Köhne eşyalarla doldurulmuş loş bir oda.. Bir duvarın dibinde, bir divan var.. Divanda bir kadın uzanmış, baş ucunda yanan gece lambası ışığında bir şeyler okuyor.. Divanın karşısındaki duvara dayalı bir çalışma masası.. Masanın başında bir hırpani kılıklı erkek, bir masa lambasının ışığında çalışıyor.. Kadının bir sözüyle aralarında bir konuşma başlıyor..
Bu, bir film sahnesi.. Böyle bir film sahnesi kaç dakika sürebilir?.
30 saniye?. Bir dakika!.. Bilemedin iki dakika.. Hayır.. Yarım saat konuşuyor erkek, kadın.. Sahnedeki tek hareket, sırtı kadına dönük erkeğin, ara sıra kafasını yarım geriye çevirmesi.. Unutmayın.. Loş, hatta karanlık bir sahne.. Gölgeler, ışıktan fazla..
Hadi sıkılmayın bakalım.. Geçtik.. İnsanın bu kadar süre dikkatinin dağılmaması mümkün değil. Dağılıyor da.. Ve çok güzel bir lafı kaçırıyorsunuz..
Diyalog kitapta olsa, döner bir daha okursunuz. DVD olsa, geriye alırsınız. Ama sinemada bu imkanınız yok. Kaçan kaçıyor..
Oysa, filmde, Shakespeare başta, Dostoyevski, Voltaire ve Çekof'tan o kadar alıntı güzel laf var ki, benim köşeyi, bir yıl doldurur..
Haluk Bilginer ve Demet Akbağ arasındaki bu sahne tek mi, filmde?.
Yok canım.. Tam 28 dakika süren bir ikili konuşma sahnesi de, Haluk Bilginer ve Melisa Sözen arasında var..
Var oğlu var.. Film baştan sona konuşma.. Hani fragmanda gördüğünüz hareketli sahneler var ya.. Atılan taşla, arabanın camının kırılması, kırda koşan at, karda avına ateş eden adam.. Tüm filmde hareket, işte o fragmanda gördüğünüz kadar. Süreleri de fragmandaki kadar.. Bir kaç saniye.. Ama oturup konuşmaya başladılar mı, bitmek bilmiyor.. Hani 3 saat 16 dakika ya film.. 3 saati konuşma.. 16 dakikasında da hareket var. Hareket!.. Aksiyon değil..
Filmden söz eden haber ve yorumların çoğu ayni ifadeyi kullandılar.. "Nuri Bilge Ceylan'ın (NBC) en geveze filmi.."
Bir okur "Türkiye'nin yüz akı bir sanatçının baş yapıtı için 'Geveze' yakıştırması hiç de etik (Yani ahlaklı, terbiyeli) değil" demiş. Hürriyet Akil Adamı da, gelen yüzlerce okur eleştirisi arasından bunu seçip, köşesine almış, hak verir gibi.. "İfade özgürlüğü"ne biz gazeteciler sahip çıkmazsak, her insanın adının önüne, ona laf edilmesini önleyen bir sıfat takabiliriz.
Yapma Faruk!..
Şimdi, NBC gibi usta bir yönetmen, bir tiyatro oyunu için dahi çok uzun bu hareketsiz diyalog sahnelerinin sinema için nerdeyse çekilmez olduğunu bilmez mi?. Bilir tabii.. Ama iddiası da o zaten.. Büyük iddia.. "Ben çekilmezi, çekilir yaparım.."
Yapıyor mu?.
Bakın.. Yukarda Allah var!.. Yapıyor.. Amerikalı eleştirmenin dediği gibi, yarısında uyumaz, ya da dayanamayıp arayı bile beklemeden kendinizi dışarı atmazsanız, 3 saat 16 dakikanın sonunda, bu 3 saat 16 dakikalık sıkıntıya değen bir film seyrettiğinizi hissediyorsunuz..
Kış Uykusu, izleyen herkesin kafasında bir tartışma başlatıyor.. Kafanızdakiler yetmiyor.. Başkaları ile de tartışmak, bu film konusunda yazılan her şeyi okumak, hele bu sanatı iyi bilenlerin düşüncelerini öğrenmek istiyorsunuz..
Aynisini yaptım ben.. Kimi gördüysem konuştum. Ne bulduysam okudum.
O zaman asıl anladım, Kış Uykusu niçin Cannes gibi, dünyanın bir numaralı film festivalinde niye Altın Palmiye aldı?.
3 saat 16 dakika süren bir film, bu süresine rağmen ışıklar yandığı halde hala bitmiyor ve günlerce kafanızda sürüyorsa, her ödüle layıktır.
Anladınız değil mi?. Kış Uykusu bugün de bitmiyor. Yarın da devam edeceğiz!..