Gece zaten güzel başlamıştı. Olacak şey değil.. Hem de en sıkışık zamanda, Köprü'den akıl almaz kolaylıkla geçtik.
Çünkü ekipler vardı ve görevlerini iyi yapıyor, servislerin trafiğin içine etmesine izin vermiyorlardı. Karşıya kısa zamanda varınca, ayaküstü sandviç falan yerine, keyifli bir şeyler yeme fırsatımız doğdu Ünal'la.. Bedri Ustaya telefon ettim hemen.. "Yoldayız bir Adana tava koy fırına" diye..
Adana deyince Bedri Usta'nın üstüne tanımam. Çiftehavuzlar'a vardığımızda bizim tava masadaydı.
Pideleri koparıp koparıp daldık lezzetin içine..
Süreyya'nın kapısından içeri girdiğimde doğru kulisteki Klasik Müzik tezgahına yürüdüm, "Yeni bir şeyler var mı" bakmak için.. Hayatta beni en mutlu edecek soru orada bekliyormuş meğer..
"Kaliteyi yanıtlar değil, sorular ortaya koyar" derler ya, filozoflar..
16-17 yaşlarında dünya tatlısı bir genç kız..
Lise öğrencisi falan olmalı.. İki elinde iki CD seti, onarlık.. "Hangisini tavsiye edersiniz" diye sordu bana..
Biri Tebaldi seti, öteki Callas, düşünebiliyor musunuz?. Ve gencecik bir kız..
Gencecik ve klasik seti alıyor.. Güzelliğe bakar mısınız?.
Salon, balkon, localar dolu.. Bu Kadıköy harika zaten ama o gece de ayrıca harika olacak..
Beethoven 131, ilk defa seslendirilecek İstanbul'da.. Borusan Kuartet, aylardır provasını yapıyor, "Beethoven'in "Baş yapıtım" dediği eserin.
16 kuarteti var, üstadın.. 131, olgunluk döneminde. Kulakları artık tam sağır. Dış dünyanın sesleriyle ilgisi kalmamış. En zengin sesler beyninde yaratılıyor artık.. Belki de ondan bu sağırlık dönemi eserleri hala dünyayı sallıyor.. Dokuzuncu Senfoni mesela..
131 çalması en zor eserlerinden biri.. Önüne gelen çalmasın diye bir duvar da koymuş Beethoven sanki..
Kuartetleri genelde 4 bölüm.. 7 bölüm yazmış Beethoven ve bölüm aralarına ara koymamış. Bu ne demek?.
Yaklaşık 40 dakika süren eser boyunca, parmakların ve yayların baskısı bir yandan, sahneyi aydınlatan ışıkların yarattığı sıcaklık öte yandan, sazların akortlarının bozulmaması imkansız.
Bölüm araları, düzeltmeye fırsat verir..
131 hem olağanüstü uzun, hem de ara yok.
Yani akort mutlak bozulacak ama, düzeltme yok..
Beethoven diyor ki, "Usta olanlar akortsuz sazla da uyumu sağlarlar.."
Yani "131'i, ancak çok usta olanlar çalabilirler.." 131'in bugüne dek Türkiye'de çalınmamış olmasının sebebi bu.
. Borusan Kuartet, Esen, Olgu, Çağ ve Efdal kardeşlerim "Biz çalacağız" dediler..
İstanbul konseri, üçüncü seslendirişleri aslında.
Kasım 26 ve 28'de, İzmir ve Ankara'da kostümlü prova yaptılar sanki.. Nihayet İstanbul..
Bu kuarteti kuran, çalıştıran ve bugünlere getiren Gürer Aykal şefim sundu onları.. Hem açıklayıcı, hem tatlı, mizah dolu kısa bir konuşma yaparak.. Ama araya insanın yüreğini sızlatan bir minik cümle koydu.. "Onlar yurt dışında daha çok tanınırlar.."
New York'ta Carnegie Hall'de, 85 ülkenin katıldığı yarışmada Fazıl Say'ın Boşanma adlı kuarteti ile birinci olup altın madalya alanları, dünyanın bizden çok tanıyıp, bizden çok değer verdiği bir gerçek..
Düşünün.. Beethoven 131 gibi efsane bir parça, bir anıt, bu ülkede, bu kentte ilk defa seslendiriliyor, koca salonda gazeteci olarak bir tek ben varım..
Yahu bir foto muhabiri, bir ajanstan.. O bile yok..
O zaman Borusan Kuartet'in bu ülkede tanınmasına imkan var mı?.
Biraz sonra konser başladı..
Önce Beethoven'in ilk günlerinden, 18 serisi kuartetlerinden 4 numara.. Isıtmak için.. Ardından orta dönemi, 59 serisinden 3, gelecek fırtınayı haber verdi..
Ve nihayet 131 ve deprem..
Borusan Kuartet Süreyya Salonu'nu yıktı..
Sahnede dört adam var ama kulaklarınıza gelen ses sanki bir senfoni.. O nasıl bir çalıştır?.
Alkış, kıyamet dakikalarca sürdü..
Sesim kısılana kadar bağırdım "Bravo" diye..
Bağırmam mı?.
Bu müthiş ekip, "Bizim!.."
Bu dört adam, Esen, Olgu, Çağ ve Efdal benim arkadaşlarım, dostlarım..
Ne mutlu bana!..