tanıştık. Oturduk.. Amacı nasıl anlamış, nasıl bir zevkle gerçekleştirmiş, harabe halinde aldığı yeri..
İç Mimari işte bu.. Niçin yaptığını bilecek ve bunu en etkili şekilde güzelleştirip, sunacaksın..
Girişte dükkanla tanışıyorsun. Asma kat, müşteri ile buluşma yeri. Gömlek, elbise, ne diktirecekseniz, o dünya şirini asma katta oluyor..
Milimetric Nişantaşı'na bir uğrarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız, beyler!..