Geçen hafta Deniz Seki'nin hapse girmesinin kamu vicdanında açtığı yaradan söz etmiş,
Yargıtay'ı da eleştirmiştim.
Yargıtay Ceza Daireleri Başkan Vekili Abdülkadir İlhan, yazının çıktığı gün sabah erkenden aradı.
Bir defa bu hassasiyetinden dolayı, Sayın Yargıca teşekkür ederim. Bu ülkede devlet makamlarına yıllardır sorup, yanıt alamadığımız sorular varken Sayın İlhan'ın günler bile değil, saatler içinde bizi araması, olağanüstü güzel bir örnek.. Bir ders adeta. Anlayanlara tabii..
İkincisi, Sayın İlhan yazımdaki iki maddi hatayı düzeltti. Birincisi.. Kararı onaylayan ve kesinleştiren Yargıtay Genel Kurulu değil, Ceza Daireleri Genel Kurulu.. İkincisi.. Karar 13 onay, 9 red olarak değil, 22 onay, 9 red olarak çıkmış. (Bu konuda zamanın gazete haberlerinin kurbanı oldum.)
Sonra konuştuk.
Sayın Başkan "Size kararımızın tamamını göndereceğim" dedi sonunda.. Ve o gün, 20 sayfa tutan karar, aynen adresime maillendi. Hafta sonunda, kararı başından sonuna, altını çizerek tekrar tekrar okudum.
Şimdi açık söylüyorum, adalet duyum ve vicdanım eskisinden daha da rahatsız.
Sayın İlhan'ın çok açık bir ifadesi var ki, doğrudur ve öyledir.
"Biz yargıçlar önümüze gelen dosyalara ve kanuna göre karar veririz."
Yani, polis kimi yakalamış ve dosyası ile yargıya havale etmiş ise, ona bakılır.
Oysa kamunun adalet duyusu ve vicdanı, hele ortada ortak işlenmiş bir suç varsa ve bunlardan sadece biri mahkum olur, hapse atılırken, ötekiler, yani aslında arkadaşlarını satanlar, keyifle yaşamlarını sürdürürken, bir kişinin Günah Keçisi seçilip, maddi, manevi tüketilmesini kabul edemez.
Sayın Başkan ve Vekili ve onun gibi düşünen 21 arkadaşı, ellerindeki Deniz Seki dosyasına ve polisin hazırladığı "Tape" dosyasını incelemişler. Yasadaki "Uyuşturucu, ya da uyarıcı maddeleri başkalarına verme" fiilini gerçekleştirdiğine kani olmuşlar ve mahkumiyet kararını onaylamışlar.
Ne var ki, mesele biraz derin..
Kararı okuduğunuz zaman, ortaya çıkan bazı gerçekler var. Hepsinin adı kararda geçtiği için kullanıyorum.
Polisin hazırladığı tapelere dayanan dosyalara göre, Deniz Seki ve arkadaşları, bazen müşterek toplantılarda, bazen ayrı ayrı kokain, ya da esrar olduğu iddia edilen uyarıcı maddeleri kullanıyorlar.
Bu "Arkadaşlar"ın Deniz'le yaptığı pek çok konuşmanın tapesi de dosyada.. Arkadaşları Deniz'den arka arkaya, usandıracak kadar sık arayarak ve çeşitli şifreler kullanarak "Mal" istiyorlar.. "Hemen" diyorlar.. "Çabuk" diyorlar.. "Boğuluyorum" diyorlar.. Bu arkadaşlardan ikisinin adı, Yargıtay kararında aynen yer alıyor..
Hüsnü Şenlendirici ve Neşe Ünal..
..Ve de, "Karşı oy kullanan 9 Yüksek Yargıç" adına, muhalefet şerhi koyan Ali Kınacı "37. maddenin birinci fıkrasında 'Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri fail olarak sorumlu olur' denmiştir" diyor.
"39. maddenin ikinci fıkrası"nında ise "Yardım eden sıfatı ile sorumlu oldukları yazılıdır" diye ekliyor.
Yardımcı olmak, "Suçun işlenmesini teşvik etmek veya suç işleme kararını güçlendirmek" diye geçiyor yasada..
Deniz mahkum olurken, onu mahkum olduğu suça teşvik eden ve azmettirenlerin, yani tıpkı Deniz gibi "Yardımcı olanlar"ın hepsinin serbest olması bir karşı oy sebebi.
İkinci sebep de "Somut olayda, Deniz Seki'nin satıcılarda bulunan kokain ve esrarla ilgisi olduğuna ilişkin hiçbir beyan ve delil bulunmayışı.."
"Deniz Seki'de ve yaşadığı yerlerde de hiç bir yasa dışı madde ele geçirilmeyişi.."
Karşı oy veren yargıçlar "Hukuk bilimi başta matematik ve mantık olmak üzere, maddi bilimlerin kurallarını ve verilerini dikkate alır. Ele geçmeyen bir maddenin uyuşturucu veya uyarıcı madde olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Olayla açıkça örtüşmeyen telefon konuşmaları, delil olarak mahkumiyet hükmüne esas alınamaz" diyorlar.
İşte ben de aynen bu dokuz Yüksek Yargıç gibi düşünüyorum.
Dosyadaki mevcut deliller, özellikle günümüzde on paralık değerinin olmadığı ve kalmadığı birbiri ardına Yüksek Mahkeme Kararları ve Yürütmenin en yetkili ağızlarının beyanlarıyla ortaya çıkan "Tapeler"e dayanan mahkumiyet kararı,
Kamu vicdanını ve kamu adalet duyusunu tatmine yetmez.. Tersine sarsar.
"Ortak" işlenmiş bir suçun varlığı, 20 sayfalık kararda bile kabul edilmişken ve Deniz Seki'de zerre uyuşturucu ve uyarıcı ele geçirilmemişken, şifreli olduğu iddia edilen tapelere dayanarak sadece Deniz Seki'ye verilen mahkumiyet kararı Kamunun "Adalet ve vicdan duyuları"nı fena halde yaralamıştır!.
..Ve bu yara, hala kanamaktadır!.