Fatih kardeşim (Altaylı) müthiş formda.. Çarşamba günü bütün köşesini zevkle okudum. "Bu da Erhan Abi'nin Bavulu" başlığı altındaki "Ramazan Akyürek'i o dönemde Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nden alıp Emniyet Genel Müdürüğü İstihbarat Daire Başkanı yapan irade kim? Bu gücü nerden almış" diye biten yazısı çarpıcı..
Şimdi emekli bir polis dostum, o günlerde "Akyürek seni de dinletiyor, haberin olsun" demişti. Günahı, dinlettiyse onun, değilse, iftira edenin boynuna..
"Çözemiyorsan ertele" yazısında "Dershaneler meselesi kapanmıştır" diyor, Fatih.. "İki yıla kadar gün ola harman ola.. 2 yıl içinde Türkiye'de çok önemli 3 seçim yapılacaktır. Sonrası Allah kerimdir."
Olayı Nasrettin Hoca ile Timur'un ilişkisine benzetirken hataya düşmüş yalnız. Ona benzese, karar "Devlet okullarını da dershane yapın" diye çıkardı. Fatih'in yanıltan şaka, padişahın çok sevdiği atına okuma öğretecek kişiye bir çuval altın vaad etmesi hikayesidir. Öğretirse altını alacak, öğretemezse, kelle gidecek. Fakir köylü "Ben öğretirim, ama altı yılda" diye talip olup çuvalla altını alınca, karısı telaşlanır hani.. "Mümkün mü?. Gitti kellen.."
Köylü cevap verir.. "Hanım hanım.. Altı yıla, ya at öle, ya padişah, ya ben.."
Haftalardır, bir ayak parmağı kırık diye oynamayan Muslera'yı da "Kedi poposunu görmüş, yaya zannetmiş" başlığı ile eleştiriyor. "Sıkı bir bandajla oynardı" diyor. Yerden göğe haklı.. Ben kırık el parmağını sardırıp basketbol oynayan "Yürekli"leri biliyorum.. İçlerinde kulüp aşkı olan yürekleri..
Muslera'nın yüreğinde ise bence korku var.. Bu kritik günleri kazasız belasız atlatmak için Eray'ı kurban seçti, kayboldu.