Çözüm sürecinde baş rolü oynayan Hakan Fidan'ın, bu sürecin büyük krizlerle karşılaşabileceği seçim döneminde görevinden istifa etmesi, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için kabul edilmesi çok zor bir hataydı.
Çünkü Fidan'ı, Erdoğan bulup yükseltmiş ve hayal bile edemeyeceği çok önemli, çok kritik makama getirmişti.
Fidan, Özal'ın prensleri örneği gelişme gösterdi, kısa zamanda büyük başarılara ulaştı, arkasında Erdoğan'ın sonsuz güveni ve desteği ile, başka zamanda kolayca "Vatan hainliği" ile bağdaştırılacak temaslara girişti. Bu yüzden, bugün "Paralel yapı" denen bir gurup savcı hatta peşine de düştü.
Ama müsteşarına inanan ve güvenen Erdoğan soruşturma izni vermedi.
Fidan'a "Devam" dedi.
Çözüm sürecini başlatan İmralı Görüşmeleri büyük çapta, gücünü bu "Güven"den alan Fidan'ın eseriydi.
Görüşmelerin olumlu devamı, İmralı/ Hükümet/ Kandil üçgeninde henüz çözümü değilse de "Ateşkes"i getirdi. Onlarca yıl ülkeyi kana bulayan, binlerce şehit cenazesine sebep olan terör eylemleri durdu.. Bu müthiş bir başarıydı.
Görüşmeler devam ederken, Hakan Fidan'ın görevinden istifası bir şok etkisi yarattı.
Fidan, 7 Haziran milletvekili seçimlerinde aday olmak istiyordu.
Kendi hayatına sahip olmak herkes gibi onun da hakkıydı. Bu çok yönlü ve çok yıpratıcı hayattan artık emekli olup, Ankara'da milletvekili olmanın çok rahat avantajları içinde yaşamayı, kendisi ve ailesi seçmiş olabilirlerdi. Kim ne diyebilirdi ki?.
Ama kazın ayağı öyle değildi..
Hakan Fidan, MİT Müsteşarı olmasa, milletvekili adayı olabilir miydi?. Kim tanıyordu ki onu?. Fidan'ın kendisini göstermesini sağlayan makamıydı.
Sonra öğrenildi ki, Fidan, istifa ederken, onu o makamlara asansörle yükselten ve yücelten Recep Tayyip Erdoğan'la görüşüp izin almamasına rağmen başvurusunu yapmıştı.
Bu o kadar büyük bir yanlıştı ki..
Ülke üç ay sonra seçimlere girecekti.
Seçim dönemi şiddetli tartışmalar getirecekti.
Geçen seçimlere bağımsız girip, sonra gurup kuran HDP, bu defa parti olarak katılma kararı almıştı.
Bu yüzde 10 barajı geçemezlerse, yeni Meclis'te hiçbir temsilcilerinin olmaması demekti. Bunun anlamı da açıktı. Seçim döneminde, bir yanda Meclis'e girebilmek için çırpınacak HDP, öte yanda Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğa sahip olmak için her oya muhtaç iktidar partisinin mücadelesi, özellikle Doğu'da çok sert geçecekti.
Bu sert savaşın çözüm sürecini etkilememesi gerekiyordu. İşte bu ortamda, hem hükümetin, hem de İmralı'nın güvenine sahip Hakan Fidan'a ihtiyaç büyüktü.
Fidan, tam da böyle bir ortamda, kendisini nerdeyse sıfırdan alıp, ülkenin en önemli adamlarından biri haline getiren Erdoğan'dan onay almamasına rağmen "Bıraktım" deyince, sözünü sakınmayan Cumhurbaşkanı da düşüncesini anında açıkladı..
"Kırıldım!.."
..Ve kıyamet, kızıl kıyamete döndü. Her kafadan bir ses, bir senaryo çıkmaya başladı.
Ortalık karıştı.
Fidan, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la görüşmeler yaptı.. Hatasını anladı.. Ya da anlattılar..
..Ve pazartesi akşam üzeri ikinci bomba patladı.
Fidan adaylığını geri çekti.
Ardından, Davutoğlu'nun kararı geldi.
Fidan, MİT Müsteşarlığı'na yeniden atandı.
Atamada hukuki bir engel yok. Ama ya moral engel?.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, adeta kendi yarattığı ve ülkenin en kritik görevine getirdiği Fidan'a artık eskisi gibi güvenebilecek mi?.
Bu önemli. Çünkü Fidan'ın bugüne kadarki başarısında başrol, bu "Güven"deydi.
Bir defa terkedip gidenin, bir daha gitmeyeceğini artık kim garanti edebilirdi ki?. Ve bir defa terkedip gidene artık ne kadar güvenilirdi?.
İkincisi, tam da seçim döneminde muhalefet, ülkenin bütün sırlarına ve büyük bir gücüne sahip "İstihbarat Lideri"nin, iktidar partisi taraftarlığını açıklamış bir bürokrata verilmesini sonuna dek kullanmaz mıydı?. Muhalefet Fidan'ın başında olduğu MİT'e güvenir miydi?.
Üçüncüsü.. Diyelim, çözüm sürecinin bu çok kritik döneminde MİT, bütün delilleri ile bir "İhanet'e ulaşsın. Ve de tekrar ediyorum, tamamen senaryo..
Bu hain, muhalefet partilerinden birinin önde geleni olsun.
Açıklama tüm kesin delillerle yapılsa bile, halkın büyük bir yüzdesi, seçim öncesi bir "Komplo" düzenlendiğini aklına getirmez mi?.
MİT, bütün renklerin ayni hızla kirlendiği ülke bürokrasisinin beyazıdır. Böyle bir gölgeyi kaldırabilir mi?.
Peki o zaman Davutoğlu, Fidan'ı neden hemen eski görevine yeniden atadı?.
Mezarlıklar, vazgeçilmez adamların mezar taşlarıyla doludur.
Türkiye'de MİT Müsteşarlığı yapacak başka isim yok mu?.
Var!.
Tabii var.. Recep Tayyip Erdoğan, Fidan'ı nasıl buldu?.
Başkaları da bulunur..
Ama.. Ama şu anda, üst üste binmiş Çözüm ve Seçim süreçleri, ülkeyi bir Sırat Köprüsü'nün tam ortasına oturtmuş durumda..
Çözüm sürecinin aksamaması, Hükümet/ İmralı/ Kandil Üçgeninde her şeyin, şu üç aylık seçim kampanyalarında ne olursa olsun, ne söylenirse söylensin yıpranmadan devamı ile mümkün.
Böyle bir ortamda üçgenin her kenarının güvenini kazanarak bu görüşmelerin başlama ve gelişmesini sağlayan adamın yerine bir başkasını bulmak, koymak, kabul ettirmek, kolay mı?.
Durum öyle hassas ki, her şey tersine dönebilir. Sil baştan olabilir. Böyle bir risk göze alınabilir mi?.
Buraya kadar okuduklarınıza bakıp "Sen de Nasrettin Hoca'ya döndün. Herkese 'Haklısın' diyorsun" diye düşünebilirsiniz..
Cevabım Hoca ile haklı..
Siz de haklısınız!. Bir şartla..
İtiraz, hele eleştirmek dünyanın en kolay işi.. "Ben olsam öyle yapmazdım" demek kolay.. Hep öyle diyoruz zaten..
Marifet, "Ben öyle yapmaz, böyle yapardım" diyebilmek.
Marifet "Ben olsam şunu yapardım" demek..
Önerisi olan?..