Bu hafta sonu keyifle okuduğum üç yazı vardı..
Bizde Hasan Bülent Kahraman, Erol Büyükburç üzerine yazılanların doruğuna tırmanmış.. Böyle bir yaşam analizi.. Hasan Bülent'in yazısı, ders gibi..
İzzet Çapa'nın Hürriyet'le anlaşmazlığı ne güzel, çabuk bitti.
Fazla reklam meraklısı insanlardan pek hoşlanmam.. Bu yüzden bugüne dek Nusret'e adım atmadım. Davet ettiler gitmedim.. Gurup halinde gidiyordu arkadaşlar.. "Nusret" dedikleri için mızıkçılık bile yaptım. Öylesi..
Ama İzzet, Nusret'le bir söyleşi yapmış ve de öyle yapmış ki, dükkanının önünden geçmediğim adamı iki sayfa okuttu bana..
Milliyet'te Asu Maro, enfes bir Hümeyra kaleme almış.. Bu defa durum tersi.. Hümeyra hayatta en sevdiğim insanlardan biridir. Erkan Özerman sayesinde adının ilk duyulduğu günden beri, tüm yaşamını bilirim. Ama Asu öyle meraklı bir yazı kaleme almış ki..
Yazının tek kusuru, Hümeyra'nın yaşamını etkileyen, onu ağlatan, benim de asla tasvip etmediğim o ünlü "Yan masayı dinleme" haberini yazan gazetecinin adını saklaması..
Okur yazı okurken, bilmece çözmekten nefret eder.. Cihat Baban bize "F. Bahçe" yazmayı bile yasaklamıştı.. "Fenerbahçe yazacaksın, açık net" diye emir vermişti.
Şimdi Asu'yu okuyup merak eden haydi googlelara dalacak.. "Hümeyra" yazacak.. "Gülse" yazacak. Merak öyledir. Kafaya taktın mı, tatmin olana dek bitersin.. "Esin Övet" desen ne olacaktı, Asu?.
Bütün meslektaşlara söylüyorum.. Yasal yasak yoksa, bildiklerinizi kendinize saklamayın. İsimleri gizlemeyin..
Gerçek dışı sosyete dedikodularını "Evli, iki çocuklu bir iş adamı ile uzun boylu bir manken" diye yazmak, haber bulamayan magazin muhabirlerinin, masa başı güya inandırıcı yalan usulüdür.
Bu tuzaklara gerçek gazeteciler düşmez..