İlk eleştirim Sabah'a tabii.. Öteki gazeteleri henüz görmediğim için, şimdilik sadece Sabah'a..
Birinci sayfada çift sütun bir haber..
"İstanbul'da infaz günü.."
Nişantaşı'nda, İstanbul'un pergel ayağı koyarak tam göbeğinde, Vali Konağı'nın hala resmen bulunduğu, en kalabalık caddede yürüyen üç vatandaşa bir araba yanaşıyor. Arabadan uzun namlulu bir kaleşnikof makinalı tüfek uzanıyor. Tarıyor. Delik deşik olan vatandaş ve yanındakiler kanlar içinde yere seriliyorlar. Kalabalık caddede panik. İki ağır yaralı can veriyor. Öldürenler, ellerini kollarını sallayarak çekip gidiyorlar..
Ayni gün.. İstinye Yokuşu.. Bu yokuşta kentin en popüler AVM'si İstinye Park var. Bir iş adamı, eşiyle buluşup orada yemek yiyecek. Eşi de arkadaki arabada zaten..
İki araç, Amerikan filmlerinde olduğu gibi, iş adamının arabasının yolunu kesip sıkıştırıyor ve durduruyorlar. Tam da öğle saati. 13.00.. Daha civcivli bir saat bulamazsınız.. Yol kesen arabalardan inenler iş adamının arabasına yaklaşıyorlar ve tam 14 el ateş ediyorlar. Adam karısının gözleri önünde öldürülürken, öldürenler, geldikleri arabalara biniyor ve çekip gidiyorlar. Karışan, görüşen yok..
Şimdi bu olayı getirin New York'a koyun ve ertesi günkü New York gazetelerini düşünün, o zaman gazetemi niye eleştirdiğimi anlarsınız!.
Aslında İstanbul'da cinayet, İstanbul'da asayiş haberi okumadığımız gün yok..
"Emniyet Müdürü nerde" diye sorularımı trafik yüzünden soruyorum hep.. Oysa kentte, can güvenliğimiz kalmamış, haberimiz yok. Yani her şey gözümüzün önünde de, haberimiz (!) yok!..
Yüksek Mimar Belediye Başkanımızın yıllar süren çalışması sonunda bir çirkinlik anıtı, bir ucube haline getirdiğimiz Taksim Meydanı'nı korumak için, AKM'yi polis karakolu yapmayı biliyoruz ama bu kentin en merkezi, en işlek, en popüler yerlerinin Vahşi Batı'nın Teksas'ına dönmesine engel olamıyoruz..
Bu mudur?.
En yoğun caddelerinde bile polisin, ekip arabalarının görünmediği, devriyelerin gezmediği tek dünya ülkesiyiz biz. Hırsızı, caniyi, tetikçiyi adeta teşvik ederiz, polisleri saklayarak.
Pardon, kente bir makam sahibi geldi mi, alayını yollara dökeriz ha.. 50 metrede bir ekip görürsünüz o zaman..
Şimdi bu kentin Emniyet Müdürü'ne çok ciddi bir sorum var..
Alkent'teki evimden, Balmumcu'daki işime, yarın sağ salim gelebilecek miyim, Bay Müdür?.
Laf olsun, yazı dolsun diye sormuyorum. Gerçekten hayatımdan endişeye düştüğüm için soruyorum. İnsanları bu kadar korkusuz, çekincesiz, bu kadar kolay öldürüp, sonra rahatça çekip gidenlerin kentinde yaşayan biriyim ben. Her gazeteci gibi, dostum da, düşmanım da çok.. Adam bakıyor meydan boş.. Niye çekip vurmasın?. Güvencem ne, Müdür Bey?.
Güvencem ne?.